Klasik
balenin en zor eserlerinden birinin provasındayız... 27 Şubat akşamı Süreyya Operası'nda prömiyeri yapılacak
Le Corsaire (Korsan) Balesi için "Olimpiyatlara hazırlanır gibi hazırlanıyoruz" diyor Başkareograf Ayşem Sunal... İngiliz Şair Lord Byron'un aynı adlı şiirinden esinlenilerek yazılan ve İstanbul Devlet Opera ve Balesi'nin ilk kez sahneleyeceği eser teknik bakımdan çok güçlü, artistik bakımdan Hollywood filmlerini aratmayacak nitelikte... Üsküdar Tekel Sahnesi'nde süren provalara iki tam gün konuk olduk. Soyunma odalarından, hazırlıklara, sakatlanmalardan, gözyaşlarına her anı onlarla birlikte yaşadık. Bir bale eseri, izleyen için estetik, dışardan bakan göz için renkli... Ama arka planda, eserin sahnelenmesine kadar olan süreç tabir uygunsa epey kanlı! Saatlerce hatta günlerce süren, yüksek kondüsyon gerektiren provalar nefes nefese, ter içinde ve zaman zaman aksiliklerle dolu. Bir eserde başdansçı olmak tam bir adanmışlık gerektiriyor. Sekiz saat süren ve vücudu bitiren çalışmalar nedeniyle çoğu sanatçının hayatı baleden ibaret. Öyle ki sinemaya gitmiyorlar, arkadaşlarıyla buluşmak neredeyse bir hayal, kitap okumaksa imkansız. Yıllarca bu işi yapan birçok bale sanatçısının vücudunda meydana gelen deformasyonlar da cabası... Bu işi yapmak öylesine bir fedakarlık gerektiriyor ki, kadınlar anne olamıyor, erkekler evlenemiyor. İşte böylesi hayatların yaşandığı bale dünyasına konuk olup, yaşananlara şahit olmak hem şaşırtıcı hem de yapılan işe saygıyı bir kat daha arttırıcı oldu benim için.
BATUR BÜKLÜ
Tatil yapanlara imrendiğim oluyor
Batur Büklü, bu eserin prömiyerinde son dakikada başdansçı oldu. Balenin cilvesi... Büklü genç bir dansçı fakat kıdemli dansçılar sakatlanınca görev ona düştü... "23 yaşımdayım. Stuttgard'da okudum. Son iki senedir buradayım. Mezun olduktan sonra hayatın içine düştüm. Vahşi bir durum aslında. Çok çalışmak, beklemek, doğru zamanı kollamak, fedakârlık etmek, özveride bulunmak gerekiyor. Okul dönemimde çok zor bir sınıftaydım, hepsi birer başdansçı şu anda... Hep bekledim ve çalıştım. Hâlâ bekliyorum bunun bir sonu yok. Hayatı disipliniyle yaşamak gerekiyor. Yediğine, içtiğine, gece hayatına dikkat etmen gerekiyor. Dışarıdan çok çevreniz olamıyor. Hayat hep bale çevresi... Eve gidiyorum provayı düşünüp duruyorum. Direktifleri düşünmem gerekiyor. Yaşam tarzım bale, hobim bale, işim bale. Bu nedenle özendiğim bir şey olmuyor. Tatillere imreniyorum arada bir..."
ZUHAL BALKAN KARACA
Doğumdan sonra vücudumun formu değişti
Zuhal Balkan Karaca, İDOB'deki başdansçılardan biri... Çok sayıda eserde başdansçı olarak sahnedeydi. Evlenip, hamile kaldığında ara vermek zorunda kaldı. Şimdi küçük bir bebeği var ve kariyeri yeniden şekillenmek zorunda... "13 yıldır profesyonel olarak dans ediyorum. Okuldan mezun olduktan sonra, en formda halimizle ve en hazır biçimde geliyoruz operaya... Okuldan mezun olur olmaz bir başrol oynamak hayal ama ilk amacımız kadroya girmek oluyor. Ne mutlu ki ben bunları gerçekleştirebildim. Tüm bu süre zarfında çok ciddi sakatlıklar geçirmedim. Ama doğumdan sonra vücudumun tüm formu değişti. Belim eski esnekliğinde değil, zorlanıyorum. Hamileyken 20 kilo aldım ve kilo vermem iki yıla yakın sürdü. Yaptığım iş çocuk yapmayı kaldıran bir iş değil. Ama kendimi bildim bileli anne olmak istiyordum. 34 yaşıma geldiğimde artık yapmam gerektiğine karar verdim ve bir yol ayrımına girdim."
BALE VE OĞLUM ARASINDA KALDIM
"Aslında hamile kalmaya karar verdiğimde "Bu defteri kapatırım artık" diyordum. Oynayacağımı oynadım, yapacağımı yaptım diye düşündüm. Ama doğumdan sonra burayı özledim... Bale bağımlılık gibi bir şey, özlüyorsun ve dönmek istiyorsun. Çünkü hareket ettikçe seratonin salgılıyoruz ve bunu yapamayınca kendimi mutsuz hissettim. Döndüm mutlu oldum ama bir yandan da oğlumu özlüyorum. Çok fena arada kaldım. Eşim de dansçı ve bu halimi anlıyor. Başka meslekte biri bu duyguyu anlayamazdı. Evde de çok yoruluyorum. Burada da yoruluyorum."
AYŞEM SUNAL
43 yaşındayım ve artık anne olmak istiyorum
Belçika Kraliyet Balesi'nde 16 yıl dans eden Ayşem Sunal Türkiye'nin gururu isimlerden: "Yıllarca Belçika Kraliyet Balesi'nin primabalerina'sıydım. Özel hayatım olmadı çünkü yılda 180-210 arası temsil yapıyordum. Tüm günüm provalarda geçiyordu. Ama çok severek yaptım, dans etmediğim eser kalmadı. Bu iş bırakılamıyor ama ben o nokta gelince bıraktım. Ruhen isteseniz bile vücut zaten izin vermiyor. Baleyi bıraktıktan sonra bocaladım. Enerjimi harcayamıyordum. Sabah kalkıp bir buçuk saat koşuyordum. Eskiden sinemaya, tiyatroya gidemiyordum, onlara gittim. Eğitmenliğe geçince yine yoğunlaştı günlerim. Bir bale sanatçısı başka işten biriyle arkadaş olamıyor. Eşim bale hocası olduğu için şanslıydım. Dışarıdan biriyle böyle bir hayat mümkün değil, prova sonrası düşündüğünüz tek şey eve gidip uyumak.
İKİ AY TİYATRODA YATTIM
Çocuk olduğu zaman aileden birinin bakması gerekir. Çünkü uykusuz kalıyor bebeği olan kadınlar. Yapamıyorlar. Benim annem balerindi ama beni bakıcılar büyüttü. Dans ettiğim sürece bebeğim olsun istemedim. 43 yaşımdayım ve şimdi istiyorum. Benim için yeni bir hayat başlayacak. Sosyal hayatta da çok zorlandım. Hayata hiç karışmamışım. Bara gidip içmemişim, popüler müzik dinlememişim. Zamanı ıskalamışım. Ama bu benimle ilgili bir durum. Her dansçı elbette önde olmak ister. İstemiyorum diyen yalan söylüyordur."
OKTAY KERESTECİ
Keşke ölümüm sahnede olsa
Türkiye'nin en önemli dansçılarından biri Oktay Keresteci. Yıllar boyunca başdansçı olarak tüm eserlerde başrol oynadı. Sahneyi o kadar çok seviyor ki, 56 yaşında olmasına rağmen veda edemiyor: "36 yıldır dans ediyorum. 2003'e kadar hep başrol oynadım. Şimdi kendime zorla rol alıyorum (gülüyor). Ama sahneye çıkmayı çok istiyorum. Keşke sahnede ölsem. Bale zor, çok nankör bir meslek, aylarca çalışıyorsunuz, gayet iyi oluyorsunuz. Sahneye çıktığınızda bir heyecan, bir ışığın gözünüze girmesi, en ufak bir detay her şeyi bozabiliyor. Seyirci bilmiyor ki ben provalarda üç ay boyunca harikaymışım... Bir sporcunun yaptığı gibi her şeyimize dikkat etmek zorundayız. Bale asla ikinci plana atılmaz." Sürekli bu disiplinle yaşamak çok zor. 56 yaşımdayım ve evlenmedim. Kim benimle evlenecek! Dışarıdan bir insan beni kabul etmez ki. Altıya kadar burada yorgunluktan ölüyorum, eve geliyorum, direkt olarak yatıyorum zaten. Hayatın tüm detaylarını kaçırıyorsunuz. Sinemaya çok nadir gittim, içki içmem. Amsterdam ve Londra Kraliyet Balesi'nde çalıştım ve o disiplinin başka bir şey olduğunu görüyorsunuz. Başarı için baleye kendinizi adamanız gerekiyor."
İLKE KODAL
Ayaklarıma yüzümden daha iyi baktım
Ferhat ile Şirin, İlişkiler, Othello, Fındıkkıran ve daha niceleri... İlke Kodal balenin primadansçılarından... Yıllarını bu işe vermiş. Büyük fedakarlıklar ve özveriyle başdansçılar arasında yerini almış bir isim... "Baleyle birlikte vücudumuzda deformasyonlar başlıyor. Dizlerde bağ esnemeleri, bilekleri aşırı zorlamaktan kaynaklı hasarlar belli bir süre sonra kronikleşiyor ve sürekli buz tedavisi uygulamak gerekiyor. Stres kırığı denilen bir şey var, en ince kemikler yavaş yavaş parçalara ayrılıyor. Kalçalar çok çalışmaktan deforme oluyor. Bale sanatçıları anatomiyle ilgilenmek zorunda çünkü vücudunu tanıması gerekir. Ayaklar bozuluyor mesela... Ama ben ömrüm boyunca ayaklarıma yüzümden daha çok baktım. Yüzümü kremlemezdim ayaklarıma kremler sürerdim. Onlara masaj yapardım, severdim. Onun için aşırı deforme olmadı. Başparmağın yanındaki kemik çok çıkar ayaklarda. Bir silikon takılır o kemik çıkmasın diye..."
