Gülen Yelmen
Devrimden sonra tüm dünyaya kapılarını kapatan Küba'da değişim rüzgarları esiyor. Obama ziyareti ile ambargonun kalkmasından sonra Rolling Stones konser verdi. Bu büyük değişim sürerken bir sürpriz de moda devi Chanel'den geldi. Marka, 2016/17 Cruise defilesini Küba'nın başkenti Havana'da yaptı. Şehrin caddeleri rengarenk oldu
Bu gelişmeyle birlikte Küba'nın herhangi bir Karayip Adası'na dönüşmesi an meselesi. Oysa Küba gibi eşsiz şeylerin korunması gerekiyor. Defileye gelince; Karl Lagerfeld, podyum olarak Paseo del Prado'yu seçmişti. Geniş caddenin iki kenarına kurulan banklarda oturarak muhteşem bir şov izledik
Yıllardır gitmek isteyip direkt uçuş olmadığından gidemediğim ülkeye, tam da özel bir günde 1 Mayıs'ta indim. Sokakların her köşesinden Küba'ya özgü rap ve latino karışımı popüler reggeaton notaları veya sokak çalgıcılarının 'Komandante Che Guevera' gibi klasik şarkıları yükseliyordu. 1959 devriminden sonra kimi varlıklı Kübalılar ile Amerikalıların ülkeyi terk etmesi ve ülkenin tüm dünyaya kapatılması Küba'yı zamanda dondurmuş. Muhteşem barok mimariye sahip rengarenk fakat kelimenin tam anlamıyla bakımsızlık ve nemden dökülen binalardan beyaz atletli amcalar veya rengarenk taytlarının içinde şişman teyzeler bakıyor! Arabaların neredeyse tümü 60'lı yılların modelleri... Dolayısıyla şehirde gezerken 70'lerin başını yakalayabildiğim İstanbul sokaklarında dolaşıyor gibi hissettim kendimi. Binalar, bisikletler, at arabaları, tabelalar, müzikler her şey 70'lerdi. 2016 yılında olduğumuzu hatırlatan tek şey ise gençlerin giydiği fosforlu taytlardı...
ESKİ KÜBA'NIN SON GÜNLERİ
Ülkenin, mart ayında gerçekleşen Rolling Stones konseri ve Obama'nın ziyareti sonrası dünyaya açılacağı sinyalleri 2 mayıs günü ülkeye '59 dan bu yana ilk defa dev bir Amerikan yolcu gemisinin yanaşmasıyla adeta tescillendi. Chanel gibi bir modaevinin de 2016/17 Cruise defilesini burada gerçekleştirmesi demekti ki artık Küba zamanda donmuş bir ülke, bir film seti olarak kalmayacak, herhangi bir Karayip adasına dönüşecek. Kanımca bazı şeylerin eşsizliği korunmalı. Küba gibi... Çoğu Kübalının işsiz olduğu ve çalışanların da 350 dolar gibi bir asgari ücretle geçindiği düşünülünce ve her şeyin ne kadar pahalı olduğunu görünce bu ülkede 10 dolar karşılığı alamayacağınız pek bir hizmet yok. Kübalılarla fotoğraf çektirmek bile ücrete tabi. Chanel 200 kadar uluslararası basın mensubunu ve ünlüyü Küba'ya davet etti. Dünyanı dört bir yanından gelen seçilmiş basın mensupları tarihi anıtlar kategorisine giren, 1930'da inşa edilmiş Hotel Nacional'de konakladı. Bu otel 70'li yıllarda Güney Amerika mafyasının senelik toplantılarının yapıldığı bir otel. Hatta Frank Sinatra'nın tüysüz bir çocukken bir mafya babası tarafından keşfedilip bu toplantıların birinde otelin efsanevi avlusunda ilk defa şarkı söylediği dahi konuşulur.
HEMINGWAY'İN SIĞINAĞINDA
İlk gün Karl Lagerfeld'in fotoğraf çalışmalarının sergisi 'Work in Progress'i gezdik ve yerel lokantalarda kabus yemekler yedik. Şehrin ara sokaklarında grup halinde Chanel çantalarımızla dolaşırken 'Ooo Coco Chanel' gibi laf atmalara uğradık. İkinci gün, Hemingway'in alkolün pençesinden kaçmak için adanın en ücra bölgesinde inşa ettirdiği San Francisco de Paula'daki evini ziyaret ettik. Hemingway'in eserlerini yazdığı daktilosuna dokunduk ve ilham kaynağı bahçesinde yürüdük. Daha sonra akşamları balıkçılarla balık tutup sosyalleştiği köye indik, masasının hålå korunduğu favori restoranına girdik. Ve gezimizi yine ünlü yazarın favorisi 'Daiquiri'nin beşiği' La Floridita restoranda sonlandırdık. Akşam sadece meraktan Küba'da uzun yıllar yaşamış bir arkadaşımla oranın en trendy gece klübüne gitmek istedim. Girişi Harlem'deki en dökük kulüplerin manzarasına sahip yerde yatan adamlar, hiçbir yerlerini kapatmayan mini etekleriyle genç kızlar ve bodyguard'larla dolu mekanın içi, üstü kapalı bir çay bahçesi gibiydi. Arkadaşıma 'Bu kabus mu? Ben dönmek istiyorum!' derken bir saat sonra kendimi reggeaton müzikle dans ederken buldum... Tam da artık beni şaşırtacak bir şey kalmadı derken defile günü geldi çattı. Nacional Hotel'den rengarenk vintage arabalara üçer beşer bindik. Kafile halinde insanların çığlıkları içinde defile mekanı Paseo del Prado'ya geldik. 1928'de Fransız bir mimar tarafından inşa edilen bu sokağın her köşesinde Matmazel Chanel'in en sevdiği hayvanın aslan olması mekan seçiminde önemli rol oynamış. Geniş caddenin kenarlarındaki iki kişilik banklarda oturma yerimi ararken yolun sağlı sollu evlerindeki balkonlardan sarkan insanların coşkusu ile manzaranın runway'in dekorundan çok daha etkileyici olduğuna karar kıldım. Defilenin başlamasını beklerken Gisele Bündchen'i gördüm. Yüzüne yaptırdığı ufak müdaheleler fark ediliyordu ama her zamanki gibi o Latin enerjisiyle model neşe saçıyordu. Carine Roitfeld, tabii ki sevgili kızı Julia ile gelmişti defileye fakat son birkaç ayın en sıcak gününü yaşayan Havana'da 40 derecelik bir havada siyah dantel çorap giymesine anlam veremedim. İç çamaşırının göründüğü uzun tül etek giymeyen davetli neredeyse yoktu! Bu kadar farklı Chanel çanta modeli ve ayakkabıyı bir arada görmemiştim. Adeta bir görsel şölen oldu bu bana! Alice Dellal deri mini şortu, Tilda Swinton beyaz gömleği ve Michelle Rodriguez örgü bikini üstüyle en şık ve en cool davetlilerdi.
'COCOHUBA' ÇAN TALAR
Beş ayrı şarkıcı ve orkestranın canlı performansları defilenin süspansını sağladı. Nefesler kesik modellerin birbiri ardına yürüyüşünü izledik. Ful siyah payetten Che'ye gönderme yapan birkaç bere hariç hemen hemen tüm modellerin looklarını ünlü şapka evi Maison Michel'in özel olarak tasarladığı Panama şapkaları tamamlıyordu. Rengarenk payetlerden papağan, tropikal bitki ve puro işlemeleri, el örgüsü çantalar, puro kutusu şeklinde 'Cocohuba' çantalar, vintage Buick, Cadillac araba baskılı uzun evaze etekler en göze çarpan detaylardı. Şehrin barok binalarının renklerinden esinlenen payetler defileye çocuksu bir hava katıyordu. Defilenin ana fikrini, Karl'ın 'Küba smokini' adını verdiği vatkalı geleneksel Küba ceketi 'guayareba' oluşturmuş. Defile finalinde ise beyazlar içinde yerel şarkıcıların çığlık çığlığa söylediği şarkılarla, kafile başı Karl ve çılgınca dans ederek yürüyen modeller belirdi. Kafile Paseo del Prado'yu beraber yürüdü. Defile bitip gözlerimi kapadığımda kulaklarımda Latin şarkılar, gözümün önünde modern, feminen, maskülen, şık tasarımlar, dans eden renkli etekler, Küba'nın Picasso'su olarak bilinen Wifredo Lam'ın tabloları ve rengarenk ropdeşambrının içinde ağzında purosu kirli sakallı bir yakışıklı, Karl'ın 'yakın arkadaşı' Sebastien Jondeau belirdi. Instagramda bir anda, defiledeki bir tişörtün üzerinde yazan 'Coco libre' mottosu, bize verilen resmi Chanelcruisecuba ve cococuba hastaglerinin yerini aldı.