Karahan, İslam dininde muafiyet sayılmasına rağmen birçok hamile kadının Ramazan'da oruç tuttuğunu gördüklerini, bu durumun hem hamile kadın hem de gelişmekte olan bebek için çeşitli riskleri beraberinde getirdiğini anlattı.
Gebelerin normale göre daha sık acıktıklarını, bebeğe sağlamakla yükümlü oldukları ekstra kalori nedeniyle günlük kalori gereksiniminin arttığını
kaydeden Karahan, şöyle devam etti:
"Anne adaylarının özellikle yaz aylarında oruç tutması hem kendisine hem de bebeğe zarar verir. Gebelikte beslenme, günde 4-6 öğünün eşit aralıklarla alınması prensibine bağlıdır. Halbuki oruç tutulması durumunda bu prensibe uyulmayacak ve öğün sayısı genelde 3 ile kısıtlı kalacaktır. Normalde açlığa uzun süre dayanılabiliyorken gebelikte bu süre üçte bir oranında daha kısadır. Uzun süren açlıklarda vücudun şeker deposu çabuk tükenir ve hücrelerin enerjigereksinimi için yağlar yakılır. Bunun sonucunda hem anneye hem de bebeğe zararlı olabilecek ketonlar yağ yakılması sonucu açığa çıkar. Oruç tutarken ortaya çıkacak diğer bir risk ise vücudun sıvısız kalmasıdır.
Gebelerde damarlarda dönen kan ve sıvı miktarı çok artar. Bu kan ve sıvı miktarını koruyabilmek için gebelerin günde en az 3 litre civarında sıvı almaları gerekir."
Sahur ve iftar saatlerinde gereğinden fazla besini depolama çabasının anne adayında hazımsızlık, kilo artışı gibi şikayetlere neden olabileceğine dikkati çeken Karahan, "Gebeliğin ilk aylarındaki bulantı ve aşerme dönemlerinde orucun yaratacağı yan etkiler daha derin olabilir. İleri dönemlerde ise bebek hareketlerinde ve bazı fonksiyonlarda geçici yavaşlamalar, azalmalar görülmüştür. Oruç tutan annelerde stres hormonu daha yüksek bulunmuştur" ifadelerini kullandı.
Karahan, hamile kadınların orucu gebeliğin sonunda "kaza orucu" şeklinde tutmalarının hem kendileri hem de bebek açısından çok daha olumlu olacağını sözlerine ekledi.
