Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Felsefe de, sosyoloji de tarih de siyasete dairdir..

Bu gök kubbe altında söylenmemiş söz yok gibidir. Eğer teknoloji bu hızda gelişirse bir gün Sokrates'in (M.Ö. 400-470) Atina'nın alışveriş merkezlerinde (Stoa) yaptığı konuşmaları, bunların titreşimleri uzayda dolaşırken yakalayıp, yeniden dinleyebileceğiz. Ya da Sokrates'in hayranı Kıbrıslı Zenon'un (M.Ö. 336-264) açtığı okulda (Stoa Poikile) Stoisizm'i nasıl ekolleştirdiğini, onun ağzından dinleyebileceğiz.
Ve bu şekilde, şimdi Türkiye'de tartıştığımız güncel sorunların, aynen o zaman da felsefi boyutlarda tartışıldığını göreceğiz.
Örneğin aynı olguyu neden herkes farklı algılar? Başörtüsü kimine göre inanç özgürlüğünün bir kanıtıyken, kimine göre neden şeriatçı kalkışmanın bir simgesidir? Mesela Zenon'a göre görüşlerdeki bu farklılık "Kavrama" dan (Katelepsis) kaynaklanıyor. Gözlemlenen, üzerinde düşünce sahibi olunup, tartışmalara konu edilen objeler, aslında kişiye göre değişen bir tasavvurun kavranmasıdır. Yani "Phantasia kataleptike" dir bunlar. Kavrama "Gerçek bilgi" (Episteme) ile "Sanı " (Doxa) arasındaki bir şeydir. Bu çeşit bir kavrama aptallarda da, akıl hastalarında da vardır. Bilge kişiler ise "Gerçek Bilgi "ye ulaşıp, doğruyu bulanlardır.
Peki gerçek bilgi veya "Doğru" hangisidir.?
"Şüpheci" Kyreneli Kardeades ' e (M.Ö. 214-129) göre ise, doğru ve yanlış kavramaları ayırt edecek bir kriter yoktur. Çünkü bütün algılamalar görecelidir. Pratik hayatta doğruya en yakın şey "Olasılık" tır.
Bu durumda "Gerçek bilge" şüphecidir. Gerçek bilgenin her şeyi her açıdan görmeyi bilmesi, bilginin sınırlarının farkında olması, bütün ihtimalleri hesaba alması ve akılla ihtiyatı birleştirmesi gerekir.
Siyaseti, içindeki felsefe boyutunu dışlayıp sadece güncel kavgalara ve kamplaşmalara konu ederseniz, çok sığ kavgalardan başka bir şey kalmaz geriye. Bu da sonunda insanları ve toplumları bıktırır. Birtakım isimlerin, insanların ve toplumların üzerinden koltuk kavgası yaptığı izlenimi doğar. Siyaset birleştiren ve mutluluk üretimi için çalışan bir meslek olarak görülmez. Siyasetin tarihe ve topluma bakış açısının belirlenmesinde de mesela sosyoloji ve antropoloji gibi bilim dallarının arayışlarından da yararlanılmalıdır.
Örneğin Claude LeviStrauss ' a (D. 1908) göre insanların tarihi, bugünün uzantısıdır. Antropologlar da kültürleri karşılıklı etkilenim içinde incelemeli, bir bütünün parçası olarak ele almalıdır. Oysa yaşamını bir Malinezya köyündeki bulguları incelemeye adayan Bronislaw Malinowsky (1884-1942), kültürlerin arasındaki genel benzerliklerden çok ayrılıkları vurgulamıştır antropolojisinde.
Bütün bu düşünceleri seslendirenler, insanlık tarihinin evrensel ve zaman ötesi ulemasındandır. Bunların bazılarının düşünceleri insanları kine, nefrete, ırkçılığa, bazılarının düşünceleri de uzlaşmaya, hoşgörüye, özgürlüklere yönlendirmiştir.
Avrupa Birliği denilen coğrafyanın kültürü ile Anadolu ' nun ortak kültürünün ana hatlarını arar ve Huntington ' un teorisini yalanlamaya çalışırken, Anadolu toprakları üzerinde yaşayanların farklılıklarını ve hatta onları birbirleriyle kavgaya sürükleyecek ayrılık noktalarını kaşımanın bir anlamı, ne kadar olabilir siyasette? Kürtlerle Türklerin kardeşliğini vurgularken, inanç ve ibadet farklarını ön plana çıkararak toplumun belirli kesimlerini birbirleri için "Tehdit" ilan etmek aynı siyaset anlayışı içinde nasıl yer alabilir ki? Böyle bir siyaset, ne felsefeden, ne mantıktan, ne de sosyolojiden ders almıştır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA