Dünyada artık 'festival kafası' olarak nitelendirdiğimiz bir kitle var. Gastronomi, müzik ya da çağdaş sanat gibi ilgilerini çeken festivallerde bir araya geliyorlar. Üstelik bu festivallere önem veriyor kılık kıyafetinden, biletlerine kadar pek çok ayrıntıyı aylar öncesinden ayarlıyorlar. Ülkemizdeki festivaller dünyadaki benzerleriyle kıyaslandığında birkaç sene öncesine kadar biraz geri kalıyordu. Ama artık epey iddialı olanlar, dünyaca ünlü isimleri getirenler ve yabancı turistlerin de radarına giren festivallerimiz oldu. Örneğin geçen hafta Kapadokya'da düzenlenen müzik, çağdaş sanat, gastronomi ve açıkhava etkinlikleri gibi farklı disiplinleri bir araya getiren Cappadox gibi. İlk kez ve açıkçası kafamda soru işaretleriyle gittim ben Cappadox'a. Beklediğimden çok daha fazlasını buldum ama. İşte birkaç izlenimim ve aklımda kalanlar...
YAĞMUR, ÇAMUR ETKİLEMEDİ
Yağmur, çamur, soğuk dinlemez festivalciler. Cappadox'ta da kaide bozulmadı. İşin en keyifli tarafı da minik katılımcılar oldu yine. Yağmura, soğuk havaya aldırmadan dans edip ya da babalarının omuzunda ritim tutup eğlendiler. Çok iddialı bir festival nesli yetişiyor anlayacağınız.
Kendine has festival hakikaten Cappadox. Önce Fransız soprano Emma Shapplin sahne aldı, ardından Mercan Dede, sonrasında ise Rhye. Rhye sahne almadan önce yağmur altında etkinlik alanına girmek için sırada bekleyen kuyruk ise metrelerce uzuyordu.
Peribacalarında mapping gösterisi muhteşem kabul ediyorum. Ama her şarkıda, her an mapping gösterisi yapmak biraz zorlama hal alabiliyor.
Müzik kadar gastronomi de ön plandaydı Cappadox'ta. Enfes manzaraya sahip Kale Konak'ta başarılı şef Ali Efe Varol'un yerel tedarik ürünleriyle hazırladığı menüyü, gastronomi uzmanı Oğul Türkkan'ın anlatımı eşliğinde deneyimledik örneğin. Bu yemekten aklımda yeşil zeytin topları ve pastırmalı Kapadokya burger kaldı diyebilirim.
Bu yıl 'dünyadan çıkış yolunu bulma mottosuyla' gerçekleşen festival kapsamında farklı etkinliklere de ev sahipliği yaptı. Bir Kapadokya klasiği olan çömlek yapımı ve boyama da bunlar arasındaydı.
Bir de alana dönüş öncesi uğradığımız yöresel restoran Dibek'teki lezzetleri unutamadım. Özellikle de mantı ve saç kavurmaya bayıldım.
Seneye bir daha gider miyim Cappadox'a? Kesinlikle evet. Ama hava durumunu iyice kontrol edip, ona göre kalın montlarımı ve botlarımı da alarak...
SIRA GELDİ KARNIMIZI DOYURMAYA
"Kapadokya'da ne yenir?" diye sorsam birçok kişi testi kebabı ve kabak çekirdeği yanıtını verir. Ama Kapadokya gastronomisi kabak çiçeği ve testi kebabından çok daha fazlasını hak ediyor.
2 bin yıllık eski bir manastır olan Argos Oteli'nin içindeki Bezirhane Restaurant'ın yemekleri kadar atmosferi de etkileyici
Mustafapaşa'daki Cavit Otel, muhacir bir aileye ait. Burası özellikle kahvaltı için tercih edebileceğiniz bir adres. Boşnak börekleri, katmeri, çömlek peyniri enfes.
Ben Cappadocia Cave Resort'te (CCR) kaldım. Restoranın yemekleri mutlaka tadılmalı. Kabakçiçeği, patlıcan salatası, sarması, hepsi başarılı. Testi kebabı, kaburga gibi et yemekleri de lezzetli.
Mağara restoranda yemek yemeye ne dersiniz? O halde istikamet Uranos Sarıkaya Restaurant. Testi kebabını tavsiye edeceğim.
Uğramanız gereken bir diğer lezzetli adres ise Büyük Adana Kebapçısı. Adana'nın ünlü Tarihi Kazancılar Kebapçısı'nda uzun yıllar usta olarak çalışan Vedat Saygılı'nın açtığı dükkanın malzemeleri Adana'dan geliyor.
KAPADOKYA'YA KADAR GELMİŞKEN...
Festival bahane Kapadokya şahane diyoruz ve yolu bu muhteşem coğrafyadan geçenler için önerileri sıralıyoruz....
Göreme Açıkhava Müzesi'ni hiç görmediyseniz, birkaç saati buraya ayırmalısınız. Hıristiyanlığın ilk dönemine ait farklı kiliseleri gezerken, ekstra ücret verip girilen Karanlık Kilise'yi de unutmayın.
UNESCO tarafından dünya mirası listesine alınan Zelve, Paşabağları'ndan dümdüz devam ettiğinizde karşınıza çıkan eski bir köy. Burada şeklen çok değişik peribacaları olduğundan etkileyici. Ayrıca ikonaklast dönemden kalma kilise ve manastırlar bulunuyor.