Müge Anlı'nın stüdyosundan çok sayıda katil geçti. Cinayeti işleyenlerin stüdyoya gelmesi neredeyse sıradanlaşıyordu ki, son program olay oldu! atv'de yayınlanan programın reklam arasında Himmet Öztürk, 3.5 yaşındaki Irmak Kupal'ı tecavüz ederek öldürdüğünü itiraf etmişti. Bu olay sadece Türk basınında değil, dünya basınında da yankı uyandırdı. Mirror, The Sun gibi gazetelerde Müge Anlı'nın programı için, "Soruşturma konusunda uzmanlaşmış bir program" yorumları yapıldı. Müge Anlı'nın 10 yıldır ekranda, insanı sevinçten hüzne sürükleyen bir program yaptığını biliyoruz. Ama bir kadın olarak hislerini bilmiyoruz. Anlı bugüne kadar çok az röportaj veren, verdiğinde vakalardan söz etmeyi tercih eden biri. Ama bu kez, programda yaşadıklarının kendisi üzerindeki etkisini konuşmak üzere buluştuk. Uzun zamandır yapmayı istediğim söyleşi için stüdyosuna konuk oldum. Tam da programın bitişine denk gelmiştim. Anladım ki, Müge Anlı'nın işi aslında program bitince başlıyor. Kayıplarını arayanlar, derdini anlatmak isteyenler, hatta ölen çocukları adına hediye getirenler... Neredeyse gerçeküstü bir topluluk... Bir program bitiyor, duygu durumları arasında geçiş töreni başlıyor gibi... Birine sevinirken, diğeri için gözyaşı dökme arasında sadece 10 saniye var! Müge Anlı'nın kendisiyle baş başa kaldığı yer kulisi... Bir taraftan kendi kendisinin psikoloğu da olmuş. "Program sonrası tüm yaşananların etkisinden nasıl kurtuluyorsunuz?" diye hayretler içinde soruyorum. O, soğukkanlılıkla "Bir eğlence programı yapsam, sabahtan öğlene vur patlasın çal oynasın göbek atsam bile içim mutsuzsa, program bitince de mutsuz olmaya devam ederim. Bu da öyle, program bitiyor hayatlarımıza, kendi ruh durumlarımıza dönüyoruz, diğer türlüsü mümkün değil" diyor. Hak veriyorum. Ama yine de ağır bir yük taşıdığını düşünüyorum. İşte Müge Anlı'nın anlattıkları:
- Irmak Kupal'ın katili cinayeti işlediğini size itiraf etti. Ama bu kez stüdyoda küçük bir çocuğa tecavüz edip öldüren bir adam vardı. Neler hissettirdi size bu durum?
- Sanırım en zorlandığım konulardan biriydi ama zaman içinde karşımıza daha başka neler çıkacağını da bilmiyorum... Zorlandım çünkü küçük kızın katili kendini o kadar acındırıyordu ki... "Zavallı adamın üzerine niye bu kadar gidiyorsunuz?" diye mail ve telefon yağıyordu stüdyoya. Kimseye kızamıyorum çünkü "Çok açım" dediği anlarda beni de kandırdı. Büyük bir kumar oynadık aslında... Yıllar içinde stüdyoda kızını öldüren babayla da karşılıklı oturduğum oldu, oğlunun gözleri önünde öldürüldüğünü saklayan anneyle de...
- Alıştınız mı yani?
- Alıştım diyemeyeceğim çünkü alışılası bir durum değil.
- Böylesine büyük ve toplumu da sarsan bir cinayetin failiyle aynı ortamda bulunup öfkenize nasıl hakim olabildiniz?
- O an yapılması gereken kişisel öfke gösterisi değildi. Hedefim önce itiraf ettirmek sonra da minik bebeği nereye gömdüğünü öğrenmekti. Ve o adam sadece iyi davranınca çözülüp konuşan biri... Aksi durumda kilitleniyor, ağzından laf alamıyorsunuz. Günlerdir birlikteydik, onun karakterini az buçuk çözmüştük. Arif Verimli, Rahmi Özkan, Şevki Sözen hepimiz üzerine gittik. Üzerine gidildikçe içine kapandı. Başka bir yol gerekliydi, o yol da güzelikle konuşmaktı. Reklam arası iyi bir fırsat oldu. Aslında her şey bir anda gelişti.
- Bir şeyler hissettiniz yanlış anlamıyorsam...
