Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Açılımın ritmi: İki adım ileri bir adım geri

Genelkurmay Başkanı Org. İlker Başbuğ'un Zafer Haftası münasebetiyle yayınladığı mesaj tartışmalara yol açtı. Farklı odaklar açıklamayı kendi açılarından okudular. Özetle:
AKP: "GK Başkanı, açılıma karşı bir şey söylemiyor. Açılımı destekliyor ve kendi açısından sınırlarını çiziyor."
CHP: "GK Başkanı önemli vurgulamalar yapmış; keşke bunlar geçen MGK bildirisinde de yer alsaydı."
MHP: "Bu açıklamayla birlikte açılım bitmiştir."
DTP: "GK Başkanının açıklamasını, MGK bildirisi ile birlikte okuduğumuzda, açılım denilen şeyin resmi söylemin allanıp pullanmasından ibaret olduğunu görüyoruz."

***

Yorumlara baktığımızda, MHP ile DTP'nin Başbuğ'un mesajını 'aynı tarzda' algıladıklarını görüyoruz. Fark şurada: Birinin 'ak' dediğine, öteki 'kara' diyor. Neticede iki kesim de 'açılım fos çıktı' görüşünde.
CHP ise mesajdaki kırmızı çizgileri (devletin/ülkenin/milletin bölünmez bütünlüğü, Türkçenin tek resmi dil olması, vb.) önemsemiş ki Deniz Baykal da bunları vurgulamıştı.
AKP'nin ise mesajı söylenenler açısından değil, söylenmeyenler açısından yorumluyor: Gerçekten de GK Başkanı, 'açılım kapanmıştır' demedi.
***

Bu noktadan devam edelim:
Evet, Başbuğ "açılım kapanmıştır" demedi ama sürece kışlanın dar penceresinden baktığını gösterdi.
Örneğin, "TSK... Her konuyu tartışabilme özgürlüğünün, devletin varlığını riske sokacak, ülkeyi kutuplaşmaya, ayrışmaya ve çatışma ortamına sokacak konuları içermemesi gerektiğine inanır" sözü, anakronizmin ta kendisi.
1990'ın karanlık yıllarından kalma bir laf bu: "Onu konuşma, bunu tartışma, höt, zöt..."
Has devletçi (emekli) büyükelçilerin dahi, "Ayrılma da dahil, her şeyin açık açık konuşulması gerek" dediği bir dönemde, böyle bir lafa ne gerek var?
***

Bir de şu söz: "TSK... Terör örgütü ve destekleyicileriyle ilişki kurulmasına yol açabilecek hiçbir faaliyet içinde bulunamaz."
Biliyorsunuz Askeriye; DTP'yi, PKK'nın uzantısı olarak gördüğü için tavır koyuyor.
Peki, sonra ne oluyor? Hiç!
DTP, Meclis'in tüm faaliyetlerine katılıyor, çıkan her kanunda (olumlu ya da olumsuz) onun da payı var.
Not: Geçerken belirteyim. Abdullah Öcalan ile çeşitli biçim ve düzeylerde görüşülmediğine beni kimse inandıramaz!
***

'Yine mi...' dedirten bir başka söz de şöyle: "TSK... bölücü terör örgütüne karşı bugüne kadar dünyada eşine hiç rastlanmayan bir başarı ve özveriyle yürüttüğü mücadeleye bundan sonra da artan bir kararlılıkla devam edecektir."
'Özveri' kelimesine diyeceğim yok. Başbuğ kendisi söylüyor, TSK bugüne dek 5003 şehit vermiş.
'Başarı' kelimesi ise eğreti duruyor. Çeyrek asırdır sürdürülen politikanın yanlışlığı apaçık ortada değil mi?
Lideri 10 yıl önce yakalanmış örgütün, şiddet kapasitesi "tahammül edilebilir seviyeye" indirilebildi mi? (Dağlıca? Aktütün?)
Hayır! O halde hangi başarı?
***

Velhasıl, Ergenekon Davası'nda olduğu gibi, Açılım sürecinde de Org. Başbuğ'un "bir o yana, bir bu yana meyleden", "iki adım ileri, bir adım geri" yaklaşımı sürüyor.
Ama bu durum hoş görülmeli: Çünkü bir yönetici için en zoru; kendi kamuoyunun baskısıdır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA