Ben de gitmemiştim... İstanbul'da karanlık ve yağmurlu bir öğlen Alanyalı bir dostumun 'an itibariyle' diye gönderdiği fotoğrafta deniz kıyısındaki sofrayı ve arka planda denize girenleri görene kadar gitmeyi de düşünmüyordum. Ertesi gün Gazipaşa uçağındaydım. Denizden, bahçe ve seraların arasından bir bahçeye girer gibi giriliyor şehre. Muz bahçeleri ve 70 km'lik bir plajın arasından süzüle süzüle ilerliyoruz.
AKDENİZ'İN COPACABANA'SI
70 kilometrelik bir sahil şeridi var Alanya'nın. Mükemmel bir kum, vücuda yapışmayan cinsten ve voleybol oynanabilecek kadar geniş bir sahil. Yol boyu yeni konutlar, kafe, lokanta ve moteller eşliğinde şehir merkezine geliniyor. Deniz hem şehrin dışında, hem de en kirli olması beklenen limanda bile içme suyu kadar temiz. Billur gibi bu denize girmeye doyamıyorsunuz. Ben kaldığım Kleopatra sahilindeki bir telde kalıyorum. Odaya yerleştikten sonra fotoğraf makinemi kapıp doğru Alanya Kalesi'ne koşuyorum.
KALE DEDİĞİN BÖYLE OLUR
Kale dedimse 6 bin 500 m uzunluğunda dört kapılı surlarıyla tam bir kale. İyi korunmuş, iyi restore edilmiş ve kullanım için iyi hazırlanmış bir kale. Selçuklu'nun Bizans'ın Osmanlı'nın izlerini sakince taşıyan görkemli kaleden Alanya'nın güzelliğini kuşbakışı görmek mümkün. Yapıldığı 1200'lü yıllardan bu yana bütün heybeti ve hikayeleriyle ayakta. Kalenin çevresinde kış olmasına rağmen dolu olan bir sürü keyifli kafe, bar, lokanta ve çay bahçesi var. Bir de ünlü kervansaray... Kaleden dönerken ünlü Alanya Deniz Feneri'nin kapısının önünden geçiliyor. 209 metre yüksekliğindeki fener 50 mil açıktan görülebilen nadir fenerlerden içine girebilmeyi çok isterdim. Tarihi Tophane ve Çarşı mahalleri hem tarihi dokusu hem de yeme içme mekanları ve sanat merkezleriyle güzel zaman geçirilecek eski mahalleler. Kale surlarının denizle birleştiği yerdeki tarihi tersane, bilinen ilk Türk tersanesi. Alanya sanırım biraz da yerleşik Avrupalılar nedeniyle 12 ay 7 gün 24 saat yaşayan bir şehir. Alanya yaş sınırı tanımıyor. 18 yaşındakiler için de 70 yaşındakiler için de güzellikler vaat ediyor. İskele Caddesi'nde yan yana sıralanmış bar ve gece kulüpleri var. Türküden, pop müziğe, rock'tan elektronik müziğe zengin bir eğlence yelpazesi sunuyor. Sahil hattı boyunca farklı standartlarda pek çok otel, motel, kiralık ev bulmak mümkün. Ben konaklama konusunda hayli şanslıydım. Dünyaca ünlü Kleopatra Plajı'nda ödüllü bir otelde kaldım.
ALANYA TOROSLAR DEMEK
Alanya yazları kalabalık olup kışları terkedilen alışageldiğimiz sahil kentlerinden değil. Yazları daha kalabalık olduğu aşikar. Ama kışları da tatlı iklimi ve coğrafi olanakları nedeniyle 12 ay hareketli bir kent. Aralık ayında bile denize girebilmenin ve güneşlenmenin keyfi yanında yaylaları da mükemmel. 1565 metre rakımlı Çakıllıca Gözlem Tepesi'ne gidiyoruz. Yaz, kış ayrı güzellikteki Torosların koynuna yüzlerce yıllık ulu çınarların, yabanmersinlerinin, ortancaların, çağlayanların, derelerin arasından geçerek ulaşıyorsunuz. Ansızın karşınıza çıkıverecek geyikler, domuzlar, sincap ve tilkiler var bu coğrafyada. Muhakkak gidilmesi ve nefes alınması gereken bir nokta. Çıkarken yol üstünde Dereköy, Gedevet Yaylası, Türbelinas (bölgenin yedi evliyasının ikisinin türbesine ev sahipliği yaptığı için bu ismi almış) bölgelerinden geçiyoruz. Oksijen sarhoşluğu ile acıkıyoruz. Büklü'de alüminyum sobalarda yanan mandalina kabuklarının esansıyla pişen köy tavuğu, ülübü (kuru börülcenin Alanyacası ) piyazı, yoğurtlu kızartmadan oluşan menümüz şahane.
SADECE ALANYA'DA VAR
Arapkızı kumaşından kırmızı kuşaklı Alanya şalvarı, 8 köşeli tabir edilen kasket ve yumurta topuk bölgeye has. Bunları Türkiye'de bulabileceğiniz tek yer Ali İhsan Arslan'ın Alaiye Şalvar dükkanı. Tatlı limonu da Alanya'dan başka yerde yiyemezsiniz.
TOROSLARIN ETEĞİNDE KAHVALTI KEYFİ
Benim gibi Alanya'ya ilk kez gideceklere önerim kahvaltı yapmadan gitmeleri. İlk durağınız şehir merkezine gelmeden 10 dakikalık yolla ulaşacağınız Tepe Mountain Restaurant olmalı. Bir yandan dağlara bir yandan Akdeniz'e bakarak yapacağınız kahvaltıda pancar, narınç, erik, murt (yaban mersini) reçelleri, çeşit çeşit peynirin yanı sıra, yeni toplanmış mantarlar, pişi, şepit (Alanya usulü gözleme) ve oğmaç, çekirdeksiz tatlı nar suyu içmeden güne başlamak kendinize haksızlık olur.
Alanya'nın gözdesi oğmaç
Kurutulmuş saç yufkası kırılarak, küçük parçalar haline getirilir. İki iri soğan doğranarak bol tereyağı ile (dört yemek kaşığı gibi) kavrulur. Az da zeytinyağı eklenirse tereyağın yanma süresi uzatılmış olur. Kavrulduktan sonra ocak kapatılır ve yufka kırıntıları eklenerek iyice karıştırılır. Üzerine bolca çökelek ve tuz eklenir. İsteğe bağlı olarak çörekotu eklenir.
NUR BAŞNUR