İstanbul'da
baharın müjdecisi her geçen gün biraz daha canlanan bitkilerdir. Ağaçlara ve çiçeklere can yürüdükçe insanın da ruhu hafifler, yüreği çarpar heyecanla. Mart sonundan itibaren başlayan bahar rüzgârı, tüm İstanbul'a denizin, çiçeklerin, ağaçların, kırların kokusunu taşır, insanın aklını başından alır. İstanbul'un baharı insanı yaşama bağlar, hayatın güzelliğini hatırlatır şehrin yükünü sırtında taşıyanlara... Tabii ki bakmasını ve görmesini biliyorsanız...
ALTIN SARISI PONPONLARIYLA MİMOZA
Önce mimozalar kaplar yolları. Anadolu yakasında özellikle Maltepe civarlarında ve Adalar'da sarı sıcak mimozalar baharı müjdeler bizlere. Aslında bir akasya türü olan bu ağaç Girit Adası'nda ve Kıbrıs'ta sıklıkla bulunur. Ancak anavatanı Avustralya'dır. Doğadaki belki en süslü ve narin yapraklara sahip olan mimozanın çiçekleri ise altın sarısı renginde ponpon kümelerinden oluşur. Ömürleri kısacık olsa da bakanın ruhunu hafifletir, içini açarlar. Ancak sadece dallarda değil çiçekçi tezgahlarında görürüz çoğu zaman mimozaları. Bunun sebebi çiçekçilerin özellikle Adalar'daki sahipleri kışlıkta olan özel mülklerin bahçelerinden bu çiçekleri çalmasıdır. Manzara yürek sızlatır ancak konuya ilişkin var olan yasal boşluk sebebiyle bir türlü bu konuda önlem alınamaz.
NAZENİN MOR SALKIMLAR
Ardından mor salkımlar belirir evlerin girişlerinde, duvar diplerinde... Sarmaşık ve ağaç karışımı bu çiçek İstanbul ve Boğaziçi'nin konaklarının, köşklerinin ve yalılarının en dekoratif, en göz alıcı çiçeklerinden biridir. Beyaz ve sarı renkleri de vardır ama mor olan en yaygın türdür. Üzüm salkımını andıran bu güzelim çiçekler, aslında tam mor renginde değildir. Eflatun olanları bile görülür. Anavatanı Çin'dir. Mevlevi geleneğinde, mor salkım selvi ağacının dibine dikilir. Eski inanca göre, mor salkım serviye sarılarak ilahi bir aşka dönüşmüş olmanın görüntüsünü yansıtır. Baygın bir kokuya sahip mor salkımlar yakınlarından geçenlerin adeta başını döndürür, yüzünü güldürür.
BOĞAZ'IN ALAMETİFARİKASI ERGUVAN
Sonra sahneyi erguvan alır. Şairlere, edebiyatçılara ilham kaynağı olan, birçok insanın gönlünü çelen erguvanlar Boğaz denince ilk akla gelen ağaçlardandır. Erguvan İstanbul'un yerli ağacı, bilimsel dille söyleyecek olursak endemik bir tür. Eskiler ona 'Huda- i Nabit' derlermiş. Allah'ın lütfettiği anlamında... Dikkatli gözler fark etmiştir; erguvan yavaş yavaş sokulur Boğaz'a. Yalı yalı, sahil boyunca İstanbul'a yaklaşır. Önce Fenerbahçe burnundan göz kırpar, ardından Fethi Paşa korusuna oradan da Avrupa Yakası'na atlar. Ortaköy sahilinden Bebek üzerlerinden Rumelihisarı'na ulaşır. Boğaziçi'ni kaplar. Erguvanların seyrine doymanın yolu ise Boğaz hattında bir vapura atlamaktan geçer. Hıristiyan inanışına göre Hz. İsa, Romalılar tarafından çarmıha