İki takım da büyük baskı altındaydı. Berlin'de Almanlar'ı tribünlerle deplasman havasına soktuk ama bizimkiler bu kalabalığın arkalarında durduğunu gösterecek bir havada değillerdi.
Gurbetçileri seçti Hiddink... Onların yetiştiği ülkede maçı farklı algılayacaklarını umuyordu.
Bu baskı Mesut'u sahadan sildi ama ezip geçtiği arasında bizim çocuklar da vardı.
Altıntop kardeşler ile Nuri Şahin, topu ve onunla oynamayı evde bırakmışlardı. Hamit sakatlığının ağırlığında mazeretliydi ama Halil belki de maçın kırılma anının kahramanıydı. 35'te Hamit'in mükemmel pasında topu önüne almayı beceremedi, 53'te ise kaleyi sadece kaleciyle görmesine rağmen acemi ve beceriksiz davrandı.
Bizim adımıza kırılma dakikasıydı.
Beraberliği bulsak, ivmeyi yakalamışken, ikinci Berlin zaferine yürüme fırsatını yakalayabilirdik. Skoru dengeleme fırsatını böyle yüzde yüz bir pozisyonla kaçırdıktan sonra, tekrar toparlanmak adına hamleler geldi.
Tuncay'ın 25'te Marco'nun yerine sahaya atılması bir mecburiyetti, 60'dan sonra gelen Semih ve Sercan hamleleri ile son umut. Kampın ilk gününden beri 'kontrol' üstüne yapılan konuşmaların, topun bizde kalması ve yerden oynanması telkinlerinin hiç biri gerçekleşmedi.
Lahm'ı kalemizden uzak tutma tedbirleri işe yaradı ama usta oyuncunun ilk golü hazırlamasını engelleyemedi. 42'de arka direğe şişirdiği ortada Müller kafayla tamamladı. Volkan'ın muhteşem müdahalesine rağmen, üst direkten yere, sonra da Servet'in yanında çıkan Klose'nin önünde büyüyen bir pozisyona dönüştü.
Bir fırsatçı, bir boş kale ve değişen tabela: 1-0. Baskı kurmaya çalışırken, geriye koşmayı unuttuğumuz anlarda, Almanlar'ın hızlı paslarına teslim olduk. 79'da Mesut, Volkan'ı karşısında gördü ve
'vatandaşlarını' rahatlatan golü yaptı.
Sonrasında sevinmedi. 87'de Klose, bizim adımıza belki de sahanın en iyisi olan Volkan'ın kontrolsüz vuruşunu şık bir gole çevirdi.
Beklediğimiz bir mağlubiyet hesaplarımızda sapma yapmaz.