Yunanistan'ın
dünya çapında ün salmış isimlerindendi Melina Merküri. Aktrist, ses sanatçısı, politikacı ve devrimciydi. Özgür Yunan ruhunun temsilci olarak görülürdü. 1994'te 73 yaşında hayata gözlerini yuman Melina Merküri'nin bugün de hayranları var.
Pire'nin Çocukları şarkısı ile
Pazar Günleri Asla ve
Topkapı filmleriyle; ama en önemlisi 1967-74 yılları arasında ABD ve Fransa'da diktatörlüğe karşı başlatılan direniş hareketlerine katılmasıyla tanınan Melina Merküri hayat dolu bir kadındı. 1981-85 arasında sosyalist PASOK hükümetinde kültür bakanlığı da yapmıştı. Üstelik bakan olduğu gerekçesiyle kadınlara girişi yasak manastırlar diyarı Aynaroz'a gitmeye niyetli olduğunu söylemesi keşişlerin paniğe kapılmasına neden olmuş, sonra niyetinden vazgeçmişti. Melina, Atina'nın merkezindeki Plaka semtinde arkadaşlarımın uğrak yeri olan kafede aklıma geldi. Bahçeli evleri, tavernaları ve dar sokaklarıyla ünlü olan Plaka'nın ortasındaki kafenin adı Melina. Fransız bristo'larını anımsatan kafenin duvarları Melina'nın portreleri ve afişleriyle dolu... Kafedeki masalarda envai çeşit kahve içiliyor. Ama gözler duvarlardaki resimlerden ayrılmıyor... Melina'nın, hayattayken üzerinde taşıdığı enerji ve dinamizm kafenin içinde hissediliyor.
ONUNLA TANIŞTIM
Onu genç bir muhabirken kültür bakanı olduğu günlerde tanımıştım. İstanbul'a yapacağı ilk resmi ziyaret öncesinde kendisiyle bir röportaj yapmak istiyordum. Talebim kabul edilmiş, Atina'nın merkezindeki bir otelin lobisinde görüşmek için randevulaşmıştık. Toy bir gazeteci olarak onunla görüşecek olmanın heyecanı içindeydim. Lobiye kendisine eşlik edenlere takılarak, kahkahalar atarak giren Melina'yı gördüm. Lobinin ortasına geldiğinde "Benimle görüşmek isteyen gazeteci kim?" diye sordu. Utana sıkıla ayağa kalkıp "Benim" dediğimde, ummadığım bir şekilde yanıma geldi, göğsümden iterek az önce kalktığım kanepeye oturttu ve dizlerime oturarak "Sor bakalım ne soracaksan" dedi. Sohbetimiz İstanbul ziyaretle ilgiliydi. Ama bir bakanla, hatta bir kadın bakanla, üstelik karşı karşıya değil de bu şekilde oturarak yaptığım röportaj, ertesi gün gazetenin manşeti oluvermişti. 1994'te hastalığına yenildiğine kimse inanamadı. Cenaze töreni, devlet başkanlarına layık bir törendi, binlerce insan katıldı. Ölüm haberini yazarken duygulandığımı anımsıyorum. Melina'nın yıllar önce saçtığı o dinamizmi, Melina Cafe'de hissettim. Duvarlarda asılı resimlerinde de sanki "Ben hâlâ yaşıyorum" diyordu. Belki bu nedenle bunca feminist örgütlenme içinde Melina'nın özgür ruhunu temsil edec