Münih'te
çok sayıda müze var. Örneğin Kraliyet Sarayı Müzesi'ni gezdiğinizde savaş sırasında yıkılan duvarların savaş sonrası, teker teker yeniden örüldüğünü, bina içinde artık bir yaşanmışlık kalmadığını anlamak çok kolay. Soylarına ve kültürlerine olan tutkuyu, saygıyı hissetmemek ise imkansız. Müze genelinde savaşın yıkımından veya savaş ganimeti olmaktan kurtarılabilmiş gümüş yemek ve servis takımları, kraliçeye ait bazı takılar, şehre ve kraliyete mal olmuş kimi azizlere ait kemiklerin saklandığı çok değerli taşlarla süslü cam muhafazalar yer alıyor. Geri kalan tüm eserler aslına sadık kalınarak tekrar yapılmış. Saray girişinde 1550-1579 yılları arasında Dük Albrecht tarafından yaptırılmış bir Antika Holü yer alıyor. Bu holün şimdiki halini görünce, savaş öncesinde gerçekten muhteşem olduğunu düşünmemek imkansız. Hol, Germen işgali sırasında Roma'dan getirilmiş objelerle dolu. Özellikle tarih boyunca Roma'yı yöneten imparatorların büstleri ile donatılmış. Ve onlardan üstün olduklarını göstermek için örneğin Sezar'ın büstünün üstüne bir Alman İmparatoru Kayzer'in büstünü koymuşlar. Roma hayranlığı bu bölümde kendini belli ediyor. Dünyaca ünlü Octoberfest'in ortaya çıkış hikayesi de hayli ilginç. Halk ilk defa 12 Ekim 1810'da Bavyera Prensi Ludwig ve Sachsen-Hildburghausen Prensesi Therese'nin düğün kutlamaları için bir araya gelmiş. At yarışları ve birçok gösterinin yer aldığı muhteşem bir düğün olmuş. Sonraki yıllarda bu tarih tarım fuarına dönüşmüş. İlerleyen yıllarda yerel bira üreticilerinin bu fuarda bira tanıtımı yapmaları ise festival havası yaratmış. Bu işten hem keyif alan, hem de para kazanan Bavyera halkının bu geleneği bugüne kadar gelmiş. Sadece savaş ve veba salgınlarının yaşandığı dönemlerde yapılamayan festivaller meşhur düğünün anısına, adını gelinin isminden aldığı Theresienwiese meydanında yapılmaya devam ediyor.
7 milyon Octoberfest'e
Bu yıl 15 Eylül-5 Ekim tarihleri arasında gerçekleştirilen Octoberfest için 20 günde 7 milyon kişi şehre geldi. Bu festival sayesinde Münih halkı doyasıya eğlenirken ekonomilerine 1 milyar avro'nun üzerinde katkı sağladı. Sadece festival alanında yer alan çadırlarda tüketilen 6.3 milyon litre bira, bira üreticilerini oldukça mutlu ederken, kızarmış tavuk, sosis ve kendilerine özgü simitleri sayesinde ise gıda sektörü pastadan büyük bir dilim aldı.
Önyargıları bisikletle yıkıyorlar
Münih düz bir şehir. Bu, bisiklet kullanımını rahatlaştırıp ana ulaşım aracı olarak tercih edilmesini sağlıyor. Belediye başkanının bisiklet kullanmayı sevmesi, hatta işe bisiklet ile gidip gelmesi her yaştan insanı çok teşvik etmiş. Böylece Avrupa'nın en çok bisikleti olan şehir 'bisiklet başkenti' olmuş. Takım elbiseli insanların, öğrencilerin, yaşlıların bisiklete binerek işe gitmesi, alışveriş yapabilmesi Münih'e özgü bir ayrıcalık. Savaşta herşeyi yok olan ve küllerinden yeniden doğarak eğlencenin, kültürün ve ticaretin başkenti haline gelen bu şehirden önyargılarımı tamamen yok ederek ayrılıyorum.
Gastronomi üssü Dallmayr
Boğazınıza düşkünseniz Münih'te mutlaka uğramanız gereken adres Dallmayr. Küçük bir dükkan beklerken gastronomi konusunda iddialı bir mekan buluyorum. Lezzet bombası çikolatalarından, istiridyelerle dolu reyonlara kadar aradığınız her şeyi bulabileceğiniz bu mekan Münih merkezde 1710'dan beri yerli yabancı turistleri ağırlıyor. Üst katta yer alan ve Amerikan sinemasının Almanya'da geçen sahnelerinde kullandığı kafe kısmında en azından bir fincan kahve için.
İngiliz Bahçeleri'nde Çin Kulesi
Ağaçları takip ederek kendinizi İngiliz Bahçesi'ne götürün. Eğer yürüyecek haliniz kalmadıysa yarım saatine 32 euro ödeyerek arabalı bisikletle bahçede dolaşın. Yeşilin her tonu ile ruhunuzu arındırın. İngiliz Bahçesi'ndeki Çin Kulesi'nin önünde bir fotograf çektirerek albümünüze koyun. 1789'da inşa edilen 25 metre yüksekliğindeki bu ahşap kule, Londra'daki Kraliyet Botanik Bahçesi'nde yer alan Büyük Pago'dan esinlenerek onun yarısı büyüklüğünde inşa edilmiş. Ancak 1944'deki ağır bombardımanda yanarak kül olmuş. 1952'de orijinaline sadık kalarak tekrar inşa edilmiş.
ZEYNEP CÖMERT