Her şey, "Yakın yüzdeki hikayeleri seviyorum" diyen fotoğraf sanatçısı Muammer Yanmaz'ın 2001 yılında 40 sinema yönetmeninin portrelerini çekmesiyle ve 40 sayısına vurulmasıyla başladı. Sonra bu tutkusunu Kırk İstasyon projesiyle yurt dışında yaşayan Türk sanatçıları 40 ayrı metro istasyonunda çekmesi, Kırk Ayna'yla 40 tiyatrocuyu kulislerinde aynadan görüntülemesi, Kırk Hayat'la üç sene boyunca 40 bebeğin doğumuna girmesi takip etti. 40 sayısıyla devam etmek için projelerden daha başka bir şeye ihtiyacı vardı. 2004 yılında Mağara isimli bir fotoğraf atölyesi kurdu, öğrencilerine Kırk Haramiler adını verdi, haramilerinin de Ali Baba'sı oldu. Öyle ki, sergi hakkında konuşalım diye küçük bir grupla buluştuğumuz Fransız Kültür Merkezi'nde, proje fotoğrafçıları Yanmaz'a "Ali Baba bir şey soracağım" diye sesleniyorlardı. Ali Baba ve Kırk Haramiler, down sendromlu çocuklarımız için dört yılın sonunda Yüz Kumbarası'na 1600 yüz bıraktı. Down sendromlu çocuklar yararına hayata geçen projenin sembol isimlerinden biriyse proje fotoğrafçılarının portrelerini çeken down sendromlu Deniz Özkan'dı. Yüz Kumbarası sergisinde satılan her bir fotoğraf, down sendromlu bir çocuğumuzun hayatına umut olma amacını taşıyor. Deniz, projede çalışan 40 fotoğrafçı abi ve ablasının portrelerini çekti. Kendisi için çaba gösteren tüm proje fotoğrafçılarına teşekkür ederken gözyaşlarını tutamayan Deniz, "Onlar bizim için bir şey yaptı, hepsini çok seviyorum" diyor. Fotoğraf sevgisini "İnsanların yüzündeki umudu görmek istiyorum" şeklinde açıklayan Deniz'in en çok fotoğrafını çekmek istediği isimler arasında Cem Yılmaz, Ata Demirer, Barış Falay ve Ece Yörenç gibi isimler var.
Türk basını için önemli bir yere sahip olan, hafızalara kazınan bir isimdir Savaş Ay... Savaş Ay da bu proje için makine karşısına geçenlerden. Usta gazeteciyi çeken Hazal Erkan, kanserin üstesinden gelmiş bir fotoğraf sanatçısı ve kendisinin deyimiyle 'ikinci hayatını yaşıyor.' Hazal Hanım çekimi, Savaş Ay'ın annesinin evinde gerçekleştirmiş. Aralarında geçen sohbeti anlatan Erkan, Savaş Ay'ın hayatı müziğe benzettiğinden bahsediyor. Bundandır elinde arpla, yanında akordeonla poz verişi... Erkan, Savaş Ay ile aralarında geçen konuşmayı da şöyle özetliyor: "Hayat bazen yavaş, bazen hızlı, bazen hüzünlü, bazen neşeli. Kanser de hayattaki hüzün oluyordu bizim için ama yine de şarkı günün birinde hızlanıyor ve neşeleniyordu." Hazal Hanım çekim bittikten sonra Savaş abinin samimiyetinden nasiplenenlerden olmuş, usta gazeteci "haydi sıra sende" deyip, Hazal Erkan'ın fotoğraflarını çekmeye koyulmuş ve Savaş Ay'ın son zamanlarına kadar sürekli görüşmüşler. ÇÖL
KAPLANI'NIN SON FOTOsu
Niyazi Uğur Genca da artık aramızda olmayan isimlerden birini fotoğraflayanlardan... Genca'nın fotoğrafını çektiği isimler arasında 2012'de Transa§natolia Rally Raid parkurunda bir yarışçının arkadan çarpması sonucu hayatını kaybeden Çöl Kaplanı lakaplı Kemal Merkit var. Merkit'i çeken Genca "Bir ay sonra ölüm haberini aldığımda bir süre kendime gelemedim" diyor. Genca Merkit'le fotoğrafa dair yaşadığı ilginç bir tesadüfü de anlatıyor: "Fotoğrafa başladığımda bir yüzme yarışını çekiyordum. Dövmeli biri dikkatimi çekmişti. Bol bol fotoğraflamıştım. Merkit ile olan çekimden sonra eskileri karıştırdığımda bir baktım dövmeli adam Kemal Merkit'miş." Genca sözlerini şöyle noktalıyor: "Belki kendisinin profesyonel anlamda son çekilen karesiydi."