gerilmeye götürülürken üzerine erguvani bir bez atılarak aşağılanmıştı. İsa'ya ihanet eden havarisi Yehuda (Judas) da kendini erguvan ağacına asmıştı. Bu olaydan sonra önceleri beyaz olan erguvan çiçekleri utançtan erguvan rengine dönmüştü. Erguvan ağacına 'judas tree' denilmesinin sebebi de bu. Osmanlı'da da erguvanlara önem verilmiş. I. Mahmud (1735) İstanbul'da erguvanın azaldığını görünce Hereke'den erguvan getirilip dikilmesi için ferman bile çıkarmış. Bir de bayramı var erguvanın. Sultan Yıldırım Bayezid'in kızı Hundi Hatun'la evli olan Emir Sultan'dan Osmanlı ordusu duasını almadan sefere çıkmazmış. Emir Sultan vefat ettikten sonra Bursa'ya gömülmüş. Herkes tarafından sevilen Emir Sultan'ın türbesini insanlar erguvan zamanı (bahar başlangıcı) ziyarete gidermiş. Bunun için de erguvan zamanına Erguvan Bayramı denmeye başlanmış. Evliya Çelebi de Seyahatnamesi'nde bu döneme 'Erguvan Faslı' dendiğini yazıyor. Baharın müjdeleyicisi erguvan çiçekleri havaların ısınmasıyla görünüp, ani kayboluşu ile utangaç süsüdür bu kentin.
BAHÇELERİN SÜSÜ SÜMBÜL
Bir yandan erguvanlar çiçeklenirken diğer taraftan park ve bahçeleri sümbüller kaplar. Kimi mor, kimi pembe, kimi mavi kimi de beyazdır. Hangi renk olursa olsun hepsinin ortak özelliği güzel kokularıdır. Sümbüllerin anayurdu doğuda İran ve Türkmenistan'a kadar dağılım gösteren doğu Akdeniz bölgesi. Latince adı Hyacinthus olan sümbül soğanlı bir bitkidir. Sümbül çiçeği bağlılık ve sonsuz sevgiyi ifade eder. Sümbül Yunan mitolojisinde Sparta Kralı'nın genç oğlunu ve yeniden doğuşu simgelemektedir.
RENGARENK LALELER
Nisan ortasından itibaren başta Emirgan ve Yıldız parkları olmakla birlikte, refüjler, göbekler, yol kenarları her renkten lalelerle bezenir, lale bayramları düzenlenir. Lale zambakgiller familyasından soğanlı, çok yıllık otsu bitkidir. Anavatanı Pamir, Hindukuş ve Tanrı dağlarıdır. Türkler göçleri esnasında bu bitkinin soğanlarını Anadolu'ya getirdi, 1500'lü yıllarda Avrupa'ya Anadolu'dan giden lale özellikle Hollanda'da çok yaygın hale geldi. 16'ncı yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman tarafından Hollanda Kralı'na gönderilen laleler, ilk başta Hollandalıları ve kısa zaman içerisinde tüm Avrupalıları hayranlık içinde bıraktı. Böylece günümüze kadar dünyanın en fazla lale üreten ülkesi Hollanda oldu.
MİS GİBİ LEYLAKLAR
Erguvanla birlikte Boğaz'da leylaklar da gösterir kendilerini. Mis kokulu bu çiçekler aslında zeytingiller familyasındandır. Anavatanı Balkanlar'dır. Kaynaklara göre, Avrupa'da ilgi çekmesi 1550'de Osmanlı İmparatorluğu Fransa Büyükelçisi Augier Ghislen de Brusbeck sayesinde olmuş. Bir başka öyküde de Muhteşem Süleyman'ın o sırada İstanbul'da İtalyan elçiliğinde görevli bir yüksek dereceli bir memura bu bitkiyi hediye ettiği anlatılır.
