Bu haftaki yazım size ilk etapta sıkıcı gelebilir. Kromozomlar, hücresel atıklar, enflamasyon, serbest radikaller ve antioksidanlar... Neredeyse bir fizik veya kimya dersini andıran terimlerle dolu bir yazı oldu. Ancak son dönemde sıkça duyduğumuz bu terimlerin vücudumuzda ne gibi değişiklikler yarattığını kavrarsak, bütünsel bir yaklaşımla yaşlanma sürecini nasıl yavaşlatabileceğimizi de anlayabiliriz diye düşünüyorum. Yaşlanmanın gizeminin çözüldüğü bir dönemde yaşadığımız için şanslıyız. Artık vücudumuzun her bir hücresinin işleyişinde hangi adımların atıldığını biliyoruz. Evrimsel bir bakış açısıyla vücudumuz, üretken dönemleri geçtikten sonra kendi kendini yok etmeye programlanmış gibidir. 75 yaşına geldiğimizde, doğduğumuz güne oranla yüzde 30 daha az hücreyle yolumuza devam ederiz.
300 TEORİ VAR
Evrimsel bakış açısına göre dünyada bulunma amacımız; çoğalmak, çocuklarımızı büyütmek ve böylece daha çok üremeyi garantileyerek genetik mirasımızı oluşturmaktır. Evrim düşüncesine göre; 20'li yaşlarda, yani üretken yaşlarımızdayken karşı cinsi etkilemek için iyi görünmemiz gerekir. Üreme kabiliyetimiz zirveye ulaştığında ise yaşlanmaya başlarız. Yaşlanmanın sebepleri ile ilgili ortaya atılan 300 teoriden en az bir düzinesi, hücrelerin ölme sebeplerini de açıklamaktadır. En kabul edilebilir olan teoriye göre; hücreler birikmiş hasarlardan dolayı üreme yeteneklerini kaybeder. Bu hasar, birçok kuvvet tarafından meydana getirilir ancak serbest radikal adı verilen yıkıcı moleküller listenin başında yer almaktadır. Bir diğer teoriye göreyse, hücreler zaman içerisinde kendi atıklarını öğütmek konusundaki etkinliklerini kaybeder ve hücresel artıklar işleri zorlaştırır. Birikimle meydana gelen bu tortuya lipofuscin adı verilir.
HÜCRELER SU KAYBETMEYE BAŞLAR
Yeni bir teoriye göreyse, bir hücrenin 46 kromozomunun (hücrelerin merkezinde bulunan uzun gen zincirleri) uçları (telomer), hücre bölünüp kromozomların çoğaldığı her seferde kısalır. Kısa kromozomların sabit kalamama ve kırılma olasılıkları vardır. Bazı bilim adamlarının inancına göre; kromozom uçlarında bulunan telomerler, hücre bölünmesinin kaydını tutan saatler gibidir. Büyük ihtimalle bu üç teori de doğrudur. Ancak üçünün de nihai etkisi su kaybıdır. Hücreler suyunu kaybeder. Kolajen ve elastin fabrikalarının devamlılığını sağlayan materyal de suyunu kaybeder. Su, cildin her bir katmanında kaybolmaya başlar. Hem içeriden, hem de dışarıdan uygulanan bütünsel bir programın, bu su kaybına sebep olan faktörleri tümüyle ortadan kaldıracağına inanıyorum. Bu programla hücre zarına zarar vererek suyun dışarı sızmasına neden olan serbest radikaller etkisiz hale getirilebilir. Anti-enflamatuvarlar, enflamasyon ile ortaya çıkan serbest radikal oluşumunu giderebilir. Nemlendiricilerse hücre zarı ve bağ dokuyu korumanın yanı sıra su tutucu ve su çekici moleküller ile cildi besleyebilir.
HEDEF GEÇ AMA GENÇ GÖRÜNÜP ÖLMEK
Tıp
biliminde henüz; serbest radikalleri, zarar verici olmadan yok etmenin insan ömrünü uzattığına dair kesin bir kanıta rastlanmamıştır. Ancak acımasız davranışlarına ket vurmanın yaşla beraber gelen değişiklikleri yavaşlatabileceği yapılan deneylerle kanıtlanmıştır.
YAŞLANMA YAVAŞLIYOR
Serbest radikaller ve enflamasyonla savaşmak ve kolajen üretimini desteklemek, günümüzde anti-aging cilt bakımının en önemli noktalarıdır. Yapılan çalışmalardan da bildiğimiz gibi, ciltteki fark yaratan iyileşmeler cildinizin genç görünmesini ve yaşlanma oranını yavaşlatmayı sağlar. İnsanların en fazla 122 yıl yaşayabildiğini biliyoruz. Benim gibi diğer cilt bakım araştırmacılarının da amacı, sizleri uzun bir süre sağlıklı ve genç görünümlü tutabilmektir. Antropolog Ashley Montagu'nun da dediği gibi; "Hayattaki hedef, mümkün olduğunca geç ama genç görünerek ölmektir."