Halis Toprak'ın sekiz kızından en bilineni Ayfer Toprak. Toprak Holding'e TMSF tarafından el konulduğunda, babası ailenin tepkisini çeken bir evlilik yaptığında medya karşısına çıkan isim hep o oldu. Her seferinde babasına düşkün bir kızın duygusallığıyla röportajlar verdi. Kızgınlığını da, kırgınlığını da dile getirmekten çekinmedi. Ve babasının son günlerinde de onun yanındaydı. Yaşanan onca şeyden sonra ölüme giden babasını dualarla uğurladı. Ayfer Toprak, 3 Ocak'ta Fransa Nice'te hayata gözlerini yuman babasının son günlerini, yaşadıklarını, Toprak Holding'in geleceğini anlattı:
- Babanızın son günlerinde yanındaydınız. Zorlu bir süreç miydi?
- Vefatına kadar 10 gün boyunca yanındaydım. Vefatından üç ay önce, kendini iyi hissetmediği için erkek kardeşim onu İsviçre'ye götürdü. Karaciğerinde bir leke görülmüş ve kanser olduğunu öğrenmiş. Birkaç sene daha yaşayabilir denmiş. O haberi aldıktan sonra iyileşti ama sonra tekrar kötüleşti. Bu kez yine erkek kardeşim Nice'teki bir hastaneye götürdü. Biz de zaten yılbaşını onunla geçirmek istediğimiz için yanına gittik. Babam da artık Türkiye'de yaşamıyordu. Türkiye'ye kırgındı.
- Ne zamandır Türkiye'de yaşamıyordu?
- İki yıldır yurt dışında yaşıyordu.
- Neden kırgındı Türkiye'ye?
- Bunu açıklayabilmem için biraz babamın nasıl bir adam olduğundan, işine nasıl baktığından söz etmem gerekiyor. Babam olduğu için söylemiyorum, bu adam Türkiye'ye mal olmuş bir sanayici. 1964 yılında Paktaş diye bir tekstilci fabrikası vardı. Kardeşleriyle birlikte başladığı bir işti. Ve biz o yıllarda babasız büyüdük. Babamın hayatının tamamı işti. Babam Diyarbakırlı ama biz Adana'da doğduk, büyüdük. Yazları İstanbul'a gelirdik. Babam sadece hafta sonları eve gelirdi. Bazı haftalar gelemezdi bile. Adana'nın 50-60 derecelik sıcağında çalışırdı.
- Ailesi ikinci planda mıydı?
- İşi, çocukları ve hayatından önce gelirdi. Fabrikaları hayatıydı. Türkiye'ye tekstil adına çok önemli makineleri alıp getiren ilk işadamıydı. O zamanlar Türkiye yokluk ülkesi. Tüm gazetelerin manşeti olmuştu. Paktaş'ta kardeşleriyle anlaşamayıp ayrılınca İstanbul'a geldi. Burada bir hayatımız oldu ailecek. İstanbul'da inşaat malzemeleri işi yapmaya başladı. Koç'un demir dökümünü, Çanakkale'nin seramiğini, Ezcacıbaşı'nın vitrifiyelerinin yüzde 70'ini alıyordu, Türkiye'deki inşaatlara satıyordu. Her dönem çok yoğun çalışırdı. Haftada bir gün bize zaman ayırırdı. O gün de ailece yemeğe giderdik. En büyük keyfi değişik restoranlarda yemek yemek, farklı otelleri deneyimlemekti. Bize de öyle nasihat ederdi, "İyi evde yaşayın, iyi arabaya binin, iyi otelde kalın ama kıyafete çok para vermeyin" derdi. Ayakkabıya, çantaya harcadım ama kıyafete para vermedim. Çok iyi bir babaydı, idolümdü.
30 YIL ÖNCE UÇAĞIMIZ VARDI
- Çizdiğiniz profil Türkiye için önemli bir sanayici. Bunu ifade etmeye çalışıyorsunuz anlıyorum ki... Peki niye onu üzdüklerini düşünüyorsunuz?
- Halis Toprak, Vehbi Koç, Sakıp Sabancı gibi isimler sanayicidir... Babamla 25 sene çalıştım, kavgalı gürültülü geçti bu yıllar. Üç gün küsüp, sonra barıştığımız çok olmuştur. Çok sayıda fabrika açmasını istemezdim, az sayıda olsun, büyüyelim derdim. Ama o durmadı. Diyarbakır'da, Lice'de fabrika açtı. Kimsesizler yurdu yaptı, okullar açtı. Herkes Uludağ'a, Kartalkaya'ya yatırım yaparken, Sarıkamış'ta beş yıldızlı otel açtı. TMSF sürecinde çok yıprattılar onu. Banka hortumcusu değildi benim babam. Bu da gurur verici bir şey. O dönem başına gelenin bir açıklaması var. Devlet o dönem diyor ki "Doğu'ya yatırım yap, sana teşvik kredisi vereyim." Babam da Lice'ye yatırım yapıyor ama teşvik verilmiyor. Toprak Bank'a da haksız yere el koydular. Bizim teşvik kredimiz verilseydi bu durumlara düşmezdik. Babam eğer Doğu'ya yatırım yapmasaydı bu durumlarda olmazdık.
- Kendi bankasıydı Toprak Bank...
- İngiltere'de evimiz vardı, malum medya "Halis Toprak'ın oradaki evi illa satılsın" diye yazmıştı. Babam bu arsayı 30 sene evvel almıştı. 30 sene evvel bizim helikopterimiz, uçağımız, teknemiz vardı. Hep banka işinden sonra zenginleşmiş gibi lanse edildi. Bu doğru değil. Bir örnek anlatayım size, ev alacaktım küçük miktar bir krediye ihtiyacım vardı. Ve bankamız da vardı. Toprak Bank'a sordum faiz yüksek geldi, babam da "İndirim falan yapmam, git başka bankadan al" demişti. 15 yıl çok zor günler geçirdik. Babam bunları hak etmedi. "Bırakın beni borçlarımı kendim ödeyeyim" dedi. O dönem 80 milyon dolara Amerika'ya seramik satıyorduk. Ödeyecek durumdaydık. 15 yıla yaymıştık borçlarımızı, birdenbire ne olduysa bitirmek istediler. Muvaffak da oldular.
ZEMZEM SUYU GÖTÜRDÜK
- Son günlerine gelelim... Nasıldı son günlerinde?
- Her şey çok iyiydi. Değerleri falan iyiydi. Türkiye'ye getirmeyi çok istedik, annem de istiyordu. Sekiz kardeş de gördük onu. Ama hiçbirimiz öleceğini düşünmedik. Türkiye'den de doktor geldi ama yolculuğa izin vermedi. Bir ara kalp ritmi bozuldu, Sayın Cumhurbaşkanımız sayesinde Sağlık Bakanlığı ambulans uçağını yollayacaktı. Çünkü Nice'deki hastaneler çok kötüydü. Babam 1 Ocak'ta doğum gününde hastanedeydi, bir süre sonra bilincini kaybetti ama elini tuttum, "Bunu da başaracaksın" dedim, zemzem suyu götürmüştük. Okuduk falan ama olmadı 3 Ocak'ta vefat etti.
- Aranızda son bir konuşma geçti mi?
- Geçti, ona "Cumhurbaşkanı uçağını yolluyor sana" dedim. Şaşırdı. "Seni severler, Türkiye'ye bu kadar katkısı olmuş birisin" dedim, mutlu oldu. Öleceğini hiç düşünmedik, bir buçuk gün içinde babamı kaybettik. Ömrü o kadarmış.
- Annenizden helallik aldı mı?
- Telefonla konuştular. Annem hakkını helal etmiştir. İnsanlar birbirlerini yaşarken üzüyor. Hepimiz yapıyoruz bunu. Babam da annemi üzdü. Ama annemle babam hiç küsmedi. -
Anneniz en zor zamanlarında maddi olarak da yardım etmiş babanıza...
- Tabii. 10 tane çocuk vermişsiniz kopmanız mümkün değil. Annem babamdan ayrıldığında 35 yaşındaymış. 10 çocuğu yalnız büyüttü ama babam hep vardı.
