Datça'daki ilk 'çıplaklar oteli', ilk günden hesapta olmayan aksiliklerle karşılaştı. Önce otelin tek kadın çalışanı olan zeytinyağlı yemekler sorumlusu Zülbiye kız aile tazyiki altında kalıp işi bıraktı ve kaçtı. Ardından "İstemezük" şeklindeki 'mahalle baskısı' hem kaymakamlığı hem belediyeyi harekete geçirdi. Açılıştan 1 gün önce otel damında ince ölçüm yapan belediye ekipleri üst balkonda 20 santim fazlalık buldu ve ruhsat vermedi. 3 saatlik sıkı bir çalışmayla balkon tavanları kiremit kaplanarak uygun hale getirildi.
PRATİK ZEKÂ...
Bu defa kaymakamlık 'arıza çıkardı'. Kaymakam Bey, "Şikâyet olursa kapatırım, sağdan soldan olumsuz sesler yükseliyor, havuz kenarında da soyunuk gezseler ilerlerden görükür, uygun değildir" dedi. Turizm operatörü ve çıplaklar kampı mucidi Ahmet Koşar pratik zekâsını çalıştırdı. Nudistleri bir minibüse doldurup, işletme sahibinin özel malikânesinin bulunduğu sakin koya götürüp "Haydi ne isterseniz yapın" dedi. Ohhh beklediğime değdi valla!..
BELEDİYE ENGELİ
Haberin gerçeğini tüm 'çıplaklığıyla' toparlamak isterken 4 gün 4 gecem Marmaris-Fethiye- Muğla- Milas ve Datça labirentlerinde geçti ama muradıma erdim sonunda. Türkiye'nin ilk resmi 'çıplaklar kampına' girip fotoğraflamayı başaran yegane gazeteci oldum, kendimle ne kadar övünsem azdır. İşin cıbıllar foto galerisi kısmına gelmeden önce mini skandal bölümüyle başlayayım. Daha aylar önceden yazışmaları tamamlanan, evrakları, izinleri kotarılan Çıplaklar Kampı, açılışa son sayılırken belediye ve kaymakamlık engeline takıldı. Belediye Başkanı gelen eleştirilere dayanamayarak önceden "he" dediği tesise son gün, ölçüm ekipleri yolladı. Ellerinde terzi mezuralarıyla her bir yana dağılan ekipten bir kişi bağırdı sonunda: "Evreka evreka (Buldum buldum). Burada üst balkonlar 20 santim dışarlak olmuş." Bunun üzerine hemen zabıtlar tutuldu ve ruhsat donduruldu. Öte yandan kaymakamlıktan da ağır bir uyarı geldi. Dediler ki: "Her ne kadar burası özel bir mülk ise de etrafta gezmeye çıkan, balık tutan, tesadüf geçenlerin gözü 'bazı şeylere' takılabilir. Hele de şikayet gelirse gereğini yapar kapatırım tesisi."
"KIBRIS'A GİDERİM"
Hayatının son 2 yılını bu işe adayan turizmci Ahmet Koşar ise bunları duyunca çılgına döndü. Cevaben konuştu: "Bütün turistleri tekneye atar, Kıbrıs'ta 'bize gel' diye yalvaran 2 otele götürürüm. Avrupa basını da bunu konu eder, memleket imajı berbat olur." O sırada rezervasyonu çoktan yaptırmış olan ilk kafile gelmişti bile. Tam esbaplarından arınıp "hodooo" diyerekten havuza atlayacaklardı ki durduruldular. Ahmet Koşar onlara jest yapacağını belirtti ve hepsini bir minibüse atıp 6 kilometrelik bir yola çıkardı. Gidilen yeni yer işletme sahibi Özkan Bey'in özel malikanesinin bulunduğu bir kuytu koydu. Karadan tek girişi zaten kontrol altında, denizde kayalıklar dolayısıyla ulaşımı mümkünsüz bir yerdi burası. Personel olarak çalışan civar köyden gelmiş 2 genç çift vardı orada. Önceleri biraz utanıp sıkıldılar ama sonra "Bize ne yahu. Ekmeğimize bakalım" diyerek normale döndüler.
SEKÜRÜ ADEM
Hem duvar ustası, hem dam aktarı, hem aşçı, bulaşıkçı, kat hizmetlisi, şoför, balıkçı olarak görev yapan Adem ise bu kez özel üniformalarını giymiş ve arkadaşlarının "Hayırlı olsun Sekürü Adem" takılmaları arasında güvenlik işine koyulmuştu. Elinde kalınca bir meşe odunu ile sahilde göz açtırmayan 'Sekürü Adem' asayişi berkemal görünce bu defa servis elemanı olarak biraz, erik, çilek dağıtımı yaptı kumsaldakilere. "Esas meseleye gel de çıplak misafirlerin durumu nedir anlat" diyorsanız hemen belirteyim: Deniz-güneş-kum ve anadan üryan bir özgürlük ortamı. Ye iç yat, elini kolunu ve dahi başka birtakım yerlerini sallaya sallaya gez dolan. E daha ne olsun, bundan iyisi Şam'da kayısı... He he heee.
