Hakkında
binlerce yazı yazılmış, filmlere konu, mekan olmuş. Birçok insanın 'görülmesi gereken yerler' listesine koyduğu kent, yani Roma. Tarih ve sanatla iç içe geçmiş bu başkent, unutamayacağınız görüntüler, kareler sunuyor. Şehir lezzet avcılarının da vazgeçilmez durağı. Ayağımın tozuyla ben de Roma keşfimi yazıya dökmek istedim. Çok az şehir Roma'ya rakip olabilir. Çünkü kent tam anlamıyla açık hava müzesi gibi. M.Ö. 8. yüzyıldan bu yana birçok medeniyeti ağırlayan Roma, eşsiz tarih birikimi ve paha biçilmez hazineleriyle insanı adeta büyülüyor. Tarihi heykelleri, müzeleri ile Bizans mozaikleri ve Rönesans freskleri ile süslenmiş kiliselerini mi saysak Barok sanatıyla Orta Çağ izlerini taşıyan meydanlarını mı? Her biri insanın gözünü kamaştırıyor, derinden etkiliyor.
YÜRÜYEREK KEŞFEDEBİLİRSİNİZ
Sanat galerileri, opera binaları, yerli ve yabancı turistleri ağırlayan hareketli meydanları ile Roma, 24 saat yaşayan bir kent. En güzel tarafı, bu etkileyici şehri yürüyerek gezebiliyorsunuz. Siz şehri gezerek keşfederken, yanınızdan şık eşarbı ile Vespa'sına atlamış işe giden kadınlar geçiyor. Sanat ve tarih şehri dedik ya, şehirde yürüdüğünüz zaman ansızın Michelangelo'nun heykelleri, Caravaggio'nun tuvalleri, Bernini'nin çeşmeleri ya da Raphael'i freskleri karşınıza çıkabilir, o nedenle şaşırmayın. Dünya tarihine yön vermiş Büyük Roma İmparatorluğu'nun, başkentliğini de yapan kent, işte böylesi bir tarih ve sanatla ince ince işlenmiş bir başkent. Gelelim kentte turistlerin akın ettiği mekan ve tarihi yerlere. Bize göre, Colosseum, Vatikan şehri, Pantheon, San Pietro Meydanı, San Pietro Bazilikası, Piazza Venezia Meydanı, Navaro Meydanı, Popolo Meydanı, Venezia Meydanı, Campo di Fiori, Aşk Çeşmesi, İspanyol Merdivenleri ve Roma Forumu her turistin durak noktaları. Trastevere, Testaccio ve Pigneto ise mahalle kültürünün hakim olduğu sevimli mahalleleri. Buralarda restoran ve gece hayatı oldukça canlı. Sık sık süveterli, kareli kısa pantolonlu ve spor ayakkabılı hipster'larla karşılaşıyorsunuz. Şehir keşfinden bahsederken, Termini'nin, Roma'nın merkez istasyonu olduğunu, havaalanından gelen tüm otobüs ve trenler burada son bulduğunu da aklınızda bulundurmanızda fayda var. Gladyatör savaşlarına sahne olmuş Colleseum'dan bahsetmezsek olmaz. 55 bin kişi kapasiteli Colosseum, milattan sonra 72 yılından bu yana ayakta. Hemen yanında Roma Forumu var. Eğer Colosseum'un içine girmek isterseniz sakın saatlerce sıra beklemeyin. Hemen karşısından, Roma Forumu ve Palatino Tepesi için bilet alırsanız, bilet Colleseum için de geçerli oluyor.
YAŞAM MEYDANLARDA
Campo di Fiori ise hemen her gün kurulan semt pazarı ile ünlü. Etrafındaki restoranlarda oturup, şarkı söyleyen pazarcıları izlemek ise son derece keyifli. Piazza Navaro, heykelleri ve dikilitaşı ile daha mağrur dursa da, sokak satıcıları ve ressamları bu havayı biraz kırıyor gibi. Popolo Meydanı'nda ise her şeyin adeta ikizi var; her yapının karşısında aynısından bir tane olduğu hemen dikkatinizi çekiyor. Etrafındaki kafelerin, Roma'nın en pahalı ve şık kafeleri olduğunu belirtirsek yanılmayız herhalde. Kartpostalları süsleyen İspanyol Merdivenleri'nde oturup sadece gelen geçeni izlemek ise bir Romalı geleneği. Merdivenlerin özellikle bahar aylarında rengarenk çiçeklerle bezenmesi ise tam bir görsellik şöleni sunuyor. Piazza della Madonna dei Monti, Piazza dell'Immacolata, Piazzetta di S. Simone'de ise büyük bir keyifle kahve molası verebilirsiniz. Roma denilince ilk akla gelenlerdendir Aşk Çeşmesi. Aşıkların buluşma yeri... Özellikle gece oldukça etkileyici olan kentin bu en büyük çeşmesinin etrafında, birçok kafe ve restoran bulmak da mümkün. Buralarda oturup meydanın keyfini bir güzel sürebilirsiniz. Burası kentte turistlerin en yoğun olduğu nokta.