- Babanıza kırgın olduğunuz bir dönem var. Şimdi o dönem için pişman mısınız?
- Pişmanım. Ne yaparsa yapsın o benim babam. Kimseye küsmemek lazım, kırılabilirsin ama... Bir Allah'ın selamını vermek lazım. Üç günlük dünya. Baba bambaşka bir şeymiş. Bir de ben babama çok düşkündüm.
- Son bir isteği var mıydı?
- Babamın ölmeden önce en büyük hayallerinden biri Doğu'da bir üniversite kurmaktı. Şimdi biz çocukları olarak onun bu hayalini gerçekleştirmek istiyoruz. İnşallah en kısa sürede Toprak Üniversitesi'ni kuracağız.
BABAM ÖLDÜĞÜNDE BORCU YOKTU
- Toprak Ailesi bu süreç sonrasında şu an nasıl bir maddi durumda?
- TMSF'ye tek kuruş borcumuz kalmadı çok şükür. Babam borcu olmadan öldü. Tüm gayrimenkullerimizi sattılar, fabrikalarımızı bize geri verdiler. 60 bine yakın kişi istihdam ediyorduk, o kadar insan bu işten ekmek yiyordu, hepsi işsiz kaldı. Yazık günah değil mi? Şu an Eskişehir, Bozüyük bölgesinde, Adapazarı'ndan Eskişehir'e kadar olan bölgede yol boyu 16 fabrikamız var. Uğraşıyoruz, eskisi gibi güçlü olacağız inşallah. İnanıyoruz ki her şey iyi olacak!
- Toprak Holding'i yeniden canlandırmak niyetinde misiniz?
- İnşallah. Hâlâ marka değeri çok iyi.
- Aileyi en çok hangi gayrimenkulun haczedilmesi üzdü?
- Babamın evini almaları çok üzücüydü... Aslanlı Köşk... Bakın insanın her şeyini alırsınız (ağlıyor).... Her şeyini alırsınız ama evini almazsınız. Babamın borcu yoktu ki... 412 milyon dolara Çamlıca'daki arsamız satıldı. Borcumuz 322 milyon dolardı. Niye en son nokta olan evine el koyuyorsunuz? Bu adam yıllarca bu ülkeye onca hizmet vermiş, devlet üstün hizmet madalyaları almış bir isimdi.
- Sanırım babanız da evinin elinden gitmesine üzülmüştür...
- Tabii. İnsanın evi alınır mı ya? Herkesi aynı kefeye koyamazsınız. Halis Toprak gibi bir adam, farklı bir adam bu. Adamın hayatı iş. Bizim fabrikalarımızın hepsi durmuştu, İngiltere'deki evimiz satıldı, babama yalvardım parayı Türkiye'ye getirme diye. "Karışma sen" diye kızdı bana. 30 sene evvel aldığı İngiltere'deki o arsanın üzerine ev yapmıştık. Onu 50 milyon pound'a sattı. Dünyanın en pahalı evlerinden biri olarak anılıyordu. O parayı getirdi, o durmuş fabrikalara gömdü. Ekmek alamıyorduk fabrikalara o dönem. Ama o direndi, parayı gömdü oraya, bacası tüttüğü an kurbanlar kestirdi. "İngiltere'de 50 evim olsa hepsini satarım, hepsi helal olsun fabrikalarıma" dedi. Sanayici ruhu başka bir şey.
LİMON SATARIM YİNE GEÇİNİRİM
- Yeniden Toprak Holding'i ayağa kaldırma projeniz var mı?
- Çok istiyoruz. Ama devletin bize biraz yardım etmesi lazım. Cumhurbaşkanımızın sayesinde Çamlıca arsamızı sattık. Allah ondan razı olsun, çok yardım etmeye çalıştı. Bir iki şeyimiz var onları satabilirsek, kiraya verebilirsek holdingi ayağa kaldırırız. Neden olmasın? Birilerinin destek olması lazım. Bizi sevdiklerine de inanıyorum. Allah kulunu sınarmış bir dert verip.
