Şu
aralar Yunanistan'ın tadı tuzu kalmadı gibi. Bir yandan grevler; diğer yandan devam eden ekonomik krizin üstüne tuz-biber gibi eklenen göçmenlerden kaynaklanan sorunlar; keyfine düşkün Yunanlıların canını sıkmaya yetiyor. TV - Radyo Haber bültenleri ile gazeteler; ekonomik krizin dibe vurduğu, işsizlik oranının bir nebze bile düşmediği, üretimin bütünüyle durduğu; sosyal güvenlik yasasının bir türlü hazırlanamadığı, emekli maaşlarının daha da azalacağı, vergi kaçakçılarının önüne geçilemediği ve ülkenin hâlâ AB ve IMF'nin mali yardımlarına muhtaç olduğu gibi hiç de iç açıcı olmayan, insanları daha da karamsar ve mutsuz kılan haberlerle dolu. Bu karanlık tabloya, her gün Yunan adalarına çıkan göçmenlerin yarattığı sıkıntıları da eklemek lazım. Bu sıkıntılar yalnız ada sakinlerini değil; AB ülkelerinin göçmen krizine mesafeli kalmasına içerleyen Yunanistan'ı da zora sokuyor. Geçenlerde, Güney Afrika'nın kahraman lideri Mandela'nın hayatını konu alan bir filmi izlemiştim. Mandela, İngiliz sömürgesinden çıkan ülkesindeki karamsarlık ve umutsuzluk duygularını bastırmak için, yönetimi bir yana bırakıp, var gücü ile Güney Afrika'nın Ragbi takımının şampiyon olmasına odaklanmıştı. Tüm enerjisini niçin takımın "şampiyon" olmasına harcadığını merak edenlere verdiği yanıt ise çok basitti: "Halkımız mutsuz, umutsuz ve karamsar. İnsanlarımızı sevindirecek; milli gururlarını okşayacak bir şey yapmak gerekiyorsa; Milli Ragbi takımımızı şampiyonluğa taşımamız şart." Öyle de oldu. Yunanlılar için de bir şeylerden gurur duymaları, sevinmeleri için bir şeyler bulmak lazımdı. Nitekim günde binlerce sığınmacıyı kabul eden Midilli halkının Nobel'e aday gösterilmesi fikri ortaya atıldı. Suriyeli bir genç kadının bebeğine biberonla süt veren Midillili yaşlı bir teyzenin fotoğrafından esinlenen fikir babaları, 600 bine yakın imza topladı ve Nobel'e resmen başvurdular. Böylelikle "Yunanların göçmenlere karşı ne denli duyarlı ve hümanist" oldukları da dünya âleme gösterilmiş olacaktı. Ne var ki, doğan ümitlere, birkaç hafta sonra diğer bir adada yaşananların ağır gölgesi düşecekti. Çünkü sığınmacı akınına uğrayan adalardan Kos adası (İstanköy) sakinleri, Midillili teyzenin tam tersine, sığınmacıları adalarında görmek istemediklerini ilan ettiler. Adaya göçmen ağırlama kampını kurulmasını reddettiler ve halk oylaması yapılması için imza toplamaya başladılar. Aynı şekilde Selanik yakınlarında kurulmasına karar verilen diğer bir göçmen ağırlama kampına karşı da şiddetli tepkiler gösterildi. Tüm bu yaşananlardan sonra, Yunanların da aynı Avrupalılar gibi göçmenlere karşı o kadar da "duyarlı ve hümanist" olmadıkları da ortaya çıkmış oldu.