Şehir
hayatı isteseniz de istemeseniz de koşuşturmayla geçiyor, stresi de bitmiyor. İnsan arada bir doğaya dönmek, bir ağaç altında dinlenmek istiyor. Hani şöyle bir orman havası alayım deseniz, İstanbul çevresindeki seçeneklerinizden biri de Sapanca. Şehirden birkaç günlük kısa kaçışlar için ideal yerlerden. Susuz olmaz diyenlere gölüyle, ağaç altında dinlenmek isteyenlere ormanıyla cevap veriyor. İstanbul'a iki saatlik uzaklıktaki ilçe, sessiz, sakin ve henüz akın akın insanlar gitmediği için de tahrip edilmemiş bir tatil noktası. Elbet gidip geleni var ama anladığım bir şekilde Sapanca'nın doğal yapısını bozmamaya özen gösterilmiş. Son yıllarda arka arkaya açılan beş yıldızlı oteller, ilçe içindeki butik oteller, bahar ve sonbahar aylarında özellikle de hafta sonlarında genelde dolu oluyormuş. Zaten ilçede iki büyük otelin bulunması zaten talebin de olduğunu gösteriyor. Galiba şehirden birilerinin çoktan keşfettiği ama belki de gözde tatil mekanlarının uğradığı tahribata uğramasın diye kendine sakladığı bir yer Sapanca. Ben kendi adıma bunca yıl ıskalamışım bu güzelliği. Ama zararın neresinden dönülürse kardır. Doğa dostu insanlar için Marmara ve Karadeniz ekosisteminin buluştuğu bir yer olarak zaten ışıltılı bir yer Sapanca. 35 bin kuşa misafirlik yapıyor. 30 bin kuş da kışın Sapanca'da konaklıyor. Yani Sapanca'da etraf kuş seslerinden geçilmiyor. Bu bile Sapanca'ya gelmek için bir sebep. Ama son yıllarda doğa sporları tutkularının da odağında Sapanca. Kimi spor aktivitelerinin burada yapılması da bu yüzden. Lakin bir başka nokta daha var. Tatil yapmak isteyen çocuk sahibi çekirdek ailelerin de es geçmediği bir yer bu büyük ilçe. Malum bizdeki baskın turizm anlayışı çocuğu dışarda tutmayı yeğliyor. Ama Sapanca'da durum farklı, otellerin de mekanların da çocuk dostu özellikleri ailelerin Sapanca'ya olan ilgisinin başlıca sebebi. Bunun için hafta sonları pusetli pek çok aileyi gezip dolaşırken görebiliyorsunuz Sapa nca'da. Doğayla iç içe ailecek iyi vakit geçirmenin ötesinde şehirde çocuğunuz için endişeleneceğiniz pek çok ortamdam azede oluşu önemli. Ayrıca hayatı dört duvar arasında geçen şehir çocuklarının doğanın içinde, kendilerini doğanın bir parçası olarak hissetmeleri de. Ki zaten bu yüzden olsa gerek tabletlerini gönüllü olarak bir kenara bırakıp, ormanın içinde, çayır çimende koşup oynuyorlar. Birkaç günlüğüne Sapanca'ya kaçınca neler yapabiliriz, derseniz. Sapanca Gölü çevresinde bir yürüyüş yapmak elzem. Yöreye özgü köy kahvaltısı da yapmanızı salık veririm. Tabii yaylalarında piknik yapmak da bir seçenek. İsteyen köy pazarına uğrayabilir. İsteyen göl kenarındaki kahvelerde soluklanabilir. Yok ben fotoğraf tutkunuyum derseniz Kırkpınar ve Maşukiye'ye gidilebilir. Hem Sapanca hem de Kırkpınar ve Maşukiye size çok güzel manzaralar sunuyor. Tabii Kırkpınar'a giderseniz Çerkez kültürüyle de hemhal olabilirsiniz. Ama yolunuzu Maşukiye düşürürseniz alabalık yemeden dönmeyin, derim. Ormanda gezintiye çıkmak da bir başka seçenek. Ama hazır şehirden kaçmışken, hayatın hızını ve alışkanlıklarını bir kenara bırakıp yavaş ritimli bol oksijenli, dinlenmeli ve elbet huzurlu birkaç gün geçirmeniz çok önemli. Çünkü tekrar şehre döneceksiniz.
Doğanın kalbine koşmak!
Sapanca son yıllarda doğa sporu düşkünü insanların odağında diye boşuna demedik. NG Sapanca'nın desteğiyle, Unlimited Academy'nin bu yıl ikincisini düzenlediği Ultra Sapanca Dağ Koşusu bunun bir göstergesi. Geçtiğimiz hafta yapılan koşuya yaklaşık 400 koşucu katıldı. Hem Sapanca'nın doğal ortamının korunması hem de havzadaki aşırı kaynak kullanımının, kirliliğin, ekosistem tahribatının önüne geçilmesine dikkat çekmek amacıyla düzenlenen koşuya katılanlar, tercihlerine göre ya 7 kilometre, ya 30 kilometre ya da 50 kilometre koştular. Ultra maraton koşulara spor tutkunu denilebilecek insanlar katılıyor. Tabii öyle bir güzergahta koşuyorlar ki, geçtikleri güzergahı normal şartlarda görmek zor. Onlar hem Sapanca'nın hem de doğanın tadına vara vara koşuyorlar.