- Prensip olarak yayın dışında konuklarla görüşmem ama o an içimden bu geçti. Sonrası bildiğiniz gibi... İtiraf etti.
- Canlı yayında cinayet mahalini de gösterdi size... Bu çok ilginç bir deneyim olmalı...
- Sadece yer göstermesi yapmadık aynı anda hem ekibimizi, hem emniyet yetkililerini harita üzerinden gösterdiği üzüm bağına yönlendirmeye çalışıyorduk. Ekibimin ve polislerin o bahsi geçen bağa varmaları 10 dakika bile sürmedi. Onlarca polisin, muhabirimin, kameramanımızın bağın içine doğru nefes nefese koşup minik Irmak'ı aramalarını izlerken gözyaşlarımı tutamadım.
- Bir umut oluyor insanın içinde son ana kadar, değil mi?
- Tabii... Onca gün sonra bebeğimizi sağ bulur muyuz heyecanı vardı herkeste. Zor bir sınavdı. Stüdyoda sadece ben değil tüm ekip öfke ve üzüntüden kıpkırmızı kesilmişti. Herkes gözümün içine bakıyordu. Küçücük bir kıvılcım istenmeyen bir sonuca yol açabilirdi. Şimdi geriye dönüp baktığımda hepimizi kutluyorum. Doğru olanı yaptık. Gerisi adaletin işi...
KIRMIZI LEKELER DÖKTÜM
- Özellikle bu yayından sonra neler yaşadınız? İçinizde nasıl fırtınalar koptu?
- İki gün sadece su içebildim. Sıkıntıdan vücudum kırmızı lekeler döktü. Ama programda sevinçle hüzün kol kola geziyor. Bu yayının hemen ertesinde Gaziantep'te üç gündür kayıp olan iki buçuk yaşındaki kızımızın sağ salim bulunmasına sevindik. Pazartesi akşamı 29 yaşındaki bir genç kızımızın öldürüldüğü ortaya çıktı yine üzüldük. Tıpkı yaşam gibi program da acılar ve sevinçlerle sürüp gidiyor.
- Standart bir program değil yaptığınız. Zaman zaman 24 saat yaşanan bir süreç. Standart bir işin içinde olmayı tercih eder miydiniz?
- Kimse bu programı yapmam için beni zorlamıyor. Halimden memnunum.
BİLİRKİŞİ OLARAK ATANDIĞIM DAVALAR VAR
- Bir yandan da hukuk dalında yüksek lisans yaptınız. Neden? Akademik eğitimin size ne katmasını hayal ettiniz?
- Donanımla ilgili bir istekti sadece... İşlediğimiz konuların önemli bir ayağı hukukla ilgili, bu yüzden hukuk fakültesinde yüksek lisans yaparak işin mantığını öğrenmek istedim. Şimdi de tarih okuyorum. Bu yıl mezun olacağım. Müthiş bir genel kültür... Programda çok işime yarıyor. Üstelik birçok kadına örnek olduğumu biliyorum. Bu da ayrı bir mutluluk veriyor.
- Müzikle de ilgisiniz. Sesiniz çok güzel... Hâlâ koro çalışmaları içinde misiniz?
- Herkes kadar ben de müziği seviyorum o kadar... Eskiden Türk Sanat Müziği korolarına katılırdım ama artık stüdyo ortamı ses tellerimi harap ettiğinden hiç şarkı söylemiyorum. Çok nadir...
- Müge Anlı'nın stüdyodan çıktıktan sonraki hayatı nasıl?
- Ev kuşu olduğum söyleniyor. Yalan da değil... Özel günler dışında, ekip arkadaşlarımızın doğumgünü gibi, dışarıya çıkmam. Zaten sürekli ders çalışmam gerekiyor. Bir de klasör klasör okumam gereken dava dosyaları var. Puzzle yaparım. Sirtakiyi seviyorum. Müze gezmeye bayılırım. Bilirkişi olarak atandığım davalar var. Çok şey yapmak istiyorum da gün yetmiyor. Keşke gün daha uzun olsa... Bu yüzden yaz aylarını daha çok seviyorum.
- Yıllardır tarzınız, saçınız hep aynı. Bu tercihiniz mi yoksa program gereği bir imaj mı?
- Program seyircilerinin dış görünüşümle ilgilendiğini düşünmüyorum. Başka ne yapabilirim onu da bilmiyorum, birgün düz fön, birgün at kuyruğu işte... Yayın öncesi dakikalarla yarışıyorum ne imajı.. Neysem o...
10 YILDA 71 CİNAYET AYDINLATILDI
71 faili meçhul cinayet canlı yayında adım adım aydınlatıldı.
1577 kayıp bulundu.
Parçalanmış ailelere mensup 187 kişi programda ailesiyle bir araya geldi.
Müge Anlı'nın başlattığı ve dünyada bir ilk olan Sevgi İzi uygulaması kaybolma riski taşıyan 24 bin 225 kişiye uygulandı.
230 Sevgi İzi uygulayıcısı gönüllü olarak projeye destek veriyor.
Program aracılığı ile ihtiyaç sahibi engellilere 5635 tekerlekli ve akülü sandalye ulaştırıldı.
KUSURSUZ CİNAYET YOKTUR
Siz tüm gün boyunca yüklendiğiniz bu negatif duygu durumunu üzerinizden atmak için neler yapıyorsunuz?
- Oturup da "Psikolojim bozuldu mu?" diye düşünmeye vaktim yok. Çalışma azmiyle dolu ve çok genç bir ekiple il il dolaşıyoruz. Program sonrası çok daha hareketli geçiyor. Montaj ve hazırlık safhası çok yorucu... Ne benim, ne de ekibimin kendisini dinlemeye vakti yok! Yaklaşık 18 saatimizi verdiğimiz bir işten bahsediyoruz. Üzerine gittiğimiz tek bir konu yok ki... Stüdyonun kapısı, kayıplarının fotoğraflarıyla gelenlerle dolu. Acılı insanlar sizden medet umarken "Psikolojim bozuldu, sağlığım bozuldu" demek şımarıklık olur.
- Etkisinden çıkamadığınız, hâlâ unutamadığınız anılar var mı programa dair?
- Her olay kendine özel. Sadece hüzün yok bu programda... Yıllardır birbirlerini arayanlar kavuşuyor. Öldü sandığı annesinin yaşadığını öğreniyor çocuklar... Kapısının önünde kaybolan çocuklarını 18 yıl sonra bulan var. Birini diğerinden ayıramam. Hani derler ya, "Yazsam roman olur" diye. Benimkiler seri olur...
- Cinayeti işleyen kişiyle aynı stüdyoda olmak nasıl hissettiriyor? Korku yaşamıyor musunuz?
- O sırada korkan o... Ben niye korkayım? Hiçbir insan diğerinin kaderine ölümü yazamaz, kaderinden ölümü de silemez. Bilmem başka söze gerek var mı?
- Cinayet işleyen birinin stüdyoya gelebilmesini nasıl yorumluyorsunuz?
- Bazıları da gelmek istemeyerek yakayı ele veriyor aslında... Çünkü yakınının kaybıyla ilgili konuşmak istememek de normal bir durum değil. Kusursuz cinayet yoktur. Er ya da geç, gerçek birgün ortaya çıkar.
- İnsan denen varlığa dair fikirleriniz bunca yayından sonra nasıl bir hal aldı?
- Ben insanları seviyorum. Pire için yorgan yakmam. Aslında birbirimize çok benziyoruz. Birkaç karakteristik özelliği var insanoğlunun... Bunun farklı kombinasyonları kişiliklerimizi oluşturuyor.
BANA KIZSALAR NE FAYDASI OLACAK Kİ? CEZA BELLİ
- Emniyetle nasıl bir işbirliğiniz var ya da işbirliğiniz var mı?
- İyi oldu bunu sorduğunuz. Emniyet bugüne kadar işbirliğine girmedi. Belki ileride girerler (gülüyor). Savcıların da, emniyetin de ulaşmaya çalıştığı şey işlenen suçla ilgili çözüme gitmeyi sağlayacak bilgidir. Aslına bakacak olursanız yasal çerçeveler içinde bu bilginin nereden geldiği bir önem taşımaz. Bizim yaptığımız dördüncü kuvvet olarak kabul edilen medyanın gücüyle, bilgi toplayıp bunu ekran yoluyla iletmek. Ben gazeteciyim. İşim, konuları kamuoyuna taşımak, gündem oluşturarak bilgi sahibi olanları bulabilmek. Altını çizerek söylüyorum; olayları çözüme ulaştıran emniyet güçleridir. Cezayı isteyen savcı, veren hakimlerimizdir! Olayların çözülmesine küçük de olsa bir katkımız olursa ne mutlu bize...
- Artık "İnsan sarrafı oldum" diyor musunuz?
