Türkiye'nin en iyi haber sitesi
SAVAŞ AY

Ben neymişim be abi!..

Kamu oyunda Bahçeşehir cinayeti olarak tanımlanan olayın ilk duruşmasında Zehra Selin Işkın adlı genç kızın söyledikleri habercilik tarzımı yadırgayıp, medyatik idam sehpası kuranlara müjde niteliğinde. Zehra kız yaklaşık olarak demiş ki; "Gökhan Cebi adlı kişi Mustafa Baran'a 'güvenliğinizi sağlıyoruz, sizi teslim edeceğiz' dedi. Sonra da bizi alıp bir restorana götürdü. Oraya vardığımızda karşımda Mustafa Baran'ın bütün ailesi ile Savaş Ay vardı. Ortalıkta sivil de olsa polis veya jandarma da vardı. Savaş Ay ile zorla röportaj yaptırdılar. Söyledikleri gibi konuştum. Savaş Ay bana 'Bak bu çocuğun başını yakmışsın. Bu çocuğu beklemezsen, bundan sonra senin peşine ben düşerim' dedi. İstediği gibi röportaj verdim. Çekim de yaptı. Çekim bittikten sonra, sivil polisler geldi, aldı. Gökhan Çebi, Mustafa'ya Savaş Ay ile röportaj yapılırsa, 4050 milyar lira para vereceğini söylediğini duydum"

'Ne
olur kızımı bulun!'
Bu türden saçmalamalar ya da iftiralarla 32 yıllık meslek hayatımda çok kez karşılaştığım için fazla şaşırmadım. Sadece üzüldüm ve kırıldım. Bir genç kızın şöyle ya da böyle kanlı bir olayın içinde olması. Ardından günler süren bir esaretin pençesinde kaçak göçek yaşaması elbette ağır, travmatik bir süreç. Aradan günler geçip kendini bir nebze olsun topladığında kendisine akıl verenlerle bir araya gelip hem hukuki hem de vicdani olarak aklanmak istemesi de anlaşılabilecek bir davranış biçimi. Ama kendini temize çıkarmak isterken yalan yanlış beyanlar, iftiralar, uydurmalarla konuşması da sessiz kalınacak bir durum değil elbette.

Bilen
tanıyan
Bu açıklamalarını okuyunca ilk işim, vefat eden gencin ve Zehra kızın avukatlarını aramak oldu. Kendilerine dilim döndüğünce anlattım; "yaptığım bütün görüşmelerin kamera ve teyp kayıtları mevcut. Teslim olmalarından birkaç gün önce canlı yayınıma katılan anne babası ağlayarak benden yardım istemiş, kızlarının bir an önce özgürlüğüne kavuşması için çaba göstermemi rica etmişti. Ben de canlı yayında herkese seslenip; "Bilenler, tanıyanlar varsa en yakın emniyet birimine haber versin. Şu anda bir yerlerde gizlenen gençler de beni duyuyorlarsa, onlara da tavsiyem teslim olmaları. Kanundan, adaletten kaçılmaz. En yakın jandarma karakoluna, polis birimine gidin teslim olun" şeklindeydi.

'Devletle
pazarlık olmaz'
Bu çağrımı duyan Mustafa Baran'ın avukatı Ömer Bey bana ulaşmaya çalışmış. Çok sevdiğim ve değer verdiğim bir gazeteciyönetmen ağabeyimle ortak dostları olan bir işadamını aramış. Sonra da bahsettiğim yönetmen ağabeyimize rica etmişler. "Sadece görüşmemizi sağla bizi ciddiye alsın. Meseleyi biz anlatacağız" demişler. Kıramadım, buluşup konuştum. Avukat bey dedi ki; "Ben müvekkilimi teslim edeceğim ama vurulan gencin ailesinin kalabalık olduğu. Mustafa'nın başına 50 milyar ödül konduğu yolunda duyumlarımız var. Acaba tanıdığınız bir polis müdürüne rica edip güvence içinde teslim olmalarını sağlayabilir misiniz?"
O dakikadan başlayarak avukata telkin ettim ki; "Devletle pazarlık olmaz. Bu devletin polisine jandarmasına teslim olmaları halinde güvenlikleri zaten sağlamda demektir." Avukat bey bu konuda ısrarcı olunca İstanbul Emniyet Müdürü Celalettin Cerrah'ı aradım. Hemen hemen aynı cümleyi kurdu o da. "Pazarlık etmeyiz. Gelip teslim olsunlar. Zaten bir kaç gün içinde nasıl olsa ele geçireceğiz."

Sıkı sıkıya
Avukat bey aileyle görüşüp "olur" alınca da teslim olma süreci başladı. Görevlendirilen ekiplerle buluştuk ve B.Çekmece'ye hareket ettik. Aynı günün akşam saatlerine doğru Mustafa Baran'ın ailesiyle bir restoranda buluşturdu bizi avukat Ömer bey. Sonra bizi orada bırakıp kaçakları almaya gittiler. Az sonra döndüklerinde yanlarında Mustafa ve Zehra da vardı. Ailenin kadınları hemen yanlarına koştu ve sarılıp ağlaşmaya başladılar. Genç kız sıkı sıkıya sarıldığı elini bırakmıyor, okşuyor, öpüyor ve ona "sonuna kadar seni bekleyeceğim" diye konuşuyordu.

Mahkemeye
izletirim
Polislerden 3-4 dakika konuşma iznini almıştım zaten. Mikrofonu uzattım ve ne yaşandıysa anlatmalarını istedim. Onlar da mümkün olduğunca kısa anlattılar olayları. Hatırlayanlar vardır. Bunlardan bir bölümünü yayınladım. Sayın mahkeme heyeti daha bir çağrı yapmamış olsa da ben konuyla ilgili bildiğim gördüğüm gözlediğim her şeyi anlatmaya, olayın hem de ham çekim bantlarını mahkemeye takdim etmeye hazırım.
O zaman herkes benim ya da onların neler söylediğini, özellikle de "baskı altındaydım, korkuyordum" diyen kızımızın nasıl bir tarzda tavırda konuştuğunu görür. Psikologlar ya da vücut dili okuma uzmanları gayet net ve tez zamanda çözer olup biteni.

Tarzımıza
uymaz
İşin para pul kısmına gelince. Öyle bir gazeteciliği tümden reddeder, kınar hatta lanetlerim on yıllardır. Para verip haber almak, söyleşi ayarlamak benim harcım ve tarzım değildir, yapan varsa onlar düşünsün. Bu arada yine de bir hodri meydan çekeyim dosta düşmana. Bizden ya da aileden bu iş için böyle bir teklif gelmişse, benim ve gazetemin tek bir lira ayırıp vermişliği varsa. Polisin bilgisi dışında atılmış tek bir adımımız, hareketimiz varsa kendi ipimizi çekmeye razıyız. Bu arada bir yanıtımız da "böyle olur mu?" diyenlere. Yarın yine aynı durumla karşılaşsam, gözümü kırpmadan, kılımı kıpırdatmadan yine aynı şekilde davranırım. Ustalarımızdan böyle gördük, böyle öğrendik, böyle yaptık yıllardır. Mesleğe nasılsa bulaşmış bir kısım vukuatsız kabadayıdan korkup şekil şemal mi değiştireceğiz yani?
Yok daha neler!..

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA