Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HAŞMET BABAOĞLU

Limon masası!

1920'lerde, Helsinki'de...
Büyük Finlandiyalı besteci Jean Sibelius ve arkadaşları düzenli olarak Kamp restoranda toplanır sohbet ederlermiş.
Sanatçıların, işadamlarının, hukukçuların ve hekimlerin katıldığı bu sofrada tek şart varmış,o da ölümden konuşmakmış!
Çin kültüründe limonun ölümü simgeleyişinden esinlenerek bu sofraya "limon masası" adını vermişler.
Bilmiyorum...
Belki de gündelik hayatın aldatıcı hay huyuna karşı bir direniş mevzisiydi bu sofra!
Belki işlerinde başarılı bu insanlar belli aralıklarla "limon masası"nda toplanıp titreyerek kendilerine geliyorlardı.
Bilmiyorum, hepsi bir yana..
Belki de bu sofra onlar için dostça bir dayanışma içinde kaçınılmaz sona zihinsel hazırlanışın bir parçasıydı!
Ama şunu net biçimde biliyoruz...
20. yüzyılın ikinci yarısından sonra ne olduysa artık... Önce Batı kültürü, sonra global kültürel yayılmanın etkisiyle bütün dünya ölümün lafından bile kaçmaya başladı.
Ölmeyecek gibi yaşamanın adı "mutluluk" konuldu.
İlginçtir, dindarlar bile ölümü somut bir "olgu" olmaktan çıkartıp soyut bir kavram haline getirdiler.

***

Bir tanıdığımın çok yaşlı annesi uykudayken bu hayata veda etti.
Ailedekiler o günden sonra yemeden içmeden kesildiler. Sanki ona kırıldılar!
Çocuklar, torunlar, hemen hepsi sözleşmiş gibi "habersiz gitti, bir veda bile etmedi!" anlamına gelen sözler söylüyorlar.
Büyükannenin hastalıklarla boğuşup büyük acılar çekmeden "ayrılmış" olmasındaki tesellinin bile farkında değiller.
Üzülmek hak! Yas da öyle!
Fakat "bu ölüm de nereden çıktı canım!" tavrında tuhaflık yok mu!
Tabii onlara bakarken bir yandan kendimle de konuşuyorum...
Ben onlardan farklı mıyım ki, başkaları farklı mı?
***

Şunu bilir, şunu söylerim...
Ölmekten korkmak her çağın, her kültürün insanı için çok tabii bir duygu!
Ama ölüm hiç gelmeyecekmiş gibi yaşamak; ölümü bir "kaza" veya "olmayacak bir hastalık" sanmak var ya, işte o başka şey!
Biz modernleri bu "yalan" mahvediyor!
Acaba diyorum, herkes kendi meşrebince bir "limon masası" organize etmeye başlasa...
İyi olmaz mı?
NOT: Sibelius'un "Limon masası"nı Julian Barnes'dan öğrendim. Aynı adlı bir hikâye kitabı var Barnes'ın.

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA