Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ENGİN ARDIÇ

Kafayı mı yediniz hemşerim?

Televizyon dizisi ne demek?
Önce, "kötü oyunculuk" demek...
Bu nedenle de, bir tiyatro oyuncuları dünyası var, bir sinema oyuncuları dünyası, bir de dizi oyuncuları dünyası. Bu üç dünya zaman zaman kesişebiliyor ama genelde birbirinden ayrı.
Böylece, "oynayamayan gençlerin" yarattığı bir "sözde doğal oyunculuk" ortaya çıktı ve örneğin "peltek e sesiyle, yani günümüzün Nişantaşı ağzıyla konuşan on altıncı yüzyıl güzellerini" izler olduk...
Sonra, kötü dekor, kötü ışık, derme çatma kostüm, sıradan yönetim demek. Çünkü düşük bütçe demek.
Tarihte geçen diziler kostüm ve dekor sorununun dışına çıkabiliyorlar. Ama birçok "dönem dizisinde" uydur kaydır kostüm fena halde sırıtıyor. Bir fötr şapkayla, arkadan da Beyoğlu tramvayı geçince, oldu sanıyorlar bu işi.
Dizileri, haftanın her belli akşamının belli saatinde televizyon karşısına geçebilecek, yani hep evinde oturan orta halli vatandaş seyreder, bunun da daha ziyade dişisi... Bu vatandaş, sinema kültüründen, sinema beğenisinden genellikle yoksundur. "Boş zamanlarında kitap okumayı" falan hiç saymıyorum çünkü abes olacaktır.
Ve de Türkiye herşeyin suyunu çıkarmaya fena halde eğilimli olduğundan, elli dakikalık bölüm seyredeyim derken iki buçuk saat reklam seyreder. Bölüm reklam kuşağıyla sürekli kesilmek ve tadı kaçmak üzere...
Kaydedip sonradan izlemek imkânı tabii ki vardır ama hedef kitleden olan orta halli hanımın evinde genellikle Digitürk ya da video kayıt aracı yoktur.
Bu dizilerin çoğu "tutmaz" ve birkaç haftada yayından kalkar. Her mevsim en çok bir ya da iki dizi ilgi uyandırır.
Fakat en kabadayısı bile, kalktıktan üç ay sonra hatırlanmaz, unutulur.
Bu sektör bir tüketim pompasıdır, esas olarak kanalın reklam toplaması üzerine kuruludur, elbette kendi zenginlerini ve kendi yıldızlarını da yaratmıştır. Mesele bundan ibarettir.
Durum böyleyken, isteyen seyreder, istemeyen de seyretmez tabii dizileri...
Ama bir ülkenin bütün basını, kafayı yemiş gibi, günlerce, haftalarca bir diziyi tartışmaz.
Ama bu ülkede, başbakan "su için" dese, "içmeyin, dihidroksid çok tehlikelidir, boğulursunuz" yazacak yeminli başbakan düşmanları vardır.
Başbakan şu diziyi beğenmiş, bu diziyi beğenmemiş...
Bana ne yahu?
Ben de "Muhteşem Yüzyıl"ı beğenmiyorum, onun için de izlemiyorum. "Tudors" dizisinden apartma, sıradan bir kordela. Bir de "Borgias" var ama Hıristiyan dünyasının oturup haftalarca bunu tartıştığını hiç duymadım.
"Friends" dizisini beğenmiştim, izlemiştim. "Yalan Dünya"yı ilk mevsim izledim, ikinci mevsim sıkıldım, bıraktım. Orada iyi oyunculuk var ama Gülse Hanım karakterleri geliştiremediği için, daha doğrusu tipler birer "situation comedy" ürünü olup gelişmeye yatkın olmadıklarından, oyuncular da şiştiler kalılar.
Eee, ne olmuş yani? Kimse kimsenin keyfinin kâhyası değildir.
Kanuni Süleyman'ın aşk hayatını savunmak hele bir muhalefet biçimi hiç değildir.
Bunların bize "döviz kazandırması" da benim değil, Hazine'den sorumlu bakanın tasası olsa gerek...
Utanmasanız rahmetli Meral'i de Nobel'e aday gösterecek kadar saçmaladınız.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA