Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HAŞMET BABAOĞLU

Kaybettiğimiz "evrensellik" duygusunu yeniden kazanıyoruz

Takkeyi önümüze koyup düşünelim...
Toplumca "kimliklerin barışı" dersinden çakıp "kimlik savaşları"nın kurbanı olduysak eğer...
Bunun nedeni...
Önce Osmanlı askeri sınıfının Batı'dan gelen milliyetçi rüzgârlara teslim olmasındandır.
Sonra da Birinci Dünya Savaşı'nın ardından Anadolu yarımadasına sıkıştırılan halkın bu durumu bir "kazanç" olarak görmeye itilmesi ve Cumhuriyet'in resmi ideolojisinin kapılarını dünyaya kapatmasıdır.
Hatırlıyorum, Nuri Pakdil bir yazısında bu teslimiyet madalyonunun arka yüzünü göstermiş ve "Türk insanı, evrenselliği elinden alınarak cezalandırılmıştır" demişti.
Pakdil, yerden göğe haklıydı.
Zaten insanların "aman kimliğimi almadan dışarı çıkmayayım!" diye endişeye kapıldığı her toplum...
Potansiyel olarak bir "çatışma toplumu"dur!

***

Cumhuriyet aydını Batı'yı yücelterek; köylüye Mozart çaldırarak (ama Mozart'ı da en iyi bir Viyanalı'nın çalacağına inanacak kadar kompleksli ve dar bir açıdan bakarak); beşinci sınıf Fransız romancılarını müfredata koyarken Refik Halit Karay'ı görmezden gelerek "evrensel" olunacağını sandı.
Bir yandan da yıllar boyunca...
Yüreğini sıktığı aşikâr eziklik duygusunu "aslında bütün dillerin kökeni Türkçe, bütün uygarlıkların kaynağı Türkler" gibi tezler uydurup bunlara inanarak atmaya çalıştı.
Oysa o eziklik duygusunun kaynağında kaybettiği "evrensellik" bilincinin acısı yatıyordu.
***

Nasıl bir şeydi o bilinç?
Bir köşe yazısının izin verebildiği kadarıyla, hissettirmeye çalışayım.
Fizan'dan Budapeşte'ye kadar uzanan geniş bir coğrafyanın insanı olduğunu bilmekti...
Çok ama çok çeşitli bir insanlık mozaiğinin parçası olabilmekti...
Köyünden hiç çıkmayan birinin gönlünde Kürt, Arap, Boşnak, Azeri ayırmadan bütün müminlerin derdini saklayabilmesiydi...
Bu bilinç kaybolmuştu belki ama toplumun bilinçaltı direndi!
Geçenlerde Engin Ardıç da hatırlattı ya, Kemal Tahir'in o sözünü: "Bilinçaltımız Osmanlı'dır."
***

Şimdi Türkiye yeniden "evrensel bir devlet" olmaya doğru ilerliyor; insanlar da bu değişime büyük bir heyecanla ayak uyduruyor.
Somali, Etiyopya, Brezilya, Arjantin...
Hepsi hiç olmadığı kadar yakın bize!
Düşünün, Suriye halkının sadece komşu değil, aynı zamanda akraba olduğunu yeniden keşfediyoruz.
Entelektüel mecra artık sadece Londra ve Berlin'den değil, aynı zamanda Delhi'den, Kahire'den de buraya doğru akıyor.
Ama görünüşleri Avrupai, ruhları Baasçı birtakım siyasetçiler ve yazar çizerler var. Onlar bu gelişmeye çok bozuluyorlar!
Onlara göre "önce kendi içimize bakmalıymışız, yeterince derdimiz varmış!"
Oysa, bir toplumun "iç"ini görebilmesi için "dışarıdan" bakacak kadar geniş bir vizyona sahip olması gerekiyor.
İşte nihayet o eşikteyiz!

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA