Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Bir çocuk "Ben büyüyünce muhalif olacağım" der mi?

Objektif olmanın giderek zorlaştığı bir düşünce ve siyaset ortamında yaşamaktayız. Özellikle günlük siyasete önyargıları ve saplantıları ile takıntılı olan bir kesim için "Yalaka" olmakla "Muhalif" olmak dışında sanki başka bir seçenek yok.
Diğer bazı kesimler içinse "Muhalif olmak" ile "Ergenekoncu olmak" arasında bir fark yok sanki.
Ancak bu sadece Türkiye'nin siyasal ortamı için söz konusu olan bir durum değil.
Örneğin İsrail'in Filistinlilere ve özellikle Gazze'ye karşı izlediği politikaları ve kullandığı şiddeti eleştirdiğiniz zaman da, hemen "Anti-semitizm yapılıyor" sesleri yükselmiyor mu birilerinden?
Önceki gün Dışişleri Bakanı, NTV'ye konuşurken bu konuya şu sözlerle açıklık getirdi:

Anti-militarizm meselesi
- İsrail'i tenkit etmek, anti-semitizm değildir. Nasıl Müslüman bir ülkenin dış politikasını tenkit etmek, diyelim Saddam dönemi Irak'ı tenkit ettiğinizde bazı politikaları sebebi ile Müslümanları toptan tenkit etmiş mi oluyordunuz? Biz de bunun ayrılmasını düşünüyoruz. İsrail'in politikalarını tenkit etmek, anti-semitizm ya da Yahudiliği tenkit etmek anlamına gelmez.
Tekrar iç siyasetin güncel tartışma konularına dönersek...
Türkiye'de siyaset ve düşünce hayatına yön veren odaklar, "Anti-militarizm"in "Asker düşmanlığı" ile eşanlamlı olmadığını artık kavramak zorundadırlar.
Aklı başında herkes, "Devlet" olabilmenin ve sınırların güvenliğini koruyabilmenin temel öğelerinden birinin de "Caydırıcı güce sahip bir ordu" olduğunu bilirler.
Ama dünyanın herhangi bir ülkesinde ordular, sahip oldukları vurucu gücü siyaseti yönlendirmek ve kendi halklarının iradesine ipotek için kullanmaya kalktıklarında, film kopar.
Bu 1958 Fransa'sında isyancı General Massu, "Cezayir'e bağımsızlık verilmesin" diye darbe yapmaya kalktığında da böyle olmuştur.
Yahut daha önce 2'nci Dünya Savaşı kahramanı General MacArthur, Başkan Truman'ın emirlerini dinlemeyip Kore Savaşı'nı Çin topraklarına taşımaya kalkışınca da böyle olmuştur.
Soğuk Savaş cephelerinden birinde uç ülke olan Türkiye'de siyasete ve demokrasiye askeri müdahaleler "Komünizm önlendi" denilerek dışarıda, "Rejim kurtarıldı" diyerek de içeride kabul görebiliyordu.
Ama o dönem geride kaldı.
Bugün herhangi bir şekildeki demokrasiye dönük yok edici projeler, sadece "İktidarı ele geçirmek" amaçlı olarak algılanıyor.

Kronik muhalifler

Seçmene güvenmek yerine silaha güvenmek, suç olmaktan öteye ayıplı bir düşünce tarzı da.
Bu yeni dönemde komutanları eleştirdiğimiz kadar, "Eleştiri"yi saplantılı bir yıkıcı yöntem haline sokanları da eleştirmemiz gerekiyor.
Amerikan yerlilerinin bir özdeyişinde "Bir kişiyi onun mokasenini giyerek bir mil yürümeden eleştirmeye kalmayın" söylemi ile "Empati"nin de eleştirinin öğelerinden biri olması gerektiği vurgulanır.
Bunun gibi "Muhalif olmak" ile "Kronik muhalif" olmak arasındaki farkın da bilinçle değerlendirilmesi gerekir.
Hayatta hiç iş ve icraat yapmamış, meslek olarak muhalif olmayı seçmiş insanların eleştirilerindeki insaf ölçüsünü zorlayan saplantılara prim vermemek de, herhalde düşünce sağlığının gerekleri arasındadır.
Amerikalı komedyen Richard Pryor bir söyleşisinde "Küçükken annesine 'Büyüyünce eleştirmen olacağım' diyen çocuk yoktur" demişti.
Bunun gibi küçükken annesine "Büyüyünce siyasete girip muhalif olacağım" diyen çocukların büyüyünce de "Önümüzdeki seçimde başbakan olacağım" diyemediklerini görmüyor muyuz?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA