ODTÜ İnşaat Mühendisliği Bölümü'nden mezun Mehmet Pişkin (36)'in, Facebook ve Twitter hesabından, "Merhabalar, bu sabah hayatıma son veriyorum. İntihar notu olarak dandik bir video bırakıyorum. Hayatıma güzellik ve ilham katan herkese teşekkür ederim. İyi bakın kendinize" notuyla paylaştığı video herkesi şoke etti. Bunun üzerine çoğu kişi, intihar ederek yaşamını sonlandırmak isteyen bir insanın hangi ruh hali içerisinde olduğuna, kişiyi bu olaya nelerin götürdüğü üzerine pek çok yorum yaptı.
Psikiyatrist Hamdi Kalyoncu da, konu üzerine tartışma yaratacak açıklamalarda bulundu.
İnsanlar neden intihar eder? Hangi sebeplerle kendi hayatlarına kendi elleriyle son vermek isterler?
Kişinin kendi ölümüne karar vermesine "intihar" diyoruz. İntihar neden olur sorusuna verilecek görünür pek çok sebep var. İnsanların pek çoğu için ölüm ürkütücü, hatta dayanılması çok zor bir korku sebebi olmasına rağmen, bazı durumlarda bazı kimselerin ölüme tereddütsüz atıldıkları görülür. Bir türlü iyileşmeyen hastalıklardan, bazı psikiyatrik bozukluklara ve sosyo-ekonomik sebeplere kadar pek çok şeyi intihara sürükleyen sebepler arasında sayabiliriz.
İntiharların psikiyatrik hastalıklarla ilgisi var mıdır?
Elbette. Zaten intihar psikolojik bozukluklar sonucu ortaya çıkan bir olgudur. Bazı psikiyatrik hastalıklarımız intihar riski taşır. Bunların içinde depresyonlar ve C.
Duygusal sebeplerin intiharlarda etkisi nedir?
Duygusal sebepler insanoğlunu en çok etkileyen ve davranışlara yön veren etkendir. Herhangi bir şeye aşırı bağlılık ve o olmazsa ben yaşayamam duygusu en tehlikeli durumdur. Bu bazen karşı cinstir, bazen servetidir. Sevgiliden servete, mevki makamdan rütbeye, bizi kendisine bağlayan her şey, kaybı halinde depresyondan intihara kadar sürükleyen önemli bir sebep olarak karşımıza çıkar. Tabii, ona bağımlılığımız, onsuz kendimizi hiçe sayacak kadar şiddetli ise.
İntihar nasıl bir değersizleşme sonucudur?
Kişi bizatihi insan olarak var edilişinin büyük bir değer olduğu inancından mahrum olursa bu potansiyel bir tehlike oluşturur. İnsanın, bizatihi "insan" olarak bir değer ifade ettiği bilincinden yoksun olunca, o zaman insanlar kendilerini ya da başkalarını sahip oldukları ile değerlendirirler. Ne kadar çok şeye sahip olursa o kadar değerli görürler. Kendi değerini de sahip olduklarının değeri ile orantılı görmeye başlamışsa, sahip oldukları kaybedilince geriye "değersizlik" kalır. Sahip değilse değersiz demektir, değersiz olan şeyin de var olması, yaşaması anlamsız olur.
İntiharların bir numaralı sebebi nedir?
İntiharların çok sebebi var. Bunların pek çoğunun önüne geçmek mümkün, ama bir sebebi var ki onun önüne kolay kolay geçilmez: "hayatın anlamsızlığı.!" Siz insana hayatı neden yaşaması gerektiği öğretilmedi iseniz, neden intihar etmek istediği de soramazsınız. Hayatın anlamının kavratılmaması, öğretilmemiş olması intiharların en önemli sebebini teşkil eder. İnsan her zorluğa dayanır, bir şey hariç; kimse anlamsızlığa dayanacak kadar güçlü olamaz.! Her şeye katlanmak mümkün, ancak anlamsızlığa katlanmak çok zor.! Her ne surette olursa olsun "anlamsızlık" çizgisine gelmiş birini hayatta kalmaya razı etmek kolay değildir. Ve işte o zaman "intihar" dediğimiz olgu ile karşı karşıya kalmamız kaçınılmaz olur.
Ekonomik ve sosyal problemler azalınca intihar azalır mı?
Ancak 17 kişiden 1 kişinin sağ çıkabildiği Hitler'in Yahudileri topladığı kamplardan sağ çıkmayı başaran psikiyatrist Viktor Frankl "İnsanın ;Anlam Arayışı" isimli kitabında şöyle diyor;
"Uzun süredir bir rüya görüyorduk: Bu, insanların sosyoekonomik durumunu iyileştirmemiz halinde her şeyin yoluna gireceği, insanların mutlu olacağı rüyasıydı. Karşımıza çıkan gerçek ise şudur; yaşama savaşı şiddetini kaybedince, "ne için yaşam?" Sorusu gündeme gelmiştir. Bugün daha çok insan, yaşamak için gerekli araçlara sahip, ama yaşamak için bir anlamları yok.
