Geçen gün "okumuş çocuklar"ın doluştuğu bir işyerine uğradım.
Baktım, üç dört kişi bilgisayar başına toplanmış klip izliyordu.
Halleri tavırları alaycıydı ama bir yandan da gözlerini ekrandan alamıyorlardı.
Ne o, diye sordum.
Gülüşmeler arasında "Survivor Taner'le Nijeryalı kankası" cevabını aldım.
Anladım tabii...
"Yetenek-sizsiniz" yarışmasından söz ediyorlardı.
Taner geleceğin "medya ikonu" olacağını daha o yarışmada sahneye çıktığında belli etmişti!
Nasıl mı?
Rap söylemeye kalkışmış ama sözlerini unutup uydurmuştu. Yetmemiş, Yeni Zelanda'ya özgü haka dansı yapıyorum diye seyircileri gülmekten öldürmüştü.
***
Günümüzün medya izleyicisi sanki şöyle bir mesaj veriyor ortalığa:
"Sevimli ol, ciğerimi ye! Yeter ki gerçekten yetenekli olma!"
Neden peki?
Bir tek kendi yeteneklerimiz ve başarılarımızla mutluyuz ama
başkalarının yetenekleri asabımızı bozuyor da, ondan mı?
Zaten canımız sıkkın, kafamız karışık...
Ve dışarıya karşı ördüğümüz duvarlardan içeri
"sevimli deliler"den başkasının geçmesine izin yok da, ondan mı?
Yoksa... Bugün
"sevimli" bulduğumuz ünlülerle
canımız istediğinde dalga geçebilme imkânını elimizde tutmak istediğimiz için mi,
Taner'in ününe böyle gaz veriyoruz?
***
Şimdi bu noktada durup genel olarak
reality show'ların izleyici kitlesi açısından olaya bakalım...
Uluslararası planda en gözde örnekleri
Survivor, Big Brother ve Temptation Island olan bu türden yarışma programlarını
severek izleyenler kimler, sorusu hep merak uyandırmıştır.
Meğer Amerikan kamuoyunda da bizdekiyle aynı basmakalıp yargı geçerliymiş: Yani sorarsanız, herkesten
"bu programları zekâ, bilgi ve yaş seviyesi düşük bir kitle izliyor" cevabını alıyormuşsunuz!
Fakat
Ohio State University'de yapılan bir araştırma bu yargının kesinlikle
yanlış olduğunu ortaya koymuş.
Her yaştan, her kültürden insanlar ve
entelektüel aktivitelere hayatında geniş yer ayıran kesimler de bu programları ilgiyle izliyormuş.
Eminim, bizde de aynı sonuç çıkardı!
***
Belki de
"zamanın medya ruhu"na bir izah tarzı bulmak için kendimizi çok zorlamak da anlamsız!
Bütün kavramlar hızla yıpranıyor ve çözülüyor!
On beş, yirmi sene sonra
"ün" dediğimizde ne anlaşılacak acaba?
"Yetenek" ve
"başarı" kavramları neye işaret edecek, kim bilir!
Hem farkında değil miyiz sanki...
Metafiziğini kaybetmiş bir dünyada
neşe duygusu yerini
"o yalan bu yalan, al biraz da sen oyalan" mantığına dayalı
eğlenceye bırakalı çok olmadı mı?
Bakın işte...
Laf olsun diye yarışıyoruz!
Dostuz ama pamuk ipliğiyle!
Laflarımız büyük, eylemlerimiz küçücük!
"Reality show"ların derin gerçekliği tam da bu
"boşluk" üzerine kurulu!