Gencecik bir anne, 'dört yapraklı yoncam' dediği 4 küçük evladıyla beraber ölüverdi... O zaman "ölüm adın kalleş olsun" denmez de ne denir? Ölmüşler... Peki sebep neymiş? Doğalgazmış. Zaten başka doğal sayılacak hiçbir şey yok ki bu kırık dökük macerada. Bir mühim insan yiter, biz bu sayfalarda 'bir hayat bir ölüm' diye güzellemeler yazarız onların ardından. Lakin bu kez sıradan insancıkların elemli sonunu, '1 hayat 5 ölüm' diyen katmer hüzünlü bir başlıkla sunuyoruz size. Onlarca saattir her nevi medya organından görüp, duyup öğrendiniz elbet detayları. Ama dile gelmemiş, göze değmemiş nasıl yakıcı ayrıntılarla dolu o 5 ölünün kısa yaşamları. İşte onları da ben anlatacağım size.
ANA GİBİ YAR...
Anadan başlayalım önce. Zonguldak Bartın'da gelin olup, İstanbul'a göç etmiş bir genç kadındı Hamide Özyapı. Daha yolun yarısına bile varamadan, 34 yaşında sinsi, kalleş bir ölümün kurbanı oluverdi. Bakın; size pek çok yakını ve komşusunun, 'Öldüler kurtuldular sefillik ve rezillikten' dediğini söylesem şaşarsınız değil mi? Ben de şaştım ve sordum sebebini. Ağız birliğinden dökülen sözcükler şöyle: "Çocuklarının babası, Şişli'de bir lokantada çalışıyor. Oralarda genç bir kadına kaptırmış gönlünü. Uzun süredir onunla dost hayatı yaşıyor. Kadın vasıfsız işçi olarak mahallenin merdiven altı kot gömlek dikim atölyelerinde çalışıyordu üç otuz paraya. Ayda aldığı 700 lirayla ne olurdu ki? Karnelerinde hep takdir getiren büyük kızı Gülay'ı (16) ağlata ağlata aldılar okulundan. Anasıyla o da ayda 350 liraya kot dikti, gömlek ütüledi. Avukat olmak hayali vardı ama kader el vermedi yavrucağa. Onun bir küçüğü 13 yaşındaki Filiz, 3 gün önce okulundan teşekkür getirdi, onun gönlünde de çocuk doktoru olmak yatıyordu. Bakkaldan 2 şişe gazoz, 1 kutu bisküvi alarak kutladılar bu karneyi.
TAŞINACAKLARMIŞ
Kamil'le Yusuf 9-11 yaşında 2 küçük yavrucak. Ana ve ablalar bütün gün işte okulda. Baba desen kırk yılda bir uğrar eve. Her Allah'ın günü sokakta düşer kalkardı bu 2 çocuk. Düğün arabalarının peşinden koşar, yolunu keser harçlık çıkartıp analarına verirlerdi. Bin defa kavga ettiklerine bütün mahalle şahit oldu karı kocanın. 3 aydır 350 lira olan ev kirasını aksatmışlardı. Ev sahibi de ne yapsın, geçimi bu kiralardan. 'Çıkın' dedi sonunda. Bir gece daha kalabilselerdi kurtulacaklardı. Çünkü eşyalarını toplamışlar, ertesi gün bu evden ayrılıp, karşı apartmandaki giriş katına taşınmaya hazırlanmışlardı. Biz bir kaç defa nasihat ettik kocası Hüseyin'e. Dinlemedi. Evini yuvasını bu kadar boş bırakırsa sonunda elbet tatsızlıklar olacağına inandıramadık onu." Bu sinsi ölümün en küçük kurbanları olan Salih ve Kamil'in en yakın arkadaşları Mustafa adlı çocuk da geldi yanıma ağlayarak: "Savaş amca ben çok üzgünüm. En sevdiğim 2 arkadaşımı, hatta kardeşlerimi kaybettim. Dünden beri ağlıyorum. Biz üçümüz sözleşmiştik. Okuyup üniversiteye gidecektik. Üçümüz de polis olacaktık ileride. Hem suçluları yakalayacaktık, hem de annelerimize, kardeşlerimize rahat bir hayat yaşatacaktık. Şimdi ben tek başıma kaldım."