Haber konularının dakika başı değiştiği Amerikan medyasında günlerdir tek bir konu konuşuluyor. ABD iç savaşın eşiğine mi geldi? Ülke bölünüyor mu? Bu soruların başlangıcı iki silahsız siyahinin iki ayrı eyalette hayatını kaybetmesiydi. Alton Sterling (37), ırkçılığın tarihi olarak yaygın olduğu güney eyaletlerinden Louisiana'da polis tarafından öldürüldü. 5 Temmuz'da gerçekleşen bu olaydan sadece bir gün sonra bu kez ülkenin en kuzeyinde yer alan ve ağırlıklı olarak beyazların yaşadığı Minnesota'da Philando Castile (32) polis kurşunlarının hedefi oldu. Ölümlerin ABD gündemine bu kadar hızlı taşınmasının ana nedeni iki olayın da cep telefonlarıyla kaydedilmesi ve anında sosyal medyada milyonlarca insan tarafından izlenmesiydi. Amerikalılar bu iki olayı ve ardından Los Angeles'tan, New York'a kadar her şehirde gerçekleşen protestoları hazmetmeye çalışırken bu kez silahlar Dallas'ta ateşlendi. 7 Temmuz'da iki siyahinin ölümünü protesto edenleri korumak için kortejle yürüyen polislere başka bir siyahi, ordu emeklisi Micah Johnson uzun namlulu silahlarla ateş açtı. "Beyazları öldürmek istiyorum" diyen Johnson 5 polisi öldürdü ve ardından kendisi de hayatını kaybetti. Üst üste gerçekleşen bu olayların akabinde ülke çapında pek çok polis silahlı saldırıya uğradı. Peki ABD böylesine patlamaya hazır bir bomba haline nasıl geldi? Bunu anlamak için önce ABD'deki ırkçılıktan bahsetmek daha sonra da hikayeyi geriye sarmak gerekiyor.
DERİNİZİN RENGİ ÖNEMLİ
2 yıl önce ABD'ye geldiğimde, özellikle kiralayacak ev bulma sürecinde yaşadıklarım ülkedeki ayrımcılıkla ilgili çok iyi bir fikir vermişti. Önce oldukça istekli görünen çoğu kişi telefon görüşmesinin ardından aksanımdan yabancı olduğumu anlayıp benimle aynı evde yaşamak istemedi. Kimileri ismimden, kimileri Türkiye'den geldiğim için reddetti. Hayatımda ilk kez derimin renginin, geldiğim ülkenin, konuştuğum dilin bu denli ayrımcılığa neden olabileceğini ABD'de gördüm. Ayrımcılığın kökenlerini beyaz ve siyah mahallelerine bölünmüş şehirler ile ispatlamak mümkün. Politik olarak doğrucu olan ve kesinlikle hiçbir şekilde bu konuda pot kırmayan beyaz Amerikalılar, özel sohbetlerinde bir siyah ile hiçbir zaman duygusal bir ilişki yaşayamayacaklarını söylüyor. Bu yüzden ülkede siyah ve beyazların karışık evliliği hala çok düşük düzeylerde. Bu gizli ırkçılık sadece ikili ilişkilerde değil, hayatın her alanında mevcut. Çok ağdalı bir kibarlığın gölgesi altında sizi içine almamak için elinden geleni yapan; eğitim, siyaset ve devlet birimlerinde ismi koyulmamış beyaz bir kapalı devre sistem var. Bunun yanında beyazlar ve siyahların gün geçtikçe nüfusu artan Latinler ve tarihi olarak ülkede yer alan Asyalılara karşı da ayrı bir ırkçı muameleleri var. Siyahlar, Latinlere karşı ırkçılık uygularken, Asyalılar da siyahlara ve Latinlere tepeden bakıyor. Beyazların gelir düzeyleri çok yüksek, siyahlar ve Latinler çıkarılan yeni yasalar nedeniyle seçimlerde istenilen oranda oy kullanamıyor. Gündelik hayattaki baskılar o derece artabiliyor ki, basit evraklarda isminizi beyaz bir Amerikalınınki ile değiştirmek zorunda kalabiliyorsunuz. Siyah arkadaşıma, "Bir ırkçı ile neden yaşamak istersin ki?" diye sorduğumda bana şöyle demişti, "Hepsi ırkçı değil. Sadece cahiller. Kafalarında siyahlar ile ilgili ön yargılar var. Beni görseler belki ikna olurlar."
TEPKİ SOSYAL MEDYADAN
İşte bu arka planın üstüne, 2013 yılında büyük bir siyahi hareket çıktı: Siyah Hayatlar Değerlidir (Black Lives Matter). Bu oluşumun ortaya çıkmasının altında da yine bir ölüm var. 17 yaşındaki Trayvon Martin'in Florida'nın Sanford kentinde Şubat 2012'de öldürülmesi. Martin'i bu kez öldüren bir polis değil, mahallede gönüllü bekçilik yapan Latin kökenli George Zimmerman'dı. Zimmerman, siyah çocuğun başındaki kapüşonu, elindeki içeceği ve spor giyimini mahallede tehdit oluşturması için yeterli gördü. Çünkü giyimi ona göre siyah çetelerin giyimiyle uyuşuyordu. Zimmerman, Trayvon Martin'in dur ihtarına uymayarak kendisiyle boğuştuğunu ve nefsi müdafaa sonucunda onu öldürdüğünü söyledi. Ülke çapında bu zamana dek görülmemiş eylemler gerçekleşti. Mahkeme Temmuz 2013'te Zimmerman'ı beraat ettirdi. Bu olay nihai olarak bugünkü eylemleri organize eden yeni bir grubu ortaya çıkarttı. "Siyah Hayatlar Değerlidir" (BLM). Grubun diğerlerinden farkı sosyal medya üzerinden organize olmaları, sabit bir mekanlarının olmaması, hızlıca toplanıp radikal eylemler yapmalarından geliyor. İlk kurucular ise üç siyah kadın: Alicia Garza, Patrisse Cullors ve Opal Tometi. Grubun sosyal medyadaki popülaritesi zamanla sokaklara taşındı. Kendilerini 500 kişilik bir grup halinde ilk kez Ağustos 2014'te, Missouri'nin Ferguson kentinde ortaya çıkardılar. Beyaz polis memuru Darren Wilson, siyah genç Michael Brown'ı yakaladıktan sonra vurarak öldürmüş ve hakkında hiçbir soruşturma açılmaması ülkeyi sarsmıştı. Aralık 2014'e kadar devam eden gösterilerde polisin ağır silahlar ve zırhlı araçlarla yaptığı müdahaleler sırasında aralarında gazetecilerin de olduğu 400 kişi gözaltına alındı. Şehirde 30 milyon doları varan zarar oluşurken, gösteriler ABD'nin 170 şehrine yayıldı. BLM bu atmosfer içerisinde 18- 30 yaş arasındaki siyahları cezbeden akıllı sloganlarıyla ön plana çıktı. Mesela grup Michael Brown'ın ölümünü protesto etmek için, "Eller havada, ateş etme," New York'ta gözaltına alınırken polis tarafından nefessiz bırakılarak öldürülen Eric Garner'ı anmak için "Nefes alamıyorum" gibi popüler sloganları kullandı ve yaydı. Grup Amerikan siyasetinden polis şiddetini engelleyecek detaylı bir yeniden yapılandırma planı talep ediyor.
BEYONCE BAŞI ÇEKİYOR
Siyah Hayatlar Değerlidir kampanyası başladıktan sonra ünlüler de sosyal medya üzerinden ölümlerle ilgili tepkiler koydu. Mesela Kobe Bryant Ferguson olayları ile ilgili Twitter üzerinden "Sistem kanun kisvesi altında genç siyahların öldürülmesini sağlıyor" derken, ünlü siyah aktris Gabrielle Union, "Kalbim ağır, ruhum kızgın... hepimiz önemliyiz. Tüm hayatlar önemli" dedi. Harekete en simgesel ve ses getiren jest Beyonce tarafından yapıldı. Ünlü siyah şarkıcı Baltimore'da polis tarafından öldürülen Freddie Gray'in ardından "Formation" adlı şarkısı ve klibiyle gündeme oturdu. Klipte çocuk kovalayan polisler gösteren Beyonce, radikal siyah grupların askeri elbiselerini üzerine geçirerek direniş çağrısı yaptı. Şarkıda BLM sloganları geçmese de harekete etkisi büyük oldu.
ŞİMDİ NE OLACAK?
Yaklaşık 3 yıldır gerçekleşen onlarca protestoya rağmen, ABD Başkanı Barack Obama'nın çabaları ve Amerikan medyasının yayınlarına rağmen ülkede polisin aşırı şiddet kullanmasını önleyecek, yargı ve güvenlik sistemindeki ırkçılığı ortadan kaldıracak bir adım atılmış değil. Görünen o ki bu adımlar atılmadığı sürece daha fazla siyah ölürken, ABD Başkanlarından sükûnet çağrısı yapan çok daha fazla konuşma dinleyeceğiz. Bu sırada beyazlara olan öfke de artarak devam edecek.
ABD polisi 2016'nın ilk 6 ayında 136 siyah Amerikalıyı öldürdü.
The Guardian'ın derlediği bilgilere göre ABD polisi 2016'da toplamda her ırktan 586 vatandaşı öldürdü.
Amerikan medyasına göre son bir yılda 1352 Siyah Hayatlar Değerlidir protestosu gerçekleşti.
Sadece geçen hafta gerçekleşen protestolarda 400'ün üzerinde protestocu polis tarafından gözaltına alındı.
Protestolar tüm dünyaya yayıldı. Avrupa ve Afrika'daki başkentlerde ABD'deki polis şiddetine karşı dayanışma yürüyüşleri düzenlendi.
Amerikalı araştırma şirketi Demos'a göre tipik bir beyaz hanesinin kazancı, siyah hanesine göre 16 kat fazla.
New York Times'ın geçen hafta yaptığı ankete göre Amerikalıların yüzde 69'u ABD'de ırk ilişkilerinin kötü olduğunu düşünüyor. 1992'den beri en yüksek rakam.