Karayipler'de bir tek korsanlar dolaşıyor diye düşünüyorsanız, yanılıyorsunuz. Amerikalı ve Avrupalı turistlerin çok uzun süre önce keşfettiği bölge, sömürgecilik döneminde iç ve dış işleriyle Fransa'ya bağlanmış. Farklı kültür ve doğa yapısı nedeniyle Gouadeloupe adasını görülmesi gereken yerler listenize mutlaka eklemelisiniz. Grande Terre ve Basse Terre olarak, denizden kopan incecik bir nehirle birbirinden ayrılan kelebek şeklindeki bu adanın kanatlarının her biri, farklı tarzda tatil anlayışlarına hitap ediyor. Adanın volkanik yapısı her iki kanadı da ayrı ayrı şekillendirmiş; öyle ki her iki tarafın kumsalları bile birbirinden farklı. Grande Terre kısmında kireçtaşı oluşumu hakim. Hindistan cevizi ağaçlarının gölge yaptığı, güneşin teninizde altın rengi bir yansıma yarattığı bembeyaz kumsalda, çeşit çeşit tropikal meyvelerin bir araya geldiği kokteyllerinizi yudumlarken, geride bıraktığınız koşuşturmayı unutacağınız türden bir deniz turizmine olanak sağlıyor. Bu sebeple, adanın otelleri bu kısımda konumlanmış. Basse Terre kısmı ise daha dağlık bir yapı. Balta girmemiş orman tabirini kullanabileceğimiz türden sık tropikal ormanlarla kaplı adanın bu bölümü. Bu ormanlar da yerden 20 metre yükseklikte ipten yürüyüş parkurlarıyla, şırıl şırıl içinizi ferahlatan şelalelerle, sıcak su kaynakları, siyah kumlu plajları ve de dünyaca ünlü sualtı zenginliğiyle öncelikle maceraperest gezginlerin dikkatini çekecek bambaşka bir dünyanın kapılarını açıyor.
SÜLFÜR GAZININ DANSI
Basse Terre'de hâlâ aktif olan bir de volkan var. La Soufriere Volkanı'na tırmanacaksanız gün ağarırken yola çıkmalısınız. Başlangıç noktasından volkana doğru tırmanırken; adanın en yüksek tepesinin sunduğu eşsiz manzaraya karşı, yerdeki lav birikintileri ve güney kraterdeki sülfür gazının buhar dansı başka yerde göremeyeceğiniz bir gösteri oluşturacak. Volkan aktif olsa da, olabilecek tüm güvenlik önlemleri fazlasıyla alınmış, yanınıza rahat ayakkabılarınız, yağmurluğunuz ve de şapkanızı aldığınıza emin olduktan sonra hayatınızda bir kere daha karşılaşma ihtimalinizin düşük olduğu bu fantastik manzaranın tadını çıkarın. Tabii bir de volkanın eteklerindeki sıcak su kaynaklarının oluşturduğu doğal havuzlarda yıkanmak üzere mayonuzu da yanınızda bulundurmayı ihmal etmeyin. Adanın ekonomik başkenti konumundaki Pointe a Pitre, kalabalık ve hareketli tipik bir merkez şehri. Etraftaki daha küçük adacıklara kalkan gemiler buradan demir aldığı için mutlaka yolunuz düşecektir. Pointe a Pitre baş döndüren kokulu çeşit çeşit çiçek ve baharat pazarları ile de dikkatinizi çekebilir. Çevre adacıkların en büyüğü Marie Galante'de, zamanında şeker kamışlarının dövüldüğü 71 değirmeni, üretimin tüm aşamalarını görebileceğiniz ve sonunda keyifli bir ortamda tadım yapabileceğiniz üç ayrı rom üretim tesisini, temmuz ve eylül ayları arasında güneş battıktan sonra deniz kaplumbağalarının yaşantısına tanıklık edebileceğiniz kumsalları, kahve ve kakao çekirdeklerinin ağaçtan toplanıp, değirmende öğütülüp fincanınıza dökülünceye ya da lezzetli tabletlere dönüşünceye kadar ki serüvenine şahit olabileceğiniz kahve ve çikolata fabrikalarını gezebilirsiniz. Ada tüm ailenin ilgisini çekebilecek birçok aktivite olanağı sunuyor. Zaten, bu kadar uzak yolculuk sonrası adanın sunduğu olanaklardan yeterince yararlanmak üzere günlerinizi deniz ve aktiviteler için ikiye bölmeniz en doğrusu
. Güneş erken battığı için sabah rengarenk balıkların akvaryum havası verdiği masmavi denizde duşunuzu alıp, tropik meyvelerle zengin, enerji verici bir kahvaltı sonrası, arabanıza (havaalanına iner inmez kiralayabileceğiniz) atlayıp bu güzel adayı köşe bucak gezmek, hoşunuza giden kumsallarda kısa ya da uzun molalar vererek gününüzü geçirmek bu tatilin her anını değerlendirmenin en ideal yolu. Bu gezintilerin birinde, Grande Terre'in güneyinde yer alan; dalgaların şato görünümlü kayacıklar oluşturduğu La Pointe des Chateaux ve de kuzeyde yer alan, efsanesiyle ünlü doğal havuz Madame Coco'yu da görmeyi ihmal etmeyin.
BAHARATLI ADA MUTFAĞI
Gouadeloupe halkı birçok devletten insanın bir araya gelmesiyle oluşmuş. Bu nedenle ada mutfağı oldukça zengin. Bol ve çeşitli deniz mahsullerinin yanı sıra, adaya yerleşen Hintliler, Lübnanlılar ve Çinliler de adanın mutfağına farklı esintiler katmış. Böylece bol baharatlı yemekler ortaya çıkmış. Yemekler adada yetişen sebze ve meyvelerle yapıldığı için restoranların menüleri çok çeşitli değil fakat porsiyonlar oldukça doyurucu. Ada mutfağında tatlının yeri çok az olsa da yerli üretim muz, ananas ve Hindistan cevizi ile yapılan serinletici sorbeleri tattıktan sonra daha fazlasına ihtiyaç duymuyorsunuz. Adadan ayrılırken yanınıza, unutulmaz anılarla birlikte, sevdikleriniz için mis kokulu vanilya çubuklarından almayı da ihmal etmeyin. Aralık ve nisan aylarında en ideal iklime sahip bu cennet adaya veda ederken siz de kendinizi bir kelebek kadar hafif ve özgür hissedeceksiniz.