TUNCEL KURTİZ'LE ŞARKILI ŞİİRLİ BİR ÇEKİM
Tuncel Kurtiz ile bir otel lobisinde çekim yaptığını söyleyen Emre Mollaoğlu, "Sabahın çok erken bir saatinde buluştuk. Şehir dışından gelmişti ve aynı gün içinde birden fazla etkinlikte olması gerekiyordu" şeklinde konuşan Mollaoğlu, sohbetin sohbeti açtığından, şiirler dinleyip, siyaset konuştuklarından bahsediyor. Tuncel Kurtiz'den çok etkilendiğini ifade eden Mollaoğlu bazı şaşkınlıklarını şöyle dillendiriyor: "Buraya kadar her şey normal değil mi? Düşünün burası bir otel lobisi, otelde konaklayanlar, çalışanlar da var etrafımızda ve Tuncel Bey bir anda şarkılar söylemeye başladı." Tuncel Kurtiz'le şarkılı, türkülü, şiirli fotoğraflar çektiklerini söyleyen Mollaoğlu sözlerini şöyle noktalıyor: "Hafızamıza, onun gülümseyen yüzü, bilgeliği, babalığı, kucaklayan ve öğreten, eğlenen, güldüren hali kazındı."
TEKİN AKMANSOY'DAN KAYMAKAM TAKLİDİ
12 sene boyunca borsa şirketlerinde çalışıp, fotoğrafın büyülü dünyasına kendisini kaptıranlardan biri de Filiz Tülü. Tülü'nün çektiği isimler arasında artık aramızda olmayan Tekin Akmansoy da var. 2011'de Akmansoy'un kızının ajansına giderek çekime başlayan Tülü için ilk çekim şanssız olmuş ama Tekin Akmansoy kendisine ikinci bir fırsat vermiş. Akmansoy'un esprili kişiliğinden etkilenen Tülü, bize sevimli bir hikaye de anlatıyor: "İkinci çekimimden sonra biri beni aradı: 'Merhaba ben Bozcaada Kaymakamıyım' dedi. Israrla yanlış aradığını söyledim. Meğer Tekin Bey sesini değiştirmiş. Baktı ki ben hâlâ olayı anlamıyorum 'İkinci çektiklerin oldu mu diye aramıştım' dedi. Bu da onun ne kadar düşünceli ve mütevazı olduğunu gösteriyor." Filiz Tülü'nün unutamadığı çekimlerden biri de hazırlıklarını bir türlü tamamlayamayıp, setini kuramadığı Haluk Bilginer çekimi. "Öyle utanmıştım ki" diye söze başlayan Filiz Tülü'ye o sırada Bilginer'in ne yaptığını sorduğumuzda "O kadar sabırlı ve anlayışlıydı ki, sadece gülüyordu" dedi.
METİN SEREZLİ: "SENİ KIRAMAM, GEL ÇEK"
Proje fotoğrafçılarından Emre Mollaoğlu'nun çektiği isimler arasında Tuncel Kurtiz, Metin Serezli, Kenan Işık gibi isimler var. Geçtiğimiz yıllarda kaybettiğimiz Kurtiz ve Serezli'yle olan çekim hikâyelerine değinen Mollaoğlu "Her ikisiyle de zamanın nasıl geçtiğini anlayamayacak kadar keyifli çekimler yaptık" diyor. Metin Serezli'yi, derdini anlatıp çekime ikna etmek için ilk aradığında sıcacık bir karşılık almış: "Seni tanımıyorum ama o kadar kibar bir dille yaklaştın ki seni kıramam, gel çekimini yap." Serezli'yi çekmeye giden Mollaoğlu'nun, Metin Bey'le aralarında geçen bir diyalog boğazı düğümleyen cinsten. Hastalığından dolayı yorgun düştüğü için "Bilirim siz fotoğrafçılar gözlerde anlam ararsınız ama gözümün feri gitti" diyen Serezli'nin yanına birkaç ay sonra, yönettiği oyunu fotoğraflamak için yine gitmiş Mollaoğlu. Gittiğinde gördüğü sahneyi ise şöyle anlatıyor: "Bir baktım gözlerindeki fer gelmiş. Kısmen de olsa keyfi yerindeydi. Malum tiyatronun ustası tiyatrosuz mutsuzdu."
ÇEKTİĞİ KARE MUSTAFA KOÇ'UN DUVARINDA
Boğaziçi Kimya mezunu 46 yaşındaki Nuray Ertürk için fotoğrafın anlamı öyle büyük ki, fotoğraf atölyesine giderken göğüs kanserine yakalanan annesini bir süre hastanede bıraktığından söz ediyor. "Bir yanda canınızın parçası, diğer yanda o acının ilacı" diyen Ertürk için Mustafa Koç ve Ali Saydam çekimleri unutulmazlar arasında. Yanında götürdüğü basamakla Mustafa Bey'in "Bunlar nedir?" sorusuyla karşılaşan Nuray Hanım telaşla basamağı hemen ortadan kaldırmış. Mustafa Koç'un "Çok yoğunum beş dakikanız var" demesi üzerine fotoğraf uğruna gözünü karartan Nuray Hanım hemen yanında getirdiği kaynaktan bir fotoğraf açıp "İşte sizi böyle yüksekten çekmek istiyorum" demiş. Mustafa Koç'tan 'olur'u alan Ertürk, telaşla göz önünden çektiği basamağı geri getirmiş. Çektiği kare öyle beğenilmiş ki, şimdi Mustafa Koç'un odasının duvarını süslüyor. 40 fotoğrafçının 40'ar portresinden oluşan ve dört yıllık bir çalışmayla önümüze serilen tam 1600 farklı yüzün ziyaretçilerine anlatacağı çok şey var.