Julie Anne Smith ya da hepimizin bildiği ismiyle Julianne Moore 1960 yılında ABD'de dünyaya geldi... 1990'lı yıllardan bugüne kadar da duygusal olarak hırpalanmış, tartışılan ve zor durumdaki kadınları benzersiz bir şekilde canlandırmasıyla resmen sinema tarihine ismini yazdırdı... Boston Üniversitesi'nde tiyatro üzerine eğitimini sürdürürken bir yandan da televizyon dizilerinde ufak roller alarak oyunculuk kariyerine başladı. 1990 yılında ilk kez bir sinema filminde rol aldı. 1997 yılında rol aldığı The Lost World: Jurassic Park filmiyle Hollywood'un önemli kadın oyuncularından biri olarak kendisine yer edinmeyi başardı. Son olarak Natalie Portman ile birlikte rol aldığı May December isimli sinema filmiyle isminden söz ettiren 63 yaşındaki oyuncu, Hollywood'da zarafetin, iyi oyunculuğun ve tutarlı karakterin en somut örneklerinden biri olarak görülüyor... Peki kızıl saçlarıyla, mükemmel kırmızı halı tercihleriyle ve tabii ki kusursuz oyunculuğuyla kendisinden söz ettiren Moore'un hayat serüvenini hiç merak ettiniz mi?Ünlü oyuncu albay bir babayla, psikolog bir annenin kızı olarak dünyaya geldi...
Psikolojik sorunlu karakterleri canlandırmasında hep bu kadar mükemmel olmasının en büyük nedenlerinden biri olarak da hep bu formasyon ve doğal olarak aldığı tiyatro eğitimi gösterildi. Babasının bir asker olması ve doğal olarak çocukluğu boyunca farklı yerlerde yaşamak zorunda kalan ve hatta üniversite eğitimine kadar dokuz okul değiştirmesi biraz güvensiz ve kırılgan bir çocuk olarak yetişmesine neden oldu... Ancak o dönemden sonrasında tüm bu geçirdiği süreç kariyerinde ve iyi bir oyuncu olmasında etkili oldu... Moore o dönemi, "Çok yer değiştirmek çok fazla insan türü ve davranışı olduğunu gözlemlemenizi sağlıyor. Daha çocukken farklı yerlerde farklı davranmam gerektiğini hatta davranışlarımı değiştirmem gerektiğini fark ettim. Farklı bir karaktere bürünmek gibi... Tüm bu süreç benim oyunculuk sürecime etki etmiştir... Hatta kariyerimde başarılı olmamı, farklı karakterleri kolaylıkla canlandırmamı sağlamıştır" diye anlatıyor.
En sevdiği şey okumak olan, kitaplardan kafasını kaldıramayan ve dersleri hep çok iyi olan Julianne Moore lisede okuduğu dönemde edebiyat öğretmeninin kendisini yönlendirmesiyle oyunculuk mesleğine adım atmış. "O beni tiyatro grubuna dahil edene kadar oyunculukla ilgili bir hayalim ya da merakım yoktu. Öyle küçükken rol yapan, oyunculara hayran olan kızlardan da değildim. Kitap okumayı seviyordum, hafızam güçlüydü ve gözlem yeteneğim kuvvetliydi. Daha çok doktor olmayı hayal eden bir kız çocuğuydum. Ve o oyunculuk hobisi bir anda gerçek bir mesleğe dönüştü. Ailem bu konuda beni destekledi. Sadece bu işin profesyonelce eğitimini almamı yani üniversite mezunu olmalı istediler" diyerek oyunculuğa adım attığı günleri anlatıyor. Çok çalışmanın ve iyi bir eğitimin mesleki başarıda önemini sık sık vurgulayan oyuncu, katıldığı her toplantı ve konferansta da bu konuların altını çiziyor.
İYİ BİR AİLE HAYATI HER ŞEYİN TEMELİ
Moore kısa süreli ilk evliliğinin ardından yönetmen Bart Freundlich ile ilişkiye başladı. Yazar ve yayıncı bir babanın ve pazarlama yöneticisi bir annenin oğlu olan Freundlich, New York Üniversitesi'nde televizyon yapımcılığı eğitimi almış ardından sinema bilimleri üzerine master yapmış bir yönetmen olarak Moore ile kısa sürede evlilik kararı aldı. 2003 yılında evlenen çiftin iki çocuğu oldu. Moore evliliği ve ailesi hakkında, "Hayatımda yaptığım en önemli şey sağlam bir aile kurmak oldu. Kendi ailem gibi... Aile hayatınız yeterince güvende hissetmenizi sağlıyorsa iş hayatınızda da mutlu olmanız garanti aslına bakarsanız" yorumunda bulunuyor...
ÇOCUK KİTABI YAZDI
Çocuklarıyla da mutlu bir iletişim kuran hatta kendisi gibi kızıl saçlı ve çilli olan çoucuklarının okulda arkadaşları tarafından alay konusu olması nedeniyle çocuk kitapları da yazmaya başlayan Moore, "Ben de küçükken beyaz tenim, çillerim ve kızıl saçlarım nedeniyle okulda alay konusu oldum. Duygusal ve içine kapanık bir çocuk olarak bu durum beni zorladı. Ancak sonrasında bu durumla baş ettim. Bunun gibi şeyleri, ben ve benim çocuklarım gibi çocuklar için yazdım. Ve herkesin her tür kötü yoruma rağmen hayatta kalabileceğini ortaya koymak istedim" diye konuşuyor...