Fakir bir ailenin çocuğu olarak Çanakkale'de dünyaya geldi Mustafa Aksoy... 1957'de ailesiyle İstanbul'da Küçükçekmece'ye yerleşince de, denizden kopmadı. Çocukluğu denizin yanı başında geçen Aksoy ilk hayalini daha o yıllarda gerçekleştirip ağabeyiyle birlikte küçücük bir sandal almayı başardı. Sabahtan akşama dek kürek çekip balık tutan Aksoy, 12 yaşında evi geçindirebilmek için çalışmaya başladı ama aklı da gönlü de hep denizde kaldı. Sıfırdan başladığı meslek hayatında dev bir holding sahibi oldu. Capitol Alışveriş Merkezi, Richmond Oteller zinciri ve oğlunun kurduğu Sahibinden.com internet sitesinin sahibi olan Aksoy, kendi tarifiyle nefes alacak zamanı bulamadan çalışıyordu.
EŞİ ÖNCE ŞAKA YAPIYOR ZANNETTİ
Bir sabah yatağından kalktı, işe gitmek için hazırlandı. Ancak oda kapısından adımını atarken durdu. Eşine seslendi: "Ben işi bırakıyorum..." Odaya geri dönüp üstünü değiştirdi ve ev kıyafetleriyle kahvaltıya indi. Başta dalga geçtiğini düşünen eşi de bu ani karara şaşırmıştı. İşte o gün emekli olmaya karar verdi Aksoy. Hemen otelleri kızına, diğer işlerin yönetimini ise iki oğluna bıraktı. "Aklımda tek bir şey vardı o da denize gitmek. Pirimiz, ağabeyimiz Sadun Boro'nun kitapları ve onun dünya seyahati hikâyeleri ile büyümüştüm ve bu büyük üstatla tanışınca yeni hedefim belli oldu; dünya seyahati" diyen Aksoy, önce hayalindeki tekneyi aramaya başladı. Gönlünde güzel bir katamaran yatıyordu. Seçim yapmak için her hafta, bir haftalık katamaran kiraladı ve içlerinde nasıl yaşayacağını test etti. En sonunda Londra fuarında fotoğrafını gördüğü bir tekneden etkilendi. Önce yeni bir tekne için 1 yıl beklemesi gerektiği söylendi. Ancak bir hafta sonra sipariş edilen tekneyi sahibinin almadığı, dilerse alabileceği söylenince Güney Afrika'nın yolunu tuttu. Teknesinin adını çocuklarının isimleri olan Belgin, Taner ve Mert'in ilk heceleri olan BETAME koydu. Ve 22 Nisan 2008'de dünya turuna start verdi.
ARIZA İÇİN GİRDİ, 6 AY KALDI
"Okyanus'ta bir Türk kızı isimli kitabın yazarı Hülya Leigh bana el verdi ve sağ olsun birlikte yola koyulduk" diyen Aksoy'un hedefi, Rio de Jenerio idi. Fakat su yapıcı, jeneratör ve en son da oto pilotun bozulmasının ardından rotayı Namibya'ya çevirdi. Yolda 2.5 gün dalgalarla boğuştu. Birkaç hafta için uğradığı Namibya'da 6 ay kalan Aksoy, sonra Rio de Janeiro'ya doğru yola çıktı. Ancak bu kez de uğramayı planladığı noktada salgın hastalık olduğunu öğrenince, Salvador'a gitmeye karar verdi. "Önce Atlas Okyanusu'nun ortasındaki St. Helena Adası'na uğradım, bir hafta kalıp Salvador'a yola çıktım. Okyanusta 10-12 metrelik dalgalarla boğuştuktan sonra 20 Ağustos'ta Salvador'a ulaştım. Sonraki 17 ay boyunca Brezilya civarında kaldım" diyen Mustafa Aksoy, "Arada Türkiye'ye dönüp ailemle buluştum" diyor. 2010'da Karayipler'e gitmek üzere yeniden yola çıkan Mustafa Aksoy, yolda Fransız Guyanası, Surinam gibi pek çok durakta birkaç hafta konakladı. Hülya Leigh'i Namibya'da uğurlayan Aksoy'a, yolculuğu boyunca pek çok denizci de eşlik etmiş. Bunlardan biri de Halil Adalı'ydı. " Onu çok kısa bir süre içinde kanserden kaybetmek beni perişan etti. Türkiye'ye gelip en iyi doktorlarla tedavisi için uğraştık ama nafile" diyen Aksoy, yol arkadaşını asla unutamadığını anlatıyor.
BALİNALAR VE DEV DALGALAR...
Aksoy'un unutulmaz anılarından biri ise bir bölümünde usta denizci Sadun Boro'nun da dahil olduğu Amazon gezisi: "25 gün boyunca Amazon'un içlerine kadar, pek çok denizcinin girmediği yerlere ilerledik. İnsan yiyen piranha tutup, çilingir soframızı kurduk. Rakımızın eşliğinde mehtaba karşı şarkılar söyleyip, ziyafet çektik." Ufak tefek tatsızlıklar dışında yolculuğunun çok keyifli geçtiğini anlatan Mustafa Bey, "Tek zorluk, günlerce süren ve bizi gerçekten döven fırtınalardı. Balinalar bizi saatlerce takip ediyordu. Çoğu zaman çok yakınımıza geldiler. Bir an kuyruk darbesiyle alabora olacağımızı ya da üstümüzden atlayarak, bizi batıracaklarını düşündük. Motoru açıp korkutmaya çalışmak bile yetmedi. Vazgeçtiklerinde ise derin bir nefes aldık" diye anlatıyor yaşadığı maceraları.
EN BÜYÜK TEŞEKKÜR ÇOCUKLARA
"Ağabeyimi kaybedince, iyice yaşlanan annemi bir korku sardı. Benim çok uzaklara gitmeme razı olmuyor" diyen Aksoy bir sürede daha Türkiye'de dinlendikten sonra turunu kaldığı yerden tamamlamaya kararlı. Ailesi ise bu sevdasına artık alışmış. "Bana destek olduğu için eşime hep teşekkür ediyorum ancak en büyük teşekkür çocuklarıma" diyen Mustafa Aksoy şöyle diyor: "Eğer onlar olmasaydı işleri bırakmaya cesaret edemezdim. Onlar çok iyi yetişip, yükün tamamını üstümden alacak kadar ustalaştılar. Bu dünya turu bir anlamda da onların eseri."
HER ŞEYİ BİR KENARA İTİP 'VİRA BİSMİLLAH' DEDİLER
Masmavi
dingin bir deniz, sadece rüzgârın sesi. Güneş gözlerinizin önünde tüm ihtişamıyla doğuyor ve batıyor. Zamanla bağınız da sadece bununla sınırlı. Çünkü geçen dakikaların hiçbir önemi yok. Ne kaçırılacak bir toplantı, ne de yetiştirilecek bir iş. Öyle ki; fırtınanın dinip yeniden yola çıkmaya hazır olmak için bazen aylarca beklemek gerekebiliyor. Önemi yok. Çünkü kaplumbağanın evini sırtında taşıması misali zaten hep yuvanızdasınız. Tüm limanlar sizin eviniz. İşte böyle bir hayat yaşamayı tercih etti onlar. Hepsi kargaşanın, stresin, yoğunluğun tam göbeğinde, hayatın sert çarkları içinde yaşamlarını öğütüyorlardı. Hepsi önemli mevkilerde, büyük şirketlerin, yatırımların başında sabahın erken saatlerinden gece yarılarına kadar çalışıyorlardı. Ancak bir an geldi ve denizin sesini dinlediler. Her şeyi bir kenara itip "vira bismillah" dediler. Lüks evlerini bırakıp, emektar teknelerini yuva bellediler ve devr-i alem için yola koyuldular. Şimdi hemen hepsinin dilinde tek bir söz var: "Her sabah tanrıya bu hayatı yaşayabildiğimiz için şükrediyoruz." Kimi dünya seyahatinde kaza geçirmiş, kimi de dev dalgalarla boğuşmuş balinalardan ya da korsanlardan kaçmış ama asla vazgeçmemiş. Bir çift t-shirtle yazı geçirmişler. İşte eski iş adamları, yeni denizcilerin imrendiren ve hatta küçük dersler çıkartılması gereken renkli öyküleri...