- Kendi geçiminizi nasıl sağlıyorsunuz?
- Birikimim var onlarla yaşıyorum. Halis Toprak'ın kızıyken de birikim yaptım. Kendi ayaklarımın üzerinde durdum. 10 senedir şirketten 1 lira para almıyorum. Çalıştım, hâlâ danışmanlık yaptığım işler var. Galerim var. Limon satarım yine geçinirim.
- 'Varlıktan sonra yokluk yaşamak zor olur' derler. Öyle mi?
- Yooo hiç olmadı. Teknemiz vardı, şimdi arkadaşlarımın teknesi var. Onların teknesine biniyorum. Şu an çok param olsa bile tekne almam. Gider kiralarım. Helikopterimiz vardı, hiç aramıyorum. En son bir arkadaşım bir açılış yaptı, Nice'ten Monte Carlo'ya helikopterle gittik, korktum. Artık özel uçağa da ihtiyacım yok. Her yere gidebiliyorsun. Biz çok varlıklıydık ama demek ki alışıyor insan. Kız kardeşim geçen gün dedi ki; "Varlık içinde yokluk çekiyoruz ama yokluk içinde yokluk çekmek daha zor" dedi. Haklı. Varlık içinde yokluk çekmek çok etkilemiyor insanı. Ya arkadaşlarım var, arkadaşımın güzel evi olsun, onun yalısına gideyim, ben onunla da mutlu olurum. Oluyorum da. Bir sürü arkadaşımın yalısı var. İnsanlara daha çok versin, bana da faydası var. Sevdiklerinizle birlikte yaşayabiliyorsunuz. Teknem oldu ama kimse yok etrafımda, ne yapayım onu. Çok şükür biz babadan gördük her şeyi, sonradan görmedik. Sonradan görenleri de görüyorum. Düşmez kalkmaz bir Allah! Hakkımızda hayırlısı buymuş. Her şey iyi olacak bence. Allah babama rahmet eylesin. Allah'ın onun günahlarını affettiğine inanıyorum.
BİZ KARDEŞLERİMLE ANLAŞIRIZ, ÇÖZÜLÜR HER ŞEY!
- Şimdi mahkeme süreci var. Ne olacak?
- Hiçbir şey olmaz.
- Mirasla ilgili bir sıkıntı mı var?
- Maalesef iki kardeşimin babamla ilgili açtıkları bir dava vardı. Şimdi yeniden bir başka dava daha açtılar... Ama hiçbir şey olmaz. Yine anlaşırız biz, çözülür. Kimse zarar görmesin, kimse mutsuz olmasın. Annemin 12 torunu var. Biz 10 kardeşiz. Neyin kavgası, yiyeceğimiz bir tabak yemek. Bomboş dünya. Mutlu, huzurlu yaşıyorsan bitti gitti. Et tırnaktan ayrılmaz, çözeriz biz. Uzlaşılır diye düşünüyorum.
- Şirketlerin başında erkek kardeşleriniz mi var?
- Evet iki erkek kardeşim şirketlerin başında. Bizler de dışarıdan destek oluyoruz.
SANATI İNSANIN OLDUĞU YERE TAŞIDIK
Ayfer Toprak Karavan yıllardır sanatla iç içe. Toprak Sanat Galerisi en önemli uğraşlarından biri. Son olarak eşiyle birlikte Aqua Florya AVM'de 15 Mayıs'a kadar açık olacak 71 eserin satışa çıkacağı bir sergi düzenledi. Gelirinin bir kısmı kurucu başkanlığını eski Milli Eğitim Bakanı Nimet Baş'ın yaptığı Geleceğin Eğitim Derneği yararına bağışlanacak.
- Toprak Holding zor süreçlerden geçti ama bu arada sizin sanat galeriniz hep ayakta... Kaç yıl oldu?
