Gezimize
İstanbul'dan kalkan tur otobüsümüzde başlıyoruz. Pasaport işlemlerini hallettikten sonra sınır kapısından geçiyoruz ve gezimiz başlıyor. Yunanistan'a girdiğimiz Evroz bölgesini geçip, Kavala'da otoban üzerindeki bir kafeye giriyoruz. Yunanistan'ın frappesi (soğuk kahvesi) meşhur. Bir gün Yunanistan'a giderseniz "Denemeden gelmeyin" demişlerdi, içtik ve çok beğendik. Yunanistan'ın tüm adalar dahil nüfusu 11 milyon. İstanbul'un nüfusundan az. Nüfusun yüzde 90'ı Ortodoks Hıristiyan, yüzde beşi Müslüman, yüzde beşi ise diğer dinlere mensup. Selanik'teki Ouzo Ston Pinaka adlı restoranda dana eti ve şahane balıklar yiyebilirsiniz. Ayrıca yemek yerken Yunan müziği dinlemek de hoş oluyor.
SUR İÇİNDE SELANİK
Otobandan çıkıp Selanik şehrine giriyoruz. Eskiden Türklerin de yaşadığı bir şehir. 1923'teki nüfus mübadelesinden sonra burada hiç Türk kalmamış. Osmanlı yapılarından bazıları korunmuş. Ama pek çoğu hasarlı. Selanik'te o yıllarda toplam 17 cami varmış ama bugün sadece ikisi ayakta. Selanik İstanbul gibi surların içine yapılmış şehir. Şehri panoramik olarak görebilmek için surların üzerine çıkıp fotoğraf çekiyoruz. Otobüsle şehrin içine zor iniyoruz. Çünkü yollar dar. Şehrin en büyük kilisesi olan Aziz Dimitros Kilisesi'ne gidiyoruz. İbadete açık. Dini inançları gereği ayinlerin yapıldığı zamanlar dışında flaşsız olmak şartıyla fotoğraf çekmek serbest. Kiliseyi gezdikten sonra en çok merak ettiğimiz yere doğru yola çıkıyoruz. Konsolosluğun yanındaki iki katlı ev Türkiye Cumhuriyet'in kurucusu Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk'ün doğduğu ve çocukluğunu geçirdiği ev. Pazartesileri kapalı olan müzeye demir kapıdan giriyoruz. Bahçede karşımıza nar ağacı çıkıyor. Hemen karşısında ise Atatürk'ün evi. İnsanın tüyleri diken diken oluyor. Duygulanıyor. Orada bulunmak bile muhteşem bir duygu. Üst katta Atatürk'ün balmumu heykelinin yanına çıkıyoruz. Müzeyi dolaştıktan sonra dışarı çıkıyoruz. Etrafta Türkçe yazıların da bulunduğu kafelerden birine girip çay içiyoruz.
BARIŞIN SEMBOLÜ KULE
Bu şirin kafeden ayrılıp Beyaz Kule'ye doğru yola çıkıyoruz. Bu kule 2. Dünya Savaşı'nda Nazilerin Yunanlara zulüm ve işkence ettiği kule. Yunanlılar burayı geri alınca kötü olayları unutmak için kuleyi barışı simgeleyen beyaz kireçle boyuyorlar. Adı da Beyaz Kule oluyor. Bu kulenin bulunduğu sahili İzmir'in Kordon Boyu'na benzetiyorlar. Tabii doldurulmamış şekli. Selanik, Yunanistan'ın en uygun fiyatlı yerlerinden biri. Şehri dolaşırken çok katlı apartmanların fazlalığı ve balkonlarının büyük olması dikkatimizi çekiyor. Yunanistan'da gökdelenlerin yapımı 1970'li yıllarda durdurulmuş. Çünkü ülke deprem bölgesinde yer alıyor. Ayrıca Yunanlarda balkon kültürü var. Balkonlara büyük önem veriyorlar. Yunanistan'ın en büyük üniversitesi olan Aristoteles Üniversitesi'nin önünden geçip konaklayacağımız otele gidiyoruz. Akşam tavernaları ile meşhur olan Yunanistan'da Odos Oneiron Tavernası'na giriyoruz. Balığını tavsiye edebileceğim bir aile işletmesi.
YEMYEŞİL EDESSA
Daha sonra yolumuz Selanik'in 90 kilometre uzağındaki Edessa'ya düşüyor. Yeşillikler içinde bir şehir. Otobüsten inip iki katlı evlerin bulunduğu sokaklarda yürüyoruz. Karadeniz'e çok benzeyen bir yer. Rehberimizin söylediğine göre mübadeleden sonra buraya Karadeniz'de yaşayan Rumlar göç etmiş. Yürürken hafiften bir su sesi duyuyoruz. Şelaleye yaklaştıkça daha şiddetli akmaya başlıyor. Muhteşem bir manzara bizi bekliyor. Yeşilliklerin arasındaki bu muhteşem manzarayı izledikten sonra yukarı şehri yürüyerek dolaşıyoruz. Ülkede ekonomik kriz olmasına rağmen her gece tavernaların dolup dolup taştığını öğreniyoruz. Yunanlar "Biz dünyaya çalışmak için değil yaşamak için geldik" diyor. Cümleyi "Her şeyin tadını çıkarmak istiyoruz" diye tanımlıyorlar. Yol kenarlarında küçük kiliseler görüyoruz. Yolda biri kaza yaptığında kaza yapılan yere küçük bir kilise yaptırıyorlarmış. Kiliselerin içine bir ikona, ekmek, su ve bir miktar para koyuyorlarmış ki ihtiyaç sahibi gelip buradan faydalansın.