Hıristiyanlığın merkezi Vatikan da Roma sınırları içinde. Dünyanın bu en küçük ülkesi, San Pietro bazilikası ve meydanı ile Vatikan Müzesi ve Sistine Şapeli'ne ev sahipliği yapıyor. Meydana doğru yürürken karşınıza çıkabilecek şövalyeyi andıran İsveçli muhafızlar sizi şaşırtmasın. Zira 15'nci yüzyıldan bu yana Papa'yı onlar koruyor. Sistine Şapeli ise sanki sanat müzesi. Michelangelo'nun ünlü eserleri şapelin duvarlarını süslüyor. Tavanındaki,
Yaradılış eseri ise görülmeye değer. Vatikan Müzesi'ne giriş ücretli. Uzun kuyrukta vakit kaybetmek istemiyorum derseniz önceden internetten biletinizi almalısınız.
ALIŞVERİŞ Mİ?
Eğer bu tarihi kentte alışveriş yapmak istiyorsanız birkaç cadde ismi vermeden olmaz. İspanyol Merdivenleri'nin hemen karşısındaki Via Condotti'de, ünlü markaların mağazalarını bulabilirsiniz. Bunun yanı sıra, Via del Corso da önemli bir alışveriş caddesi. Bu cadde Popolo ile Venezia meydanlarına da uzanıyor.
PİZZA, DONDURMA, KAHVE
Malum İtalya'da, harika pizza ve pastaları her yerde bulmak ve yemek mümkün. Roma'da kilo ile de pizza satılıyor. Pizzayla ilgili bir durak belirtmek gerekirse, Bafetto, incecik pizzalarıyla oldukça ünlü. Pizzadan sonra sırada Roma dondurması var. Her mevsimde dondurmayı tatmanızı öneririm. Giolotti ise dondurma için uygun bir adres olabilir. 1900'lü yıllardan bu yana dondurmasıyla bilinen Giolotti'nin önünde her zaman uzun bir sıra var. Ancak emin olun diğer dondurmacılarda da aynı lezzeti bunca kuyruğu beklemeden bulabilirsiniz. Fakat tiramisu için aynı şeyi söyleyemem. İspanyol Merdivenleri'ne çok yakın Via della Croce, 82 numaradaki Pompi'nin tiramisusu müthiş. Mekan, bu tatlıyı dört Euro'ya kutularda satıyor. Kahve ise, Roma'da Romalı gibi yapılır. Tüm barlardan bir euro'ya alacağınız espresso içip yola devam etmek ise sanki bir gelenek.
EFSANE DEĞİLMİŞ!
Roma, Tiber Nehri'nin iki yanındaki yamaçlarda, Savaş Tanrısı Mars ve kutsal ateşin koruyucusu Rhea Silvia'nın çocukları olan Romulus ve Remus adındaki ikiz kardeş tarafından kurulmuş. Silvia'nın hiç evlenmemesi ve bakire kalması gerekirken, iki erkek çocuğu doğurup babalarının da Mars olduğunu açıklaması üzerine, imparator Amulius çocukların Tiber Nehri'nde boğulmasını emreder. Ancak anneleri bebekleri bir beşiğe koyarak nehre bırakır. Bir çoban tarafından bulunan bebekleri dişi bir kurdun emzirdiği anlatılır efsanede. Büyüyüp de gerçeği öğrenen kardeşler, topraklarına dönüp Amulius'u öldürür. Sonrasında Romulus da, kardeşini öldürerek kendi adını taşıyacak Roma'yı kurar. Bu efsanenin, 1988'de yapılan araştırmalarla gerçek olabileceği de düşünülüyor.