Osaka'nın Kansai Havalimanı'ndan Japonya'nın kuzeyindeki Sapporo şehrine en yakın havalimanı olan New Chitose Havalimanı'na uçuyorum. 'Yeni' anlamına gelen 'New' kelimesi havalimanına, 1991'de eskisinin üzerine tekrar inşa edildikten sonra verilmiş. Uçuşun ardından yarım saatlik bir tren yolculuğu sonrası Hokkaido adasının en büyük şehri Sapporo'ya ulaşıyorum. Havalimanından Sapporo'ya otobüsle yolculuk ise yaklaşık bir saat sürüyor. Sapporo'nun şehir planlaması, Uzak Doğu şehirlerinden çok, Amerikan şehirlerine benziyor. Şehir geniş sokak ve caddeleri ile adeta bir tepsi baklavayı andırıyor. Sapporo, her yıl düzenlenen kış festivali ile bilinen bir şehir. Tren istasyonu Sapporo'nun merkezinde bulunuyor. Şehrin en yüksek binası Sapporo JR. Tower tren istasyonun yanında yükseliyor. 38 katlı kule, alışveriş merkezi, seyir terası ve ofislerden oluşuyor. Tavsiyem, Sapporo'ya gelir gelmez kulenin seyir terasına çıkıp şehri kuşbakışı seyretmeniz. Seyir terasından Sapporo, gündüz ve gece ayrı güzel. Bu arada, Sapporo'yu diğer şehirlere bağlayan tren rayları da adeta örümcek ağı gibi görünüyor. Sapporo'nun diğer yüksek bir binası da 1957 yılında yapılan Televizyon Kulesi. Yemeğimi yediğim yer, benzerlerine Tokyo'da da sıkça rastladığım şekilde, dışarıdan bakınca normal bir apartman dairesi görünümündeydi. İçeri girdiğimde dikkatimi çeken ise son derece lüks bir mekan olmasıydı. Japonya'da dünya mutfaklarını bulabilirsiniz. Çinliler yemek endüstrisinde önemli bir güce sahipler. Tercihimi Çin mutfağına ait makarna yemeklerinden Chow Mein'den yana kullandım. Yemek fiyatları pahalı. Zaten Japonya'da ucuz bir şey bulmak neredeyse imkansız. 5 trilyon dolardan fazla hacmiyle Japonya, dünyanın üçüncü büyük ekonomisine sahip. Japonlar hayat pahalılığına alışkın, çoğuna da fiyatlar normal geliyor.
MÜTEVAZI JAPONLAR
Sapporo'da iki gece geçirip, yaklaşık 45 dakikalık tren yolculuğu sonrası daha küçük bir şehir olan ve arkadaşım Takuhiro'nun ailesinin yaşadığı Sunagawa'ya ulaşıyorum. Sunagawa'da yabancı neredeyse hiç görmüyorsunuz. İnsanlar Asyalı olmayanlara merakla bakıyorlar. Arkadaşımın ailesi çelik konstrüksiyondan yapılmış iki katlı bir villada oturuyordu. Bana evin üst katında bir oda ayırmışlardı. Sonradan öğrendiğime göre arkadaşımın annesi benim için yeni yatak takımları, hatta bir de yatak almış. Japonlar genelde yaptıkları iyilikleri söylemezler, yaptıkları iyilikleri yüzlerine söylerseniz de mahcup olurlar. Kaldığım evin Japon bahçesi de vardı. Arkadaşımın annesi her sabah uyanıp, küçük bahçesindeki çiçeklerle haşır neşir oluyordu. Yüz ifadesinden ne kadar mutlu olduğu anlaşılıyordu. Sunagawa'da iki gece geçirdikten sonra, kiraladığım arabayla Japonya'nın Honshu adasından sonra ikinci büyük adası olan Hokkaido adasının gezilecek başka yerlerine doğru yola çıkıyorum. Çok dik dağların ortasındaki tünellerden geçerek, Noberibetsu Ulusal Parkı'na ulaşıyorum. Dağdan çıkan dumanları ile ünlü park, adanın en popüler kaplıcası.
TOYA GÖLÜ MANZARALI ODA
Japonların internetteki fırsat sitelerinden bulduğum uygun fiyatlı Toya Gölü manzaralı süit odama yerleşiyorum. Geniş bir yatak odam, içerisinde deri koltukların ve televizyonun olduğu salon ve geleneksel Japon yer masasının bulunduğu yemek odası. Gölün muhteşem manzarasına bakmaya doyamıyorum. Yemeğimi Japon aşçı ve garson odamda Japon usulü pişirip servis yapıyorlar. Otelin en alt katında kaplıca var. Japonlar, genelde kaplıcaya toplu halde giriyorlar. Ben rezervasyonumu özel havuzlu kaplıcaya yaptırmıştım ve çok da keyifliydi.
TELEFERİKLE USU DAĞI
Ertesi sabah, gölün kenarında yükselen aktif bir volkan olan Usu Dağı'na teleferikle çıkıyorum. Teleferiğin kabinleri geniş ve konforlu. Volkanik bir dağ olan Usu 1910, 1944-45, 1977 ve son olarak da 2000 yılında faaliyete geçmiş. Japonlar yanardağın her an yeniden faaliyete geçebileceğini söylediler. Hokkaido adasında faaliyete geçmiş toplam 63 yanardağı mevcut. Bunlardan beş tanesi hâlâ aktif. Bu arada yanardağın tepesi son derece rüzgârlı ve soğuktu. Gezerken zorlandığımı itiraf etmeliyim.
İKLİMİ DE GÜZEL MUTFAĞI DA
Hokkaido adası iklim bakımından Japonya'nın en elverişli bölgesi. Nem oranı Japonya'nın diğer bölgelerine göre daha az.
Aslında Japonlar her zaman suşi yemiyorlar. Özel günlerde, arkadaş toplantılarında tercih ediyorlar. Çok geniş bir yemek kültürleri var. Genellikle balık ve sebze ağırlıklı besleniyorlar. Masanın ortasına pişirmek için bir ocak getiriyorlar, siz de masadaki sebze, balık ve etleri ocakta pişiriyorsunuz. Masada çok sayıda küçük tabak görmek sizi şaşırtmasın. Bitkisel çaylar, Japonya'da da vazgeçilmezlerden.
Dini inanışları ve ülkedeki toprak azlığından dolayı Japonlar genelde ölülerini yakıp, küllerini ya denize atıyorlar ya da vazoya koyup küçük bir mezarda saklıyorlar.
MURAT AYBEK