DENİZ KILINÇ
Kendimi en özel hissettiğim yer sahne
Giselle, Şımarık Kız, La Bayadere, Kuğu Gölü, Black And White gibi birçok önemli eserde başdansçı olarak dans eden Deniz Kılınç, yıllar içinde birçok sakatlık yaşadığını söylüyor: "Şu an gribim ama eserin çıkmasına çok az zaman kaldı, gelmem gerekiyor provalara... Kendimize iyi bakmak zorundayız. 14 yıldır profesyonel dans ediyorum. Başrol dans etmek en büyük hayal oluyor. Doğuştan gelen bir yatkınlığım var baleye. Çok esneğim, kalça, bilek, sırt açıklığım ona göre... Haliyle gençken "Aaa ben bunu da yapabiliyorum" diyerek sınırlarımı epey zorladım. Beden yapıyorsa yapıyorum sanıyorsunuz... Şimdi bunun sıkıntılarını yaşıyorum. 34 yaşımdayım şu an ve her yerimde bir sakatlık var. Çünkü gençken limitimi bilmedim. Tarak kemiğim kırıldı, kaval kemiğimde stres kırığı oldu, üç yıl sürdü. Bir yıl boyunca her gün ağrı kesici içtim. Çok vazgeçemediğim eserler vardı ve onlardan kopmak istemedim. Şu anda bana söyleseler asla yapmam. Çünkü bir sonraki aşamayı düşünmek zorunda olduğumun farkındayım. Gençlik heyecanıyla oldu sanırım."
ERHAN GÜZEL
Seyircinin karşısına hiçbir zaman rahat çıkamadım
"Dans etmek ne güzeldir. Nasıl büyük bir özlemdir... Hiç yaşlanmasam, asla bitmese" yazmış Twitter hesabında Erhan Güzel... Daha fazla söze gerek yok onu anlatmak için galiba: "Bale dünyanın en zor mesleği. Yaş ilerledikçe sakatlık sayısı da artıyor. 30'a kadar sakatlanmadan geldim ama artık sıkıntılar başladı ki biz profesyonel insanlarız, ısınmamıza dikkat ediyoruz. Ama bale dünyanın en nankör mesleklerinden biri. 10 yıl yap, üç gün yapma, dördüncü gün dönemezsin, zıplayamazsın, yabancılaşırsın. Hep okula başladığımız gün gibiyiz. Fiziksel kadar mental olarak da çok yorucu. Çok stresli bir iş. Küçücük bir gazoz kapağının içine parmaklarımızı sokuyoruz. Bir kadını kaldırıp, yere kuş gibi koymamız lazım. Güzel bir prova yaptığımda, o gün yediğim yemeğin zevkini çıkarabiliyorum. Kötü provadan sonra operadan çıkmak istemiyorum, huzursuz oluyorum. Çok önemli bir eser sahneye koyacağımız zaman, önemli rollerden birindeysem uykularım kaçar. Akşama kadar çalışırız. Akşam eve gittiğimde yorgunluktan uyuyamayacak hale gelirim. 24 saate yaygın bir çalışma temposu... Ben provada bir soloyu dört kez üst üste yapabiliyorsam, sahnede bir kez yapabilirim. Çünkü seyirci görünce çok heyecanlanıyoruz! Hâlâ elim ayağım titriyor ve yaptığım işin en iyisini göstermek istiyorum. Çünkü balede bilen de bilmeyen de, "Aaa tökezledi, aaaa dönemedi" diyor. Sahneye çıkacağım zaman yüzüm bembeyaz olur, perde açıldıktan sonra rahatlarım. Birçok temsil yaptım, hiçbir zaman seyircinin karşısına rahat çıkmadım!" "Baş dansçı olmak büyük sorumluluk! Bir gruba liderlik yapıyorsun. Ben güldüğümde arkamdakiler daha çok gülüyor. Genç dansçılara da örnek olmak gerekiyor, 'Erhan Abi bile yapıyorsa, benim kesin yapmam lazım' demeleri gerekiyor. Bu zorluktaki bir mesleği iyi göstermek için çok çalışmak zorundayız! Çünkü ben kaytardığımda beni düzelten ağabeylerim vardı, sıra bana geldi... Sevdiğim bir rol olur ve o bana verilmezse kafayı yerim (gülüyor). Çok üzülürüm."