Fenerbahçe
aşığıydı Uzman Çavuş Ramazan Emet. Oğlu Yusuf Efe'ye, iki yıl önce doğduğu günden beri Fenerbahçe şarkılarını öğretir, "Hele bir büyü, seninle daha maçlara gideceğiz baba oğul" diye fısıldardı kulağına. Ramazan'ın uğuruydu... Görevde değilse, kucağına oturtur biricik oğlunu, maçları öyle seyrederdi ekran başında. Heyecandan hop oturur hop kalkar, sarı lacivertliler gol attığı zaman da evladını gökyüzüne doğru kaldırıp bağırırdı "Gol" diye. Gözlerinin içi parlardı: "Yusufum uğurlu geldin bak gene..." Yusuf daha el kadar... Ne bilsin gol ne, neden seviniyor babası böylesine... Ama gülerdi o da Ramazan'la birlikte. Çocuk işte... 27 yaşındaydı Ramazan Emet... Fenerbahçe'nin o efsane kadrosu 103 golle rekor kırıp şampiyon olduğu sene gelmişti dünyaya. Rıdvan'ı, Aykut'u, Hakan'ı ve diğerlerini izleyemedi. Ama büyüklerinden o takımın hikâyesini, Rıdvan'ın çalımlarını, Oğuz'un paslarını, Schumacher'in kurtarışlarını dinleyerek büyümüş, öyle tutulmuştu bu sevdaya. İki yıl kadar önce Yusuf'u, daha dört ay önce de biricik kızı Hiranur'u kucağına alıp evlat sevgisini, sevincini tatmadan önce, muhtemelen bildiği en büyük mutluluk Fenerbahçesi'nin şampiyonluğuydu... Dedik ya Ramazan'ın en büyük hayaliydi, oğlunu o küçücük ellerinden tutup, Fenerbahçe'yi İstanbul'da, Şükrü Saraçoğlu'nda izlemek. Boyunlarında birer atkı, sırtlarında isimleri yazılı formaları... Stadyum önünde köfte ekmek yiyecek, içeri girince de sahayı görebilsin diye Yusuf'u omuzuna alacaktı.
HER RENGİN HİKÂYESİ
Ama olmadı... Çarşamba günü, evinin önünde vurdular Ramazan'ı. Şehit düştü... Ardında iki yetim bıraktı. Oysa oğluyla maça gidecekti daha. Yusuf bebek henüz iki yaşında. Hatırlayamayacak babasıyla geçirdiği şu kısacık süreyi. Büyüdüğünde babasıyla maça gidemeyecek. Ondan geçmiş kadroların hikâyelerini dinleyemeyecek. İlk formasını ona Ramazan alamayacak. Fenerbahçe gol atınca, yanında sarmaş dolaş olacağı bir babası da olmayacak. Ama Ramazan'ın hikâyesini dinleyerek, Fenerium'da çektirdiği fotoğraflara bakarak büyüyecek. Ve ileride bir gün, ilk kez Fenerbahçe maçına gittiği zaman babasını düşünecek. Orada, yanı başında olduğunu hissedecek. Şehit babasından ona para pul değil belki ama iki şey miras kaldı: Onurlu bir isim ve Fenerbahçe sevgisi. Bunun için ona hep teşekkür edecek. Babası hep kahramanı olarak kalacak. Renkler ve isimler hiç önemli değil aslında. Sarı lacivert de olabilir, siyah beyaz, bordo mavi ya da sarı kırmızı da... Ramazan da olabilir Mehmet de Hakan da... Sırf başka renklere gönül verdi diye, aynı havayı soluyan, aynı yurdu paylaşan hatta aynı aileden insanlara öfke besleyenler için, karşısındakine bakınca bir insan, bir evlat, bir baba değil de sadece bir çift renk görüp nefret ekenler, başkasının mutsuzluğundan beslenenler için ders gibidir Ramazan'la Yusuf'un öyküsü biraz da... Babalarla evlatların hayalleri ise asla yarım kalmamalı bu hayatta. Vatan da sağolsun, babalar ve oğulları da...