Sene 1991... Hırvatistan'ın sahil şehri Zadar'ın kuzeyindeki Modrici Köyü... Savaş ateşi tüm ülkeyi sarmış. Henüz altı yaşında sarışın sıska bir erkek çocuğu, canlarını kurtarmak için Sırplar'dan kaçan ailesiyle birlikte terk ediyor doğup büyüdüğü evi. Yollarda buluyor kendini. Elinde sadece bir futbol topu... Ona adını veren dedesi daha birkaç gün önce katledilmiş. Aynı kaderi üleşen pek çok aileyle birlikte Zadar'da bir otele sığınıyorlar. Daha o günlerden belli içinde taşıdığı futbol aşkı çocuğun. Sığındıkları otelde topunu elinden bir an olsun düşürmüyor. Öyle ki otelin camlarını mermilerden çok, koridorda top oynayan o küçük çocuk kırıyor. Arkadaşlarıyla oynayıp haylazlık yapacak yaşta ölümle ve barut kokusuyla tanışan o çocuk, Real Madrid'in Hırvat orta saha virtüözü Luka Modric'ten başkası değildi.
ÇELİMSİZ DEDİLER
Savaş bitince yolu NK Zadar takımına düştü Modric'in. Orada "İkinci babam" dediği hocası Tomislav Basic ile tanıştı. İlk eğitimini ondan aldı. Yoklukla savaşan ailesi de sırf Modric futbola devam edebilsin diye köylerine dönmek yerine Zadar'da sığınmacıların kaldığı bir başka otele yerleştiler. Modric çocukluk aşkı Hajduk Split'in kapısını çaldığında da yanında yine hocası vardı. Ama "Çok çelimsiz, bundan topçu olmaz" dediler. Yılmadı... Hocasının da desteğiyle, 15 yaşında bu kez ezeli rakip Dinamo Zagrep'in yolunu tuttu. Ama orada da fiziği yüzünden hep şüpheyle bakıldı. O zamanlar 'orman kanunları'nın hüküm sürdüğü Bosna ligine kiralık yolladılar. Her tür sertliğin sıradan sayıldığı kuralsız Bosna'da öğrendi, ufak tefek cüssesiyle yeşil çimlerde hayatta kalmayı. Kiralık performansı o kadar etkiledi ki kulüp yönetimini, 10 yıllık anlaşma yaptılar bu genç adamla. İlk iş ailesine borcunu ödedi o da. Zadar'da güzel bir daire alıp onları sığınmacı olmaktan kurtardı.
MÜTEVAZI BİR HAYATI VAR
2008'de İngiltere'de Tottenham'ın yolunu tuttu. Dört sene önce de İspanyol devi Real Madrid'e 33 milyon sterline imza attı. Ama hazırlık dönemini ıskalamış olmanın da etkisiyle ilk zamanlar pek ışık vermedi. Çok eleştirildi. Ama Modric pes etmemeyi çoktan ve zor yoldan öğrenmişti. Zamanla Bernabeu gerçek Modric'le tanıştı. Geçen sezon ortasında "İdolüm" dediği Zidane'ın teknik patron olmasıyla performansı daha da tırmandı. Bu sezon da kaldığı yerden devam ediyor. Oyun görüşü, driplingleri ve asistleriyle hücumlara kan pompalıyor. Almanlar onun gibiler için 'Nadelspieler' (iğne oyuncu) diyor. Bildiğiniz çilingir yani... Köşe bucaklarda topu sarıp sarmalıyor, oyuna akıcılık katıp rakibin kilidini açıyor. Eşi ve çocuğuyla mütevazı hayat yaşıyor. Ve kendi tabiriyle "Olanları yok saymak için değil, geleceğe bakabilmek için" çocukken yaşadıklarını kolay kolay dillendirmiyor. Fakat geçmişiyle bağını da koparmadı, Madrid'e imzayı atınca ilk iş hocası Basic'i aradı. Bacaklarının kuvvetini, asker olan babasından aldığını söylüyor. Boyunu aşan yüreğini ise hayatın kendisinden almış besbelli. Yarın Türk Milli Takımı'na karşı bu adamı izlerken, elinde eski püskü bir top, ölümden kaçan o sıska çocuğun, hayalleri için nasıl eline silah almadan savaştığını düşünün. Sonra da dönüp kendi yaşamınızdaki savaşlara bir bakın. Bazen ne kolay vazgeçtiğinizi hatırlayın. Üstelik cesaret için savaşın ortasında kalmak, başarmak için Modric kadar yetenekli olmak şart değil. Hayat dediğin dönme dolap... Her inişin mutlaka bir de çıkışı var.