KATMER KATMER GÜL
Laleden sonra da artık meydan uzun bir süre güle kalır. Gül ile artık kırlarda yeme içme, mesire yani piknik dönemi başlar. Türk bahçelerinde vazgeçilemeyen çiçek, güldür. Gerek has bahçelerde, gerekse yalı, köşk, fukara bahçelerinde gül baş sırayı almıştır. Aşkın her çeşidi anlatılırken gül sevgiliyi temsil eder. Bülbül ise onun aşkıyla yanan âşıktır. Gül, şiirlere, efsanelere konu olmuştur.
ÇİÇEK KOKUSU SEVGİ VE NOSTALJİ HİSLERİ UYANDIRIYOR
Koç Üniversitesi Anadolu Medeniyetleri Araştırma Merkezi ANAMED'in yeni sergisi şehir ve koku hakkında. Koku ve Şehir adındaki sergi, ziyaretçileri bir zamanlar Anadolu topraklarında yaşamış medeniyetlerin tarihsel koku dünyasını keşfetmeye davet ediyor. Sergide İstanbul'daki çiçekli ağaçlar ve kokuları da yer alıyor. 8 Haziran'a kadar devam edecek serginin küratörü Koç Üniversitesi Arkeoloji ve Sanat Tarihi Bölümü araştırma görevlisi Lauren Nicole Davis mimoza, hanımeli, ıhlamur ve erguvanı serginin bir parçası haline getirmelerinin sebebini bu çiçeklerin İstanbul'un kültürü açısından önemli olduğunu anlatıyor: "Çiçeklerin şehir hayatındaki yerleri eşsizdir. Yılın çok kısa bir döneminde çiçek açarlar fakat gören herkesin yüzünde kocaman bir gülümseme oluşmasını sağlarlar. Canlı kokuları, renkleri ve güzellikleriyle şehrin asfalt, beton ve tekdüze renklerden oluşan sokaklarını aydınlatırlar. Çimler ve diğer bitkilerle birleşip bize nefes alacak, rahatlayacak alanlar yaratırlar. Kışın sonunda çiçeklerin açması mimozayla başlar, hanımeli ve sümbüllerin ardından laleler kendini gösterir. Tüm bunların ardından güller gelir. Koku ve Şehir sergisinde mimoza ve hanımeli çiçekleriyle ıhlamur ve erguvan ağaçlarını kullanmayı tercih ettik çünkü tüm bu çiçeklerin İstanbul'un şehir hayatında önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu çiçekler ve kokuları insanların hafızalarında ve hikayelerinde yer kaplıyor. Şehirliler onlardan bahsederken sevgi dolu kelimeler tercih ediyor, nostalji yaşıyor. İstanbul'un bitki örtüsü farklı türlere ev sahipliği yapıyor. Bu farklı bitki ve çiçeklerin varlığı sadece bizim değil aynı zamanda İstanbul'un geçmişiyle de bir köprü oluşmasını sağlıyor."
YEŞİL HUZUR PEMBE MUTLULUK VERİYOR
Doğadaki tüm renk dalgalarının bir enerjisi var. Renklerden alınan bu enerjilerin de kişinin psikolojisini etkilediği varsayılıyor. Yeşil metabolizmayı yavaşlatır ve insanı sakinleştirir. Dinlendirici bir renktir ve huzur verdiği söylenir. Yemyeşil bahçeleri, ormanları gördüğümüzde kendimizi rahatlamış hissederiz. Kırmızının canlandırıcı etkisi var. Motivasyonu, enerji, coşku ve yaşama sevincini harekete geçiriyor. Pembe duygunun ve saf sevginin rengi. Hayallerin pekişmesinde etkili oluyor. İnsanı mutlu ediyor. Mor ruhsal dünyanın rengi. Asilliği, dengeyi temsil ediyor. Kendine güveni, sakinleştirici ve dinlendirici duyguları pekiştiriyor. Sarı akıl ve zekanın rengi. Umut ve ilham veriyor.