- Toprak Sanat Galerisi 24 seneyi geride bıraktı. Oğluma hamile olduğum dönemde Londra'da müzayedelere ve sanat galerilerine gider olmuştum. Resime merakım vardı ve topluyordum. Türkiye'ye dönünce neden burada bir galerim olmasın diye düşündüm. Sanayi şirketlerimiz vardı o dönem, babam "Ne yapacaksın? Kim resim alır?" dedi. Aklına yatmadı ama beni kırmamak için olur dedi. Aksaray'daki mağazamızın iki katını verdi. Kültür bakanını davet etmiştim açılışa o dönem. Babam şaşırmıştı "Koca kültür bakanını, iki katlı galerinin açılışına mı çağırıyorsun?" demişti. O gün inanılmaz bir toplulukla açılış yaptık. Büyük ses getirdi. 'Toprak Ailesi sanata destek oluyor' diye manşetlerdeydik. Babam tabii daha da şaşırdı, bu kadar fabrikalar açıyorum, böyle ses getirmiyor diye... Sonra desteğini esirgemedi. Bu konuyla ilgili hep benimle gurur duydu.
- Son 12 senedir farklı bir anlayışla götürüyorsunuz galeri çalışmalarınızı. Neden?
-Evet daha önce holding binamızdaydı galeri. Sonra eşim Cengiz Karavan ile birlikte çalışmaya başladık ve galerimizi Nişantaşı'ndaki bir AVM'ye taşıyarak orada 2 bin metrekarelik, dünyanın en büyük galerisini kurduk. Ardından 'İnsanın olduğu her yerdeyiz' sloganıyla artık sabit bir yerde olmayıp her yerde olmaya karar verdik. AVM'lerde, araba galerilerinde, mücevher mağazalarında, beyaz eşya mağazalarında, spor merkezlerinde, beş yıldızlı otellerde, marinalarda insanımızı sanatla buluşturmaya başladık. İnsanların bulunduğu her yerdeyiz. Amacımız sanatın ulaşılabilir olmasıydı. İnsanlar artık ev hediyesi olarak resim götürüyor. Bu anlayışı da cemiyet hayatında sanırım ilk biz başlattık.
- Siz de bir koleksiyonersiniz. Kaç resminiz var?
- Zaman zaman elimden çıkarıyorum ama yaklaşık 100 resmim var. Hem bir zevktir hem de yatırım. Harika evlere gidiyorum, çok paralar verilmiş mobilyalar var ama duvarlarda resim yok. Bana göre o evin ruhu yok. Pahalı olur, ucuz olur... Duvarına bir şey koy. Babam da yıllarca evini en güzel İtalyan mobilyalarla doldurdu, duvarda resim yok ama... Sonra alışkanlık haline getirdi resim almayı. İsmi lazım değil cemiyet hayatında çok önemli bir arkadaşımın seneler evvel eşi geldi galeriye. İki resim beğendi, arkadaşımı çağırdı, göstermek için, kadın "Aman o paraya bana çanta al" dedi. Artık o anlayış kırılmaya başladı. Cemiyet mensupları eskiden çantasıyla hava atıyordu, artık biri evine geldiğinde evinde resim olmasına önem veriyor. Çok insan var, "Evimde parti var, birkaç resim bulunsun" diyen. Sanat eserinin evde, ofiste bulunması bir trend oldu. Bu insanlara saygınlık veriyor. İş dünyasındaki herkesin evinde artık bir resim vardır.
EVLİ BARKLI KADINA SPOR ARABA OLMAZ!
- Hep bir sakınma haliyle büyüdüğünüzü ifade etmişsiniz bir röportajınızda. Neden?
- Bugünlere gelmemin en büyük sebebi Halis Toprak'ın kızı olmam. Ama hayatım hep "Hamit Toprak'ın torunusun dikkatli ol, Halis Toprak'ın kızısın dikkatli ol, Efe'nin annesisin dikkatli ol" şeklinde geçti. Bir şey de yapmıyordum ama bir ailenin mensubu ve kadın olduğum için böyle bir durum vardı. 18 yaşımda evlendiğimde babamdan üstü açık bir spor araba istemiştim. Çünkü babam evlenen kızlarına bir araba, bir ev alırdı. Ama babam "Evli barklı kadınsın spor araba olmaz" dedi, normal bir araba aldı. Oğlum doğdu yine almadılar o arabayı. Sonunda boşandım 28 yaşımda yine babamın kapısını çaldım spor araba diye, "Dul kadınsın ne spor arabası?" dedi. Yine alınmadı. Kendi alacak durumum var ama bizde babaya sormadan bir şey alınmazdı. 40 yaşıma gelince, "Yeter ya bu nedir?" deyip kendime doğum günü hediyesi üstü açık bir spor araba aldım. Ama sadece sekiz ay kullanabildim. Meğer bu ülkede üstü açık araba olmazmış. Biri çantamı mı alacak, bir şey mi atacak diye korku içindeydim. Baba lafı dinlemek gerekiyormuş yani...
