Ardı ardına uyarı yapıyor meteoroloji... Kar ve fırtına söz konusu olan. İşi olmayanlar dışarı çıkmasın diyorlar hatta... Bir an durup hazırlamakta olduğum kabin boyu valizime bakıyorum. İçimi bir sıkıntı kaplıyor, sormayın... Uçuş iptal olur mu diye, geçiyor aklımdan. Uçuşumuz iptal olmuyor ve Antalya'ya doğru yola çıkıyoruz. Küçük bir arkadaş grubuyuz, istisnasız hepimiz gerginiz... Sakin bir yolculuğun ardından Antalya'ya iniyoruz. 1.5 saatlik bir yolculuğun ardından nihayet Finike'deyiz. Hava kararmış artık ama çevreye hakim olan huzuru hissediyoruz. Süt liman ortalık... Ülkece gerilimli günler yaşıyoruz. Bu anlamda İstanbul'dan uzaklaşmak hemen etkisini gösteriyor ruhumuzda... Yüzler gülmeye, espriler havada uçuşmaya başlıyor. Sabah buluşmak üzere ayrılıyorum gruptan, odaya çekiliyorum. Kendimi huzurlu bir uykunun içine bırakmışken, gece insanın tüylerini diken diken eden bir sesle uyanıyorum. Bana sorarsanız bir saldırı altındayız. Bir cesaret camdan dışarıya bakıyorum, ilk gördüğüm yere kadar eğilip sonra kalkan palmiye ağaçları... "Eyvah" diyorum, eyvah ki ne eyvah... Sabah uyanıp perdeleri açtığımda, ışıl ışıl bir günle karşılaşıyorum. Üstelik palmiyeler, rüzgarla olan mücadeleden galip çıkmış, dimdik ayaktalar... Meğer böyle olurmuş Akdeniz'in fırtınaları...
DALINDAN YEMEK
Ve grubumuz tabir uygunsa çil yavrusu gibi dağılıyor Finike sokaklarına. Eski Rum evleri, eski dükkanlar, mağazalar... Yıllara meydan okuyan fırınlar. Tabii mis gibi ekmek kokusu... Arada yağmur çiseliyor, biz İstanbullularda bir panik. Ve güneş açıyor. Gökkuşağının biri kayboluyor, diğeri çıkıyor. Finike halkı buna da alışkın. Ne şanslılar... Turunç ağaçlarının süslediği Finike sokaklarının altını üstüne getiriyor, gördüğümüz her şeyin tadına bakıyoruz. Turunç ağaçlarına dokunmuyoruz ama kumkuat ağacı görünce affetmiyoruz. Küçük turuncu meyveleri art arda mideye indiriyoruz... Kimse koparmayın demiyor. Meyveyi dalından yemenin, parasal karşılığı yok, değer biçilmez bir şey. Finike'nin en eski ailelerinden olan Akın Veziroğlu gülerek bizi yüreklendiriyor, daha çok yememiz için "Çiftçi bonkördür" diyerek.
GASTRONOMİK BİR DEĞER
KAYALAR RESTORAN
Finike'de hangi restoranın masasına oturursanız, büyük bir memnuniyetle kalkıyorsunuz. Kayalar Restoran, bölgenin iddialı mekanlarından. Ama gözünüzün önüne öyle şık şıkıdım bir yer gelmesin. Türk filmlerine layık, mütevazı. Dekorasyonu çarpıcı; sade masalar, duvarlarda asılı takvimlerden koparılmış fotoğraflar, çiçekler ve mekanın alameti farikası içinde balıklar yüzen küçük, eski bir havuz ve kallavi soba göze çarpıyor. Masalar dolup dolup boşalıyor. Güveçte karides, güveçte mantar, bıldırcın, saç kavurma... Hepsini sipariş edin.
NEŞELİ CAFE
Adı gibi neşeli bir sofra... Kahvaltısı meşhur. Çeşit çeşit reçeller. Karpuz, çitlembik, nar, turunç, mandalina, portakal... Ve daha niceleri. Bazlama, pişi, gözleme... Kahvaltının ardından öğle yemeğini atlayacaksınız.
ŞİŞÇİ SALİH
Sadece piyaz ve köfte! Piyaz Akdeniz usulü, tahinli. Nasıl tarif etsem bilmiyorum. Ama şunu gönül rahatlığıyla diyebilirim: Daha önce yediklerim, fasulye piyazı falan değilmiş. Şişçi Salih'in köftesi tam kıvamında. Sırrı ise köfte harcının karışımında. Peşine düşmeyin, onlar yapsın sizin yiyin. Ama fasulye piyazı, son dönemin tabiriyle olay. Tahinli, sirkeli bir sos hazırlanıyor, yumurta ile servis ediliyor. İstemezseniz yumurtasız da olur. Ama isteyin. Pişman olmazsınız.
ALTIN SOFRA RESTORAN
Mimari olarak çok özel bir mekan. Yüksek tavanlı, ahşap ağırlıklı bir yapı. Geleneksel mezelerin yanı sıra greyfurtlu, karidesli erişte gibi modern lezzetler de var. Masaya gelen her şey çok lezzetli ve tazeydi. Ambiyans güzeldi. Bahçede yakılan odun sobası ise en büyük sürprizdi.
Mavilerden mavi Gökliman
Finike yaklaşık 10 km'lik sahile sahip. Gökliman Plajı ise gerçekten görmeye değer. Mevsim denize girmek için uygun değil ama, manzara nedeniyle saatler geçirebilirsiniz burada.
LİMRYA ANTİK KENTİ
Toçak Dağı'nın eteklerindeki Limrya kenti M.Ö 5. yy'la kadar gidiyor. 1970'te kazılmaya başlanan antik kentte 400'ü aşkın kaya mezar bulunuyor. Ve çoğu mezar taşı Likya dilinde yazıldığı için ismen biliniyor.
LİMAN KENTİ
Turistik olarak hep Antalya'nın diğer ilçelerinin gölgesinde kalmış Finike. Aslına bakarsanız iyi ki öyle olmuş. Belki bu sayede ne doğa ne de mimari bozulmuş. Yatay gelişmiş. Bakir desek, yanlış olmaz. Fenikeliler tarafından kurulan Finike hep bir liman kenti dolayısıyla bir ticaret merkezi olmuş. Bugün Finike'nin bir marinası var. Bu nedenle önemli bir yat turizmi merkezi.