- Hiç o kadar iddialı değilim. Her gün programa "Allah'ım utandırma, kimsenin günahını almayalım" diye dua ederek çıkıyorum.
- Program nedeniyle düşman kazandığınızı düşünüyor musunuz? Kendi güvenliğinizle ilgili endişeleriniz var mı?
- Tam aksi dost kazanıyorum. Biliyorum ki Türkiye'nin her köyünde, her mahallesinde beni gönülden ağırlayacak dostlarım var. Kimseye karşı art niyet taşımıyoruz. Ceza alanların ailelerine de gerektiğinde yardım etmeye çalışıyoruz. Cinayetten tutuklanan biri vardı mesela günlerce stüdyoda konuk etmiştik kendisini... Cezaevine girerken uzatılan mikrofona "Müge Hanım'a selam söyleyin. Çok çalıştınız" demişti... Yapacak bir şey yok. Suçun da, karşılığında alınacak cezanın da ne olduğu baştan belli. Bana kızsa ona ne faydası olacak?
KALBİME KOCAMAN BİR GÜLÜCÜK YERLEŞİYOR
- Program gereği birçok insanın hayatına dokunuyorsunuz. Ama programın dışında da birçok sosyal sorumluluk projesi için çalışıyorsunuz. Bu ara hangi projelerin içindesiniz?
- 10 yıl önce Ramazan'da dokuz ili dolaşan ve ihtiyaç sahiplerine yiyecek-giyecek götüren yardım tırımızla başladı her şey... Sonra neredeyse tüm izleyicilerimizin katkısıyla Türkiye'nin en büyük kermesini düzenledik. Dört ev parası topladık bu kermeste... Sonra çocuklarımız okul sonrası sokakta değil, güvenli bir ortamda vakit geçirsinler diyerek sekiz ilde ödev evleri açtık. Ödev evleri belediyelere ilham kaynağı oldu. "Haydi çocuklarımıza mont, bot, kırtasiye malzemesi gönderelim" dedim. 10 bini aşkın çocuğumuza ulaştık. Bilgisayar ve projeksiyon cihazları da cabası... Tekerlekli ve akülü sandalye dağıtımında rekora gidiyoruz. Bazen ev hanımları gün parasıyla, bazen çocuklarımız okul harçlıklarıyla engelli kardeşlerimize yardım eli uzatıyor. Birileri ihtiyaç duydukları şeyleri iletiyor, birileri de bağışlamak istediklerini... Onları da buluşturuyoruz yani (gülümsüyor). Allah herkesten razı olsun, ben aracıyım.
- Yardım eli uzatmak bambaşka bir duygu herhalde...
- Bütün bunlarda en önemlisi güven duygusu... Hepsini saymak mümkün değil ama bana "Artık ölsem de gam yemem" dedirten bir proje daha var; Sevgi İzi... Sevgi İzi isimli projeden söz ettim, bir hafta içinde binlerce kişi kaybolma riski taşıyan yakınlarının sol bileği üzerine Sevgi İzi yaptırdı. Gönüllü uygulayıcılarımızla her ilde varız artık. Olay benden çıktı, şahane organizasyonlarla şenlik havasında yapılıyor artık. Sayıca 30 bine yaklaştık. Sadece sezon arasında yani program yayında değilken 72 kişi bulundu bu proje sayesinde. İzleyiciler, polis, jandarma, herkes kendisini ifade edemeyen bir kayıpla karşılaştığında sol bileğinin üzerine bakıyor ve bizi arıyor. Sonrası çok kolay... Artık Sevgi İzi ailesine katılanlar için bulunmak çok kolay... Tüm bunlar ne mi hissettiriyor? Kalbime kocaman bir gülücük yerleşiyor.
- Kariyerinizin başında magazinle ilginen bir gazeteciydiniz... Bu yaptığınızı halkın magazini olarak yorumlayanlar da çıkıyor. Siz ne diyorsunuz bu yorumlara?
- Bu tanımlama acılı insanlara büyük haksızlık olur. Çünkü göz önünde olmak onların tercihleri değil ki... Başlarına talihsiz bir olay gelmiş, yakınları evden kaçmış ya da öldürülmüş. Bu konuları magazin olarak nitelemek çok acımasızca bir yaklaşım bence... Allah hiçbirimize böyle dertler vermesin...
- Şimdi magazini takip ediyor musunuz?
- Hiç. Bakmıyorum bile. Neler olup bittiği hakkında hiç fikrim yok. Çünkü buna zamanım yok!