ÖBÜR TARAFA YANINDA GÖTÜRDÜĞÜN BİR ŞEY YOK!
- Babanızın çokca konuşulan bir evliliği oldu. Şimdi nasıl değerlendiriyorsunuz?
- TMSF sürecinde bir bunalım yaşadı ve gidip olmayacak, saçma sapan bir evlilik yaptı. O da zaten "Hata yaptım, aklım başımda değildi" dedi. Çünkü düşünün 15 sene uğraşıyorsun, her şeyini tırnağınla yapmışsın, çocuklarını aileni geri plana itmişsin, en önemli şeyin fabrikaların, işin olmuş. Tüm bunlar gidiyor elinden. İnsanlar hata yapabilir. Herkes yapıyor. O bir tepkiydi, bir bunalımdı. Şu an olaylara bakınca böyle değerlendirebiliyorum. Baba ya... Kardeş, anne, baba bunlar özel kavramlar. Ne olursa olsun et tırnaktan ayrılmaz. Babam öldü hepimiz bir araya geldik, konuşmayan var, konuşan var... Babamla çalışmaya başladığımda yarım gün çalışmak istedim çünkü önceliğim oğlumdu. Babam kızdı. O zaman bana, "Bir tarafta oğlun gitmesen ölecek, bir tarafta işin gitmesen batacak, hangisini seçersin?" dedi. "Çocuğumu tabii ki" dedim. "Sen çok başarılı olamazsın" dedi bana. Böyle bir adamdı... Adamın tüm gayrimenkulleri şirketin üzerineydi, işine, bankasına o kadar güveniyordu. Yazık oldu, sıkıntıdan üzüntüden kanser oldu. Son iki senedir her şeyden vazgeçmişti, yaşamak istemiyordu. Yemeğe zorla götürüyorduk, mutsuzdu, Türkiye'ye gelmek istemiyordu. "Gerek yok, benim orada evim yok" diyordu.
- Cenaze kalabalık mıydı?
- Cenazesi çok kalabalıktı. Pazar günü vefat etti. Devlet kanadından çok yardımcı oldular bize. İki bine yakın insan vardı cenazemizde. Güzel bir cenaze oldu, içimiz rahat etti. Yedi gün boyunca evimde dua okundu, ziyaretçilerle doldu taştı evimiz. Binlerce hatim duaları okundu.
AFFEDİCİ OLMAK GEREKİYOR
- Anneniz çok üzüldü mü?
- Üzülmez olur mu? Çok üzüldü. Ne yaparsa yapsın çocuklarının babası. 13 yaşında evlenmiş düşünsenize... Affedici olmak gerekiyor. Kine gerek yok. İşte iki metrekarede yatıyor babam. Zincirlikuyu Mezarlığı'na haftanın iki günü gidiyorum, konuşuyorum onunla, "Neyin kavgası baba?" diye soruyorum. Babam o dönem kavga etti, kendisine bunların yapılacağına inanmadı, kavga etti, uzlaşmadı. Ne gerek vardı, bak gitti işte. Uğraşıyorsun, didiniyorsun, yanında götürdüğün bir şey yok.
- Hayat öğretiyor değil mi?
- Tabii. Mustafa Koç'u düşünün. Şoka girdim. Gencecik adam. 77 yaşında baban öldü, diğer yanda gencecik bir adam. Herkes tarafından çok sevilen bir adamdı Mustafa Koç, gitti. Hiçbir şey için değmez. Hayat o kadar boş ki...