Boniek-Gecedeki Güzellik: 1982'de Dünya Kupası'nda üçüncü olarak büyük sükse yapan Polonya Milli Takımı'yla dört gol atan Zbigniew Boniek, İtalyan devi Juventus'un yolunu tuttu. Burada geçirdiği üç sezona iki dev Avrupa Şampiyonluğu sığdıran Boniek, bilhassa gece maçlarında müthiş sürati, golleri ve topu ayağına yakıştıran tekniğiyle, adeta kayıp giden bir yıldız gibi görünürdü stat ışıklarının altında. Kulüp Başkanı Gianni Agnelli onun bu büyüleyici 'ışığından' öylesine etkilendi ki unutulmaz golcüye bu lakabı hediye etti. Boniek artık 'Gecedeki Güzellik'ti.
Hristo StoIchkov-Hançer: Cruyff'un teknik patronluğunda, 1990'larda üst üste dört şampiyonluk bir de Şampiyon Kulüpler Kupası kazanan ve tarihe Rüya Takım olarak geçen o Barcelona kadrosunda, Romario ve Laudrup'la beraber 'Bermuda Şeytan Üçgeni'nin kenarlarından biriydi Stoichkov. 1994 Dünya Kupası'nda gol kralı oldu. Barcelona'daki yıllarında onu 'Silahlı Soyguncu' diye çağıranlar da oldu ama öldürücü sol ayağıyla rakibin kalbine hançer gibi saplanan gol vuruşları, örümcek ağlarını alan frikikleri, çalımları ve tabii ki kontrol edemediği öfkesiyle yeşil sahaların 'kötü çocuğu' Hristo Stoichkov, en çok 'Hançer' lakabıyla anıldı. Ona ve tarzına yakışan da buydu...
Rıdvan Dilmen-Şeytan: Günümüz modern araçlarındaki gelişmiş şanzıman sistemleri muhtemelen ondan ilham aldı. En ani hızlanma ve en ani frenler için yaratılmıştı adeta o ince, çelimsiz bedeni. Kendisine doğru gelen bir pası, aniden bacaklarının arasından geçmesine izin verip arkaya bırakır sonra da ok gibi fırlayarak, Rıdvan'ı tuttuğundan emin savunmacıyı kadraj dışına savururdu. Bu fizik kurallarına aykırı özelliğini, saha içindeki kurnazlığıyla ve bazen hocalarını gölgede bırakan cin fikirleriyle birleştirince UEFA sitesinde en güzel futbolcu lakapları listesinde kendine yer buldu. Evet, sevmiyor 'Şeytan' diye anılmayı. Ama şöyle de bakmak lazım: Rıdvan, Allah kullarının sevebildiği tek 'Şeytan' olmayı başardı.
Mario Kempes-Matador: Arjantin'den çıkan en büyük golcülerden... İspanya'da Valencia formasıyla iki kere gol kralı... Üç dünya kupasında (74-78-82) forma giydi. Saçları, fuleli tarzı ve bileğine kadar indirdiği konçlarıyla, 80'lerde çocukların mahalle maçlarındaki favori kahramanlarındandı. Tipik bir hedef santrafor olmadığı ve kendisini de "Ben aslında santraforun yanındaki- arkasındaki adam olarak iyiyim" diye tanımlamasına rağmen, golcülük becerisi değme santraforlara taş çıkartırdı. Kendine has tarzıyla rakibe vurduğu öldürücü darbeler nedeniyle 'El Matador' dediler ona. 'Matador'un kılıç darbelerinden nasibini alan en meşhur kurbanı ise 1978 finalinde Hollanda oldu. Kempes'in attığı iki golle kendi ülkesinde kupayı kaldırdı Tangocular. Total Futbol, Matador'un kurbanı olmuştu. İki efsane golcü; 74'te Müller, 78'te de Kempes, gelmiş geçmiş en iyi milli takımlardan birinin elinden kupayı çekip aldı. Total Futbol hayranları belki de o yüzden Kempes'i asla affetmedi. Oysa o sadece işini yapıyordu. Arenaya çıkan her matador gibi...