MUHTEŞEM ŞEHİR ATİNA
Atina'ya Omiya'dan giriş yapıyoruz. Bu bölgede hırsızlık olaylarının daha fazla yaşandığını öğreniyoruz. Eğer Atina'yı yürüyerek dolaşmak istiyoruz derseniz size tavsiyem pasaportlarınızı yanınızda bulundurmayın. Çalınırsa tatiliniz zehir olur. Atina deyince akla Acrapolisteki Pantenon Tapınağı, Parlamento'nun önündeki etekli askerler geliyor. Atina'daki Plaka'da yerlerin tamamen mermer olduğu bir bölge. Atina'yı eski şehir, yeni şehir diye ayıran Zeus Tapınağı'nın önündeki Hadrian Kapısı'ndan aşağıda kalan bölge Plaka. Semtin sokakları hediyelik eşya dükkanı ve restoranlarla dolu. Burada fiyatlar Selanik'e göre biraz pahalı. Plaka'da bulunan Taverna Plaka Yunan folklorik danslarını izleyebileceğiniz bi taverna. Gerek yemekleri gerekse canlı müzikleriyle kesinlikle gidilmesi gereken yerlerden biri.
EGE'NİN İKİ DOST YAKASI
ERMO CADDESİ
Plaka'da meydanda yer alan büyük kilise Metropolitan Katedrali. Bu kiliseden aşağıya inerseniz karşınıza küçük restoranlar çıkıyor. Yukarıdaki Ermo Caddesi'ni İstanbul'un İstiklal Caddesi'ne benzetebiliriz. Lüks mağazaların bulunduğu kalabalık bir cadde. Alışveriş etmek isteyenler burayı tercih edebilir. Müzeleri gezmezsek olmaz. Bütün müzeleri gezmek isterseniz 12 euro verip bir bilet alabiliyorsunuz. Bu aldığınız biletle bir hafta içinde, Acropolis, Zeus Tapınağı, Apollon Tapınağı, Agora, Dionysos Tiyatrosu'na girebilirsiniz. 18 yaş altı ücretsiz. Uzak mesafelere gitmek için metro kullanmak isterseniz bilet fiyatları tam 1.20 euro, öğrenci 60 cent. Yunanistan'ın kuzey ve orta kesimlerinin Marmara Bölgesi'ndeki gibi bir havası var. Güneye doğru indikçe Akdeniz iklimi hakim oluyor. Atina şehri dağların arasındaki düzlüğe inşa edilmiş. Bu yüzden hava burada sıcak. Sonbaharda olmamıza rağmen şehrin sıcaklığı 27 dereceye kadar yükseldi.
KALAMBAKA'NIN SÜMELASI
Kalambaka bir meteor şehri. Bir caddesi ve üç tane de meydanı var. Dağların tepelerine manastırlar kurulmuş. Bu manastırlarda aziz ve azizeler yaşarmış. Bu aziz ve azizeler ikona çizmek, marangozluk,
İncil yazmak, kakmacılık gibi sanatlarla uğraşırlarmış. Aziz ve azizeler evlenemezler ve aynı manastırda kalamazlarmış. Biz içinde müze olan bir manastıra giriyoruz. Yalnız manastıra girerken kadınların etek giyme zorunlulukları var. İçerde fotoğraf çekmek, yüksek sesle konuşmak yasak. Manastırın manzarası çok hoş. Trabzon'daki Sümela Manastırı'nın manzarasını andırıyor. Manastıra çıkıp aşağıya, Kalambaka'ya bakınca insan mest oluyor. Kavala sahili ile ünlü bir şehir. Hava şansımıza çok güzel. Buralarda Osmanlı evleri korunmuş. Kavala'nın kurabiyesi meşhur ancak biz kurabiyeleri Karivali'den alıyoruz çünkü asıl üretildiği yer orası. Yolda geniş bir ova karşımızı çıkıyor. Batı Trakya Ovası. Burası Yunanistan'ın en büyük ovası.
BİR TÜRK ŞEHRİ GÜMÜLCİNE
Türklerin yaşadığı şehir Gümilcine. Gümilcine'de sokakta Türkçe konuşan çocuklar, dükkanlarında Türkçe konuşan insanlarla karşılaşıyoruz. Burada şehrin camisinin aşağısında kalan sokakları ve dükkanları dolaşmanızı tavsiye ederim. Özellikle de Çukur Kahve'ye gitmenizi öneririm. Bir Türk'ün işlettiği, çay ve Türk kahvesinin bulunduğu yer. Her güzel tatilin bir de sonu oluyor.Türkiye'ye geri dönerken yolda gölün içindeki adaya inşa edilmiş Meryem ana Kilisesi'ni ziyaret ediyoruz. Güneşin yavaş yavaş batmaya başladığı bir anda, gölün tam ortasındaki kiliseden Batı Trakya çok da güzel görünüyor. Yunanistan kesinlikle gezilmesi görülmesi gereken bir yer. Ülkeler arasında bazen sorunlar çıksa da aslında etle tırnak gibiyiz. Yemeklerimiz, kültürlerimiz, şarkılarımız, tarihlerimiz bir. Yani istesek de ayrılamayız.