Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Siyasetin sert üslubundan şikâyet edenlere bakın...

Köşesi olan hepimiz Başbakan'a "Ülke öyle değil böyle yönetilir" diye akıl öğreterek başlıyoruz işe.
Arkasından tüm siyasetçilere medya ile nasıl uygar ve demokrat ilişkilerde bulunabilecekleri konusunda yollar gösteriyoruz.
Sonra da köşemizden bizimle aynı görüşte olmayan köşelerin sahiplerine ağzımıza geleni söylemeye, onları susturabilecek kelimeleri ve hatta hakaretleri sıralamaya başlıyoruz.
Kimsenin kimseyi susturması mümkün olmadığı ve hedef alınan köşenin sahibinin de mutlaka söyleyecek sözü bulunduğu için, bazılarının "Polemik" zannettiği "Kan davaları" tırmanarak sürüyor.
Ziya Paşa'nın söylediği durum tam olarak var medyamızın görüntüsüne egemen:
"Onlar ki laf ile verirler dünyaya nizamat
Bin türlü teseyyüp bulunur hanelerinde."
Gerçekten böyle değil mi durum?
Siyasetteki sertleşmeyi kınayan, hoşgörü ve diyalog ortamı özlemini seslendiren, kamplaşmanın tehlikelerini köşelerinde vurgulayanların, kendi mesleklerine ve meslektaşlarına dönük tutumlarına bir bakın.
Başbakan'ın köşe yazarlarını hedef almasını kınayan köşe yazarlarının birbirleri hakkında yazdıkları, kınamaları buharlaştırmıyor mu yani?
Köşe yazarlarının birbirlerini jurnalleyen, aşağılayan, yerin dibine batıran cümlelerinin benzerlerini herhangi bir siyasetçi, rakip meslektaşı hakkında seslendirdiği zaman huzurumuz kaçmıyor mu?

Trafik memurları gibiler

Benim anlayamadığım bir mesele var.
Medyada genel yayın yönetmenleri artık birer trafik memuru olmaktan öteye işlev sahibi değiller mi?
Aynı yayın grubunun ve hatta aynı gazetenin yazarlarının birbirleri ile anlaşmazlıklarını köşelerine taşımaları, meslek kurallarının gereği midir?
Bırakın aynı grubun veya aynı gazetenin köşelerini...
Rakip gazetelerin köşeleri de aynı mesleğin emekçileri tarafından doldurulmuyor mu?
Aynı gökkubbe altında yaşamak ve zamanı gelince aynı kurumda çalışmak durumunda değil miyiz?
Geçmişte bir siyasetçinin veya bir gazete patronunun tetikçisi olmayı seçenlerin daha sonra yaşadıklarından hiç ders alınmamalı mı?
Ya da genel yayın yönetmenleri artık kendilerini futbol takımının teknik yöneticileri olarak mı görüyorlar?
Mesleğin tek amacı bir gol atmak ya da attırmak mı karşı tarafa?

İdeolojik savaş gemileri
Gazetelerini ideolojik bir savaş gemisi gibi gören ve yazarlarını bir ağızdan cepheye süren genel yayın yönetmenleri, patronlarını da savaşa sürükleyip sonunda perişan etmediler mi?
Vahşi Batı'nın kovboylarının vurdukları her kovboy için tabancalarını kabzalarına bir çentik attıkları gibi vurduğumuz her meslektaşımız için kalemimizin sapına bir çentik mi atacağız bundan sonra?
Eskiden de "Polemik"ler veya polemiği aşan basın "Kavga"ları vardı.
Ama şimdi topyekûn bir savaş var sanki.
Dinç Bilgin başına gelenleri, kullananları, kullanılanları kimbilir kaç kez anlattı.
Bu bozuk tablonun çalışanlara da, çalıştıranlara da ne tür felaketler getirdiğini son 8-10 yılda görmedik mi?
Kendimize eziyet edilmesinden, mesleğimizin itibar kaybetmesinden ders almayacak mıyız?
Okurlar bu tepişmelerden bilgi mi, haber mi, fikir mi alıyorlar dersiniz?
Tümden aşağıya çekildiğimizi hissetmiyor musunuz?
Siyasi gerginlik bir seçim sonrasında sona erer diye ümit ediyoruz.
Medyatik kan davalarının sona ermesi için neye bel bağlayabiliriz?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA