15
Temmuz'da yaşanan başarısız darbe girişimi, darbenin sivil halk tarafından püskürtülmesi, halkın çarşamba gününe kadar aralıksız olarak meydanlarda demokrasi nöbeti tutması, Demokrasi ve Şehitler Mitingi... Türkiye, tek bir yürek olarak günlerdir demokrasisine sarılıyor, devletine sahip çıkıyor. Oysa ABD ve Avrupa medyası Türkiye'de yaşanan tüm bu olayları bambaşka bir açıdan haberleştiriyor. Darbe kalkışması tamamen bertaraf edilmeden önce Amerikalı Ortadoğu uzmanı Michael Rubin'in New York Post için kaleme aldığı "Neden darbe Türkiye için umut olabilir?" başlıklı yazısı, Amerikan Fox News kanalına konuşan Emekli Yarbay Peters'ın "Darbe başarılı olursa İslamcılar kaybeder, biz kazanırız" sözleri akıllardan çıkacak gibi değil... Darbe girişiminin başarısız olmasının ardından Fox News'ün internet sitesinde "Türkiye'nin son umudu da öldü" başlıklı bir makaleye yer vermesi, 16 Temmuz'da New York Times ve Washington Post'un Editoryal Kurul imzasıyla yayımladığı "Türkiye'deki karşı-darbe" ve "Erdoğan, otoriterliğini ikiye katlama arzusuna karşı çıkmalı" başlıklı başlıklı makaleler, Independent'ta Patrick Cockburn'un "Erdoğan, başarısız darbe girişimini, laik Türkiye'nin son izlerinden kurtulmak için kullanıyor" başlıklı yazısı insanın tüylerini ürperten türden... Tüm Türk halkının ülkesini ve demokrasisini korumak için attığı her adımı bambaşka bir açıdan yorumlamaya çalışan yabancı basının tavrını Galatasaray Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi Uluslararası İlişkiler Bölüm Başkanı ve Daily SABAH'ın köşe yazarlarından Beril Dedeoğlu ile konuştuk...
- Cumhurbaşkanı, Başbakan ve tüm siyasi parti liderleri darbe girişimini birlikte kınıyor, demokrasiye sahip çıkılması için birlikte meydanlara çıkıyor. Ve onlara tüm halk tek bir yürek olarak destek veriyor... Bizim burada yaşadıklarımız, hissettiklerimiz başka oysa yabancı basının durumu ele alış biçimi bambaşka...
- Eğer iyi niyetli bir bakış açısı olsaydı, Türkiye'nin yapısı darbelere izin veriyor diyerek bu yönde bir eleştiride bulunurlardı. "Nasıl bir ülke bu? Avrupa Birliği üyeliği için adayken bu ülkede hâlâ nasıl darbe girişimi oluyor" diyebilirlerdi. "Bizim standartlarımıza göre sistemlerini dönüştürememişler" diyebilirlerdi. Bu tarz eleştiriler yapmış olsalardı bizler de içimizden "Ne yazık ki haklılar" diyerek yabancı basına ve Batı kamuoyuna hak verebilirdik. Sözlerini dikkate almamız gerekiyor derdik. En azından bir akademisyen olarak benim onlardan beklediğim objektif eleştiriler bu yöndeydi.
- Oysa böyle bir eleştiri olmadı... Neden başka bir açıdan kaleme alıyorlar makalelerini?
- Batı'nın bu ikircikli tutumunun farklı nedenleri olabilir. Biraz daha safiyane bir açıdan bakacak olursak kendilerini darbe olmasına göre ayarlamışlardı ve darbe girişiminin başarısız olmasının ardından vitesi geri alamadılar. Dolayısıyla darbe olmuş olsaydı, neler yazacaklarsa aynı şeyleri kaleme almayı sürdürdüler. Dolayısıyla filmi geri saramıyorlar.
ÇİFT TARAFLI YAYIN POLİTİKASI
- İkinci ihtimal peki?
- İkinci ihtimal ki daha hınzırca baktıklarını düşünecek olursak ve tabii ki bu ihtimal çok daha kuvvetli. "Evet darbe kötü bir şeydir. Ama Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın görevde olması çok daha kötü" diyorlar ve metinleri bu şekilde kaleme alıyorlar. Mantıkları da şundan kaynaklanıyor: "Erdoğan büyük bir halk desteği olan ama otoriter ve Müslüman bir lider..." Bu nedenle tüm yaşananların ardından kaleme aldıkları metinlerde Sayın Cumhurbaşkanı üzerinden eleştiriler yapıyorlar.
- Peki Batı'nın ya da Amerika'nın darbe girişimi karşısında hiçbir şaşkınlık yaşamaması?
- Ben bu konunun çoklu bir ortamda ipinin kesildiğini düşünüyorum. Benzer birçok darbe girişiminde bulunduğu bilinen CIA'in ya da Amerika'nın derin devletinin ismi geçiyor. Ama Avrupa da hiç şaşırmadı. Bu olayın perde arkasında birçok yapı olduğu görüşündeyim. Hepimiz bakarak sadece ABD diyoruz, Fethullah Gülen'in orada yaşaması nedeniyle. Ben diğerlerinin gözden kaçırıldığı görüşündeyim.
- Liderlerin Türkiye'ye geçmiş olsun ziyareti yapmaması da bir başka konu...
- Batı'ya iyi niyetli bir açıdan bakılacak olsa böyle bir darbe girişimin ardından bir geçmiş olsun ziyareti yapılabilirdi. Bir lider gelseydi keşke. Avrupa Konseyi ve Avrupa Birliği üst düzey bir yetkilisini gönderebilselerdi keşke... Bu dünya kamuoyu nezdinde çok önemli... Çünkü böyle bir adım tüm dünyaya şu anki yönetimi destekledikleri mesajı vermelerini sağlardı. Böyle bir mesaj vermek istemediler...
- Peki tüm Batı medyası içinde daha farklı görüşlere sahip olanlar da yok mu?
- Bir kısım basın yayın organları özellikle de Avrupa'nın kuzeyinde bulunanlar yani yerleşmiş bir demokrasi kültürü olan devletlerdeki gazetelerde yavaş yavaş "Tam da okuduğumuz gibi değil. Türkiye'de bambaşka şeyler oluyor" tadında yazılar yazılmaya başlandı. Kendi içlerinde "Biz bu kadar dışladığımız için mi böyle şeyler oluyor?" diye özeleştiriler yapılmaya başlandı. "Buna biz mi sebep olduk?" diye düşünmeye başladılar... Küçük küçük editör notları, minik analizler okumaya başladık...
- O zaman Batı medyasındaki tüm bu durum yavaş yavaş ortadan kalkacak...
- Bu süreç aşılacak...
- Objektif olarak konuşmamız gerekirse medyanın etik değerleri, bağımsız medya diyen ABD ve Batı tüm bu süreçte sınıfta kaldı...
- Dünya kamuoyunda Amerikan siyasetini meşrulaştırmak için medya çok kullanılıyor. Bunu son 10 yılda çeşitli ülkelerde gördük. Darbe olacağını düşündüler ve sonradan yaşananları meşrulaştırmak için kullandılar medyayı... Aynı medyanın yayın politikası çift taraflı. Hem o günü meşrulaştırıyorlar hem de o politika başarısız olursa, o politikaya imza atmış yöneticilerin tasfiyesinde medya kullanılıyor. Yani medya çift taraflı mermi taşıyor ABD ve Avrupa'da... Baktınız bu politika cevap vermedi, bu yayınlar başka birilerinin tasviyesinde kullanılacaktır... Yani Türkiye ile ilgili yanıltıcı haberler yapılmasına neden olanların tasfiyesinde de aynı medya kullanılacak.
- Bağımsız medya var mı?
- Tarafsız medya diye bir şey olmaz. Her medya kurumunun taraf olduğu siyasi bir görüş vardır. Bundan daha da doğal da bir şey olamaz...
- Darbe ya da savaş gibi ölümcül konularda çok büyük bir vicdansızlık değil mi?
- Yaşananları anlamaları zordu. Sivil halk, darbe girişimindeki tankları durdurdu. Ancak o tankları Erdoğan'a oy verenler durdurdu. İkilemde kaldılar. Şu an evlerine dönüp "Demokrasiden ne anlıyoruz" diye kendilerine sormaları gerekiyor.
YAŞANANLARIN SURİYE İLE İLGİSİ VAR
- Cumhurbaşkanı Erdoğan'ı medyada bambaşka bir şekilde yorumladıklarını ifade etmiştiniz, Batı'da büyük bir kafa karışıklığı var...
- Evet tabii ki çünkü Sayın Cumhurbaşkanı seçilerek yönetime
geldi. İnsanlar onu seçti, ona oy verdi. Oysa ki meselenin
özü bu. Bu nedenle tüm haberleri Cumhurbaşkanı üzerinden
görüyorlar. Bir şekilde sistemin dışına itilen oyuncuyu pozisyonuna
yerleştirmeye çalışıyorlar. Böyle bir eğilim olduğunu
görüyorum yabancı basında. Kaleme alınan metinlerdeki ifadeler
AK Parti'nin genelini hedef almıyor. Doğrudan Erdoğan hedef
alınıyor. İkili bir ayrım var ve doğrudan hedefi seçilmiş bir ildere
yöneltmiş durumdalar. Buradan şunu anlıyoruz. Evet Türkiye'de
demokratik ve Müslüman bir parti olmalı. Çünkü halkın yarısının
doğrudan böyle bir oluşuma desteği var. Ama seçtikleri lider
Erdoğan olmamalı... Oysa Cumhurbaşkanı'nın, hem başbakanlığı
hem de cumhurbaşkanlığı döneminde dış dünyayla ilgili çizdiği
yol katiyen Batı karşıtlığı üzerine kurulmuş değildi. Avrupa Briliği
en belirgin örnek. Bu süreçte ne kadar istekli olduğunu ben
şahsen biliyorum.
- Peki sorun nedir?
- Bunun Suriye ile yakından ilgisi olduğunu düşünüyorum.
Mülteci sorunu önemli bir nokta... Mültecileri kabul etme ve bunu
Avrupa Birliği ile görüşme konusu Erdoğan'dan gelmedi. Dolayısıyla
büyük bir haksızlık var. Benim Avrupa Birliği Bakanı olarak
görev aldığım döneme denk gelmiştir mesela bu olaylar. Bu
konuyu görüşmek isteyen, yazılı bir çerçeveye oturtmak isteyen
taraf Avrupa Birliği oldu. O süreç içinde Türkiye'nin hiçbir şekilde
işine yaramayacak anlamsız önerilerde bulundular. Türkiye o
teklifleri kabul etse de olurdu, reddetse de olurdu çünkü bizim
avantajımıza yönelik bir şey yoktu. Türkiye de o zaman "Mültec-i
leri kabul etmemiz karşılığında siz bize ne vermeyi düşünüyorsunuz?"
diye sordu. Özetle hiçbir şeye yakın bir cevap alındı. Yani
güven tazelemek için başlanılan bir sürecin sonunda güven yıkımı
yaşandı. Bu etkiliydi. Türkiye-Suriye krizi, bölgede bazı ülkelerin
kendi gündemlerini oluşturmasının önüne geçti. Tahminen söylüyorum
bunları, Sayın Erdoğan'a kızmaları için somut bir neden
yok ama şimdi kızıyorlar. Ortadoğu'nun güney giriş kapısı yanı
Suriye'de bazı AB ülkeleri kendi manevra alanlarını oluşturmak
istedi. Türkiye belki kendisi bir oyun kuramadı ancak başkalarnı ın
da oyun kurmasına engel oldu. Ta ki Rusya müdahale edene
kadar. Özetlemem gerekirse Batı'da "Türkiye bizim önümüzü
kesmeseydi, biz Rusya'nın Suriye'de bu kadar etkili olmasına
izin vermezdik" düşüncesi hakim. Büyük ölçüde Batı basınının
tavrının nedeninin bu olduğunu düşünüyorum.
- Nasıl önüne geçebiliriz yabancı basının bize yönelik karşı bakışının?
- Bu yanlış anlaşılmanın ortadan kaldırılabilmesi için Türkiye'ye
gelmesi gerekiyor o basın mensuplarının. Onları davet
etmeniz gerekiyor. Belki sadece kafasında kurguladığını çeker
ilk önce... İlk önce mehter takımının fotoğrafını çeker ama sonra
yavaş yavaş başka kareler görür. Hatta öyle bir hale gelir k i
yöneticileri belli bir tarzda haber yapmasını istediğinde buna karşı
çıkarlar.
Avrupa basınında artık farklı görüşler ortaya çıkıyor. "Tam da okuduğumuz gibi değil, Türkiye'de bambaşka şeyler oluyor. Buna biz mi sebep olduk?" diyenler var...
Batı medyası çift taraflı mermi taşıyor
Herkes CIA diyor ama Avrupa da hiç şaşırmadı. Bu olayın arkasında birçok yapı olduğu görüşündeyim
Tarafsız medya diye bir şey olmaz, her kurumun taraf olduğu bir siyasi görüş vardır
Batı medyasının "Demokrasiden ne anlıyoruz?" diye kendisine sorması gerekiyor