Türkiye'nin en iyi haber sitesi
EMRE AKÖZ

Seçmenin nabzı nasıl yoklanır?

Bazı gazetelerde il-il seçim tahminleri yapılıyor. Önce iller köşe yazarları ve muhabirler arasında paylaşılıyor. O ile giden arkadaş da, "İzlenimlerime göre milletvekili dağılımı şöyle olacak" diye yazıyor.
Bu tip haberleri görünce hem çok gülüyorum. Hem de harcanan emeğe ve paraya üzülüyorum. Sebebini anlatmadan önce bir anı:
Yıl: 2004. Yerel Seçimler yaklaşıyor. Bizim gazete de böyle bir organizasyon yaptı. Benden de Urfa'ya gitmem istendi.
"Gitmem" dedim. Şaşırdı tabii arkadaşlar. Sebebini sordular. "İstanbul'dan kalkıp hiç bilmediğim bir kente gidip de sadece iki gün içinde neyi anlayacağım? Herkes aynı şeyi söyleyecek: 'Bizim parti kazanır.' İşte bu yüzden ben gitmek istemiyorum."
İkna etmeye çalıştılar. Olmadım tabii... Asıl onların bu sevdadan vazgeçmeleri gerekiyordu.
Seçmenin nasıl oy kullanacağını bilmek o kadar kolay olsaydı... Miting düzenlemeye, bayraklar asmaya, minibüs dolaştırmaya, şarkı-türkü çalarak dikkat çekmeye, gerçekçi veya hayali vaatlerde bulunmaya gerek kalmazdı ki...
Tahmin yürütmenin en geçerli yolu anket yapmaktır. Eğer örneklem doğruysa... Yani ilin nüfus yapısı doğru dürüst temsil edilmişse... Sonuçlar genellikle seçimdekine uygun çıkar.

Anketler de eskiyor

Ancak artık anketlere güven azaldı. Hayır, asıl sorun seçmeni kandırmaya çalışan sahtekar şirketler ve yalancı partiler değil. O ayrı bir konu...
Önce İsrail seçimlerinde... Geçenlerde de Britanya seçimlerinde bütün anket şirketleri duvara tosladı.
Saygın anket firmaları, sonuçları azçok bilirdi eskiden. Ancak bu iki ülkede büyük bir yanılgı payı ortaya çıktı.
Şimdi konuyla ilgili herkes şu sorunun cevabını bulmaya çalışıyor: "Seçmenler anketçilere yalan söylemeye mi başladı... Yoksa kullanılan anket teknikleri, seçmendeki değişimi yakalayamıyor mu?"
Binlerce kişiyle görüşen araştırmacıların bile yanılabildiği bir durumdan söz ediyoruz... Bir gazeteci koca ilde hangi nabzı tutabilir ki?
Bunun en eğlenceli örneğine 2007 Genel Seçimlerinden sonra şahit olmuştum. Bir akşam Bahçeşehir Üniversitesi'nin Beşiktaş yerleşkesinin büyük terasında seçim sonuçlarını televizyona yorumluyoruz...
Birkaç ili dolaşmış olan CHP'li bir arkadaş, saçını başını yolacak durumdaydı.

Barajın cilvesi

Hem kameralar karşısında, hem de sohbet esnasında birkaç kere aynı şeyi söyledi:
"Olacak iş değil... Nasıl olur da her iki kişiden biri AK Parti'ye oy verir? Benim gittiğim yerlerde kesinlikle böyle hava yoktu. AK Parti'nin kazanacağı biliniyordu ama bu kadar farkla değil..."
Seçimlerde önemli rol oynayan bambaşka faktörler de var. İşte bir tanesi: Siyasi gerilim yükseldiğinde... Seçmenler arasında kutuplaşma oluştuğunda... Seçime katılım oranının arttığını görüyoruz.
Bu bağlantının 7 Haziran seçimiyle ilişkisi var mı? Var! Eğer katılım artarsa, HDP'nin alması gereken oy sayısı da yükseliyor.
Yani AK Parti'nin oyu bir miktar düşse de... CHP'nin ve MHP'nin oyu bir miktar yükselse de... Katılımın yüksekliği HDP'yi baraj altında bırakabilir. Bu da öncelikle AK Parti'ye yarar.
Bu durumda "seçmenin nabzı" haberlerine güvenmek mümkün mü? Bence değil...

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA