Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Biraz titreyip kendimize gelsek iyi olmaz mıydı?

Gelişmişlerle gelişmekte olanlar arasındaki fark "Ancak" kelimesinin çok sık kullanılmasında da açığa çıkar.
Örneğin anayasanıza "Her vatandaş temel hak ve özgürlüklere sahiptir" diye yazdıktan sonra "Ancak"la başlayan bir fıkra eklersiniz.
Bu ancaklı fıkrada vatandaşların temel hak ve özgürlüklerden hangi durumlarda yoksun bırakılacakları sıralanır.
Bakarsınız ki, bir vatandaş için temel hak ve özgürlüklere sahip olup bunları kullanmak istisnai bir durumdur.
Aslolan devletin bu hakları ve özgürlükleri kullandırmamak konusundaki kararlılığıdır.
Bunun gibi anayasal düzeninizi "Kuvvetler Ayrılığı" ilkesi üzerine oturtursunuz.
Ama anayasa metnine baktığınızda, Genelkurmay'ın Milli Savunma Bakanı'na bağlı olmadığını görürsünüz.
Çünkü "Kuvvetler" denilince gelişmekte olan ülkenin anayasa yapıcıları "Yasama- Yürütme- Yargı" üçgeninden önce "Kara- Deniz- Hava" kuvvetlerini düşünürler.
Zaten bu kuvvetler ayrılığında yürütme de yargının içine girmiştir.
Yargı da kendini yasamanın yerine koymuştur.

Adalet ve mülk

Tarihten bugüne "Adalet mülkün temelidir" söylemi benimsenmiştir böyle toplumlarda.
Ama sadece devlet-birey ihtilaflarında değil, mülkiyet hakkını delen kamulaştırma davalarında da insanlar "Nasıl olsa sonunda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne gidebileceğiz" diyerek yola çıkarlar.
Gelişmekte olan ülkenin siyasetçileri de idarecileri de "Ancak" kelimesini hemen her söylemlerine yerleştirirler.
Örneğin "Bu ülkede azınlıklar da çoğunlukla aynı haklara sahiptir" dedikten sonra "Ancak mütekabiliyet meselesi unutulmamalı" eklemesini seslendirmeyi hiç unutmazlar.
Gelişmiş ülkelerde siyasetin temel nedeni ülke gündemindeki sorunlara çözüm üretmektir.
Gelişmekte olan ülkelerde ise, sorunlar çözülmez ve kriz konuları halinde gelecek kuşakların gündemlerine aktarılır.
Böylece toplumlar yüzyıllık, yarım yüzyıllık, çeyrek yüzyıllık çözümsüz sorunlar üzerinde tartışarak kamplaşır.
19'uncu yüzyılın sonundaki siyasetin polemik konuları 21'inci yüzyılın ilk 10 yılını da sürükler.

Bu biz miyiz?

2'nci Dünya Savaşı öncesinin yurt ve dünya sorunlarına bakış açısı, 21'inci yüzyılın bakış açılarına aktarılır.
Bu söylediklerimizin tabii ki bizimle ilgisi yok.
Eski Demirperde'nin, komünistken şimdi AB üyesi olmuş bir ülkesi değiliz ki biz...
Çözümsüz bırakıp gelecek kuşaklara aktardığımız bir sorunumuz var mı ki?
Bu ülkede azınlık olmak, herhangi bir ayrımcılığa konu kılar mı insanları ve toplulukları? "Zorunlu göç, zorunlu mübadele, yirmi kura askerlik, Varlık Vergisi, 6/7 Eylül olayları, 1964 ihraçları, 'Vatandaş Türkçe konuş' kampanyaları, vakıfların yağmalanması" benzeri olaylara rastlandı mı sanki burada?
Yargı yürütmenin yerine geçti mi hiç?
Yunanistan 1980'lerde, Kıbrıs Rumları 2000'lerde AB'ye girdiler ve biz hâlâ "Fasıl" açabilmek için bekletiliyorsak, bu Avrupalıların ayıbı değil mi yani?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA