Alkollü
olarak araba kullanmak dünyanın hiçbir noktasında kabul görmeyen sorumsuz bir hareket. Geçtiğimiz günlerde Brüksel'de görevli bir Alman gazetecinin bir hareketi beni bu konuda yazmaya itti... Bir grup gazeteci arkadaşıyla birlikte birşeyler içen Alman gazeteci, sonrasında evine gitmek için otosuna binmeden önce en yakın polis karakoluna gitti. Ve kendi rızasıyla alkol testinden geçmek istedi... Belçika polisinin şaşkın bakışları arasında yapılan alkol testinden temiz çıkan Alman gazeteci, arabasına atlayıp gönül rahatlığıyla evine gitti. Her ülkede trafik polisleri, alkollü olarak direksiyon başına geçen sürücüleri yakalamak için çalışıyor. Yunanistan'da trafik polisleri özellikle hafta sonları büyük kentlerin ana caddelerinde ve eğlence yerlerine yakın sokaklarında kontroller yapar. Yunanistan'da teste girdiğinizde en fazla 2 bardak biraya tekabül eden 0.30 promil ve üstü alkol çıkarsa 200 ila 700 euro arasında para cezasına çarptırılırsınız. Alkol testine yakalanan araç sahipleri, anında bağlanan araçlarına tekrar kavuşabilmek için her 20 dakikada bir bol bol su içerek yeniden alkol testine tabi tutuluyor. Bu bazen sabahın erken saatlerine kadar sürebiliyor. Alkollü sürücü para cezasını 10 gün içinde öderse, yarı yarıya bir indirimden yararlanıyor. Gazeteci arkadaşımızın vatanı Almanya'da ise durumlar daha vahim. Alkol alan sürücüler doğrudan doğruya karakola götürülüyor ve neredeyse bir maaş kadar yüksek olan para cezasını ödeyene kadar nezarette alıkonuluyor. Bu nedenle Almanya gibi disiplinli ülkelerde alkollü araç kullanmak "mantık dışı" olarak görülüyor.