O zaman modern insanın asıl problemi ne ki, intihara yöneliyor?
İnsanların hayatın ve yaratılışın yüce anlamında yoksun. Artık Freud ve Adler çağındaki gibi kimse cinsel engellemelerden şikayet etmiyor. Albert Camus'un dediği gibi; "Gerçekten ciddi olan tek bir sorun vardır; 'Yaşam, yaşamaya değer mi, değmez mi?' Tüm ihtiyaçlar en üst düzeyde karşılasa da hayatında bir yoksa ve yaşam yaratılışın manası ile ilintili değilse manevi tatminsizlik ortaya çıkar. O zaman insanların içine düşeceği duygu tam olarak "boşunalık" duygusudur işte. Yaşamanın yüce bir anlamı yoksa, herhangi bir şeyin ne anlamı olabilir ki?!
Modern yaşam hayatı nasıl etkiliyor?
Son asırların ortaya çıkardığı hayat felsefesi insanları daha çok mutsuz etti. Bireyin hayatını kolaylaştırmaya yönelik olmasının aksine hayatı yaşamaya değer kılacak olan ve anlamlandıran inanç sistemlerinden uzak kaldık. Hatta onları hayattan söküp attık. Maddi ve teknolojik olarak ileri toplumlarda intiharların çok daha fazla görülmesi bunun gizlenemez kanıtı. İntihar, ileri ülke gençleri arasında, kaza ve cinayet olaylarından sonra, ölüm sebebi olarak üçüncü sırada yer almakta.. Hatta bazılarında ikinci sıraya yerleşmiş bulunuyor. Avusturya, Danimarka, Hollanda, Almanya, Hongkong, Macaristan, Japonya gibi ülkelerdeki gençlerin de intiharı problemlerinin çözümü gibi seçmiş olmaları, bütün bu ülkeleri uğraştıran korkunç bir gerçektir. Artık bu gerçek maalesef bizim için de düşündürücü boyutlara ulaşmıştır.
Uyuşturucu kullanımındaki artışın intiharlarla bir ilgisi var mı?
İşte bu çok önemli.! Maalesef de gözden kaçan bir husus. Diyorsunuz ki, uyuşturucu öldürür. Gençlik bunu biliyor. Ama gene de uyuşturucu kullanımı büyük bir hızla yayılıyor. Neden? Çünkü, genç insanımız inanç ve değer yargılarından yoksun yetişiyor. Bu da önce kişideki dengeyi bozuyor. Kimileri kendisini tek değerli varlık olarak görüp bencilliğin zirvesinde herkesi ve her şeyi insafsızca istismar ediyor. Kimileri de kendini değersiz bir varlık olarak görüp ya depresyona giriyor, ya birlilerine kul-köle bir yaşam tarzına razı oluyor, ya da biraz daha cesur ise hayatına son veriyor işte.!
Gidiş nereye?
İnsan bir tarlanın, yani bir anne babanın ürünü. Ama genellikle anne babasının eseri değil. Biz çocuklarımızı devlete teslim ediyoruz. Ve bu devlet çocuklarımızı kendi eseri yapmaya çalışıyor. Eğitim sistemimiz ise bilgi yüklemekten başka bir işe yaramıyor. Öyle bir yarışa sokuyor ve öyle bir hayata hazırlıyor ki insanımızı, tamı tamına olumsuz duyguları geliştiriyor. Haset, kin, nefret, kıskançlık duyguları azıyor. Sevgi, merhamet, acıma, yardımlaşma, şefkat gibi insanca güzel duygularını köreltiyor. Ve insanımız bu eğitim sistemi sonucu o hale geliyor ki, kendine bile acımıyor.
İnternet, medya ve küreselleşmenin de olumsuz etkileri ile bu ruh halindeki insan hayatına son vermese de "insanlığına" son veriyor. "İnsanlığı" intihar ettirmiş oluyor. Şimdi! Kim ne derse desin, asla daha iyi olmayacak.. Tüm söylenenler havada kalmaya mahkum. Ve hatta palavra. Her türlü maden ve yer altı zenginliklerine sondaj yapılıyor ama yer yüzünün en değerli madeni "insan" unutulmuş. İnsanı unuttuysanız hatırladığınız her şey hikayedir.
Bu gidiş durdurulamaz ise, yani insan kendine ve kendini "kendisi" yapan yüce değerlere dönmez ise o zaman seyreyle gümbürtüyü.! Umut veren herkes ya aptal ya da yalan söylüyor. Geçmişte bugünler için konuşanlar yalan söyledi, bugün de yarınlar için konuşanlar yalan söylüyor. Bakınız istatistiklere, ne kadar kötüye gittiğini görürsünüz..! Değil bir iyilik beklemek, çok daha kötü şeyler olacak! Gidiş sosyal kıyamete.! Hem de hızla.