Budapeşte
çok romantik bir şehir. Yani, belki de her yerinden buharlar tüttüğü için, bana öyle geldi, bilemiyorum. Burası Orta Avrupa'nın Afyon'u... Her yer şifalı su dolu, etraf fokur fokur kaynıyor. Devasa meydanları, kocaman caddeleri, geniş sokakları ve Habsburglar'dan kalma tarihi binalarıyla ya da Buda ve Peşte'yi birbirine bağlayan şahane köprüleri, yemyeşil sırtlarıyla çok güzel bir Avrupa şehri. Budapeşte, Buda ve Peşte olmak üzere iki yakadan meydana geliyor. Buda tarafı eski şehir. Müzeler, kaleler, saraylardan oluşuyor. Peşte ise gündelik hayatın aktığı, yerleşimin olduğu, kafe, restoran ve insan kalabalıklarına ev sahipliği yapan yaka. Tabii ki Buda'da da yerleşim var, orada da yaşayan insanlar mevcut. Ama şehirde, orada oturanlardan 'aşırı kaymak tabaka' diye söz ediliyor. Yani eğer Buda'da yaşıyorsanız ya çok varlıklı ya da çok soylu filansınız.
GÜL BABA TÜRBESİ
Burası Habsburglar'dan kalma görkemli mimarisiyle adından söz ettiriyor. Bir kahve içeyim diye oturduğunuz kafe, elbise almak için girdiğiniz butik, iki yüz yıllık binalara açılıyor. Burası, tarihe sıkı sıkı bağlı kalıp öyle modernleşmiş bir kent. Tarihi eserler çok iyi korunuyor, tarihe kıymet veriliyor. Tarihi kişilere de öyle. Buda tarafında çok güzel, yemyeşil bir sokak var Atatürk Sokağı, hemen berisi Türk caddesi, Mohaç'ta hayatını kaybeden Kanuni Sultan Süleyman'ın mezarı az şehir dışında ama önemli bir merkez. Yine Gül Baba'nın türbesi çok ziyaret edilen yerler arasında. Tarihe meraklıysanız burada fazlası var, iyi bir rehber eşliğinde Buda tarafını gezerseniz çok mutlu olacağınıza eminim. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra ülke bir süre komünizm ile yönetilmiş. Komünizm yönetimi bittikten sonra ise, o süre zarfında inşa edilen tüm komünist yapılar tek tek yıkılmış. Bir tek Özgürlük Heykeli, Szabadsag Szobor, kalmış. Neden mi? Çünkü bu tatlı heykele kıyamamışlar. Fransızlar'ın, Notre Dame Katedrali için anlattıklarına benzer bir efsane mi bilemiyorum, orada da bir söylentiye göre, Almanlar Birinci Dünya Savaşı sonunda Paris'ten çekilirken şehri yerle bir etmiş ama sırf kıyamadıkları için Notre Dame'ı bombalamamışlardır. Fakat Macarlarınkinde tuhaf bir ayrıntı var. Bunlar heykeli yıkmamışlar ama komünistliğinden arınması için üzerine bir bez örtüp üç gün bekletmişler. Sonunda da, 'Hah şimdi oldu' deyip açılışını yapmışlar. Şu an heykel, ülkede özgürlüğün sembolü olarak kollarını havaya kaldırmaya devam ediyor. Bu da Budapeşte'de duyduğum en ilginç şey olarak benimle birlikte geliyor.
Bunları yapmadan dönmeyin
Metroya binin. Dünyanın en eskilerinden. Çok güzel vagonlu. Öylece gidip gelinir, kitap okunur, sandviç yenir.
Free Walking Tour'a katılın. Rehberler sizi yaklaşık üç saat gezdirip, Macar tarihine dair ne var ne yoksa anlatıyor. Siz de karşılığında gönlünüzden kopanı veriyorsunuz.
Zincirli Köprü'den yürüyerek geçin. Akşam saatlerinde ama. Çok romantik. lYeşil Köprü üzerinden Buda tarafına geçin ve 'Hop on Hop Off'larla tepeye çıkın. Şehir ayaklarınızın altında. Muhteşem. Yemyeşil.
Rubik küp ve 12 adet Nobel
Macarlar'ın övüneceği çok fazla şeyleri var. Bir kere dünyanın en zor zeka oyuncağı olan Rubik küpün mucidi bir Macar. Zeka Küpü ya da Sabır Küpü diye de bilinen bu küpü heykeltıraş ve mimar Erno Rubik, 1974 yılında icad etmiş. Plastik bir mekanik bulmaca olan bu küpü ben şahsen sadece eğer renkleri yapışkanlıysa, yapışkanların yerlerini değiştirmek suretiyle tamamlayabildim. O yüzden bu oyuncağı yapanın bir Macar olduğunu duyduğumda, nedense Macarları çok sevdim, bütün bir millet olarak çok zeki olduklarını düşündüm. Mesela bugüne kadar 12 Macar, çeşitli dallarda Nobel Ödülü almış. Bizde bir tane var diye kıyamet koparıyoruz, 12 acayip bir sayı değil mi? Budapeşte, tarihi ve yeşili seven, koruyan, modern bir Orta Avrupa kenti. Hele güzel bir Viyana gezisinin önüne veya ardına takılırsa daha da güzel.
Müzik eğlence ve tabii kaynaşma
İki yakayı ayıran Tuna Nehri üzerinde bulunan Obudai Adası'nda, her yıl dünyanın her yerinden binlerce festivalseveri ağırlayan bir müzik festivali düzenleniyor: Sziget. Adını duymuşsunuzdur mutlaka, Avrupa'daki pek çok köklü müzik festivalini, Glastonbury'yi ya da Pitchfork'u, çoktan geride bıraktı, herkes ondan söz ediyor, en iyi isimler orada çıkıyor. Özgürlükler Adası diye anılan Obudai'de eğlence, müzik, şahane yemekler, gösteriler, kaynaşma ve daha fazlası oluyor. Çok yanıbaşımız olması sebebiyle Türkiyeden de çok insan gidiyor. Bu yıl 10-17 Ağustos tarihleri arasında düzenlenecek. Robbie Williams, Kasabian, Limp Bizkit gibi isimler var. Belki gidersiniz, aklınızda olsun.