Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Bir imza iki satır, bu beni hatırlatır...

İnanmayacaksınız ama çok yakın geçmişte ne twitter ne de facebook vardı. Hatta insanlık internetin bile olmadığı dönemleri yaşamıştı.
O çağlarda insanlar duygularını ve düşüncelerini kâğıda dökerlerdi.
Shakespeare'in veya Tolstoy'un binlerce sayfalık eserlerini el yazısı ve kamış kalemle yazdıklarını düşünebiliyor musunuz?
"Aşk-ı Memnu" denilince insanların bir kitabı düşündükleri çağları hayal edebiliyor musunuz?
O çağlarda özellikle genç kızlar "Hatıra Defteri" tutarlardı.
Bu hatıra defterlerinde, hem defterin sahibi yaşadıklarını, duygularını kâğıda döker, sevdiklerini ve sevmediklerini listelerlerdi. Hem de yakın buldukları kişilere defterlerini verip "Benim için hissettiklerini deftere yaz" derlerdi.
Bu defterleri okuyanlar hatırlar.
"Bir imza iki satır, bu beni hatırlatır" benzeri tekerlemelerin yanında herkesin kendisine mal edebileceği aşağıdaki gibi dörtlükler de yazılı olurdu...
"Martı bir kuştur
Uçar görünmez
Ebedi hatıralar
Kalpten silinmez"
Kâğıtlı ve kalemli o güzel günler geride kaldı.
Artık babalar oğullarına mektup yazmıyorlar... Email gönderiyorlar.

Çocukça davranışlar
O günlere özlem duyanlar ya twitliyorlar, ya da eğer gazete köşe yazarı iseler kızların hatıra defteri üslubunda sevdiklerini, sevmediklerini, yapacaklarını ve yapmayacaklarını köşelerine aktarıyorlar.
Ama kaçınılmaz şekilde çoğunlukla çocukça oluyor bunlar.
Örneğin Anayasa değişikliği referandumunda kullanacakları oyun rengini yazıyorlar ama, bu değişikliğe dayanan nedenleri, darbe teşebbüslerini, ölüm listelerini, terörü siyasetin aracı olarak kullanma girişimlerini falan hiç yazmıyorlar.
Hatıra defteri tutan çocukların dış dünyayı algılamaları nasıl okullarının ve ailelerinin kendilerine aktardıkları bilgilerle sınırlıysa, hatıra defteri üslubunu benimseyenler de dış dünyaya içinde bulundukları çevrenin ve ağabeylerinin izin verdiği ölçüde açılabiliyorlar.
"İktidar" denince akıllarına sadece AK Parti iktidarı geliyor.
"İktidar" ile "Otorite" arasındaki ilişkileri ve "Meşru iktidar" ile "Fiili otorite" arasındaki uyumsuzluklar sonucu geçmişte Türk demokrasisinin nasıl tökezlediğini falan hiç düşünmüyorlar.
Tabii ki bir hatıra defteri tutarken siyaset alanına da girenlerin Hobbs'u, Russel'ı, Arendt'i, Weber'i okuyup bütün bu kavramlar hakkında global bakış açılarına sahip olmaları beklenmez. Veya Mills'in Amerikan demokrasisini irdelediği "İktidar Seçkinleri" (Power Elite) kitabını herhalde kendi içlerinde değerlendirmek gereğini duymazlar.

Değişimin kaçınılmazlığı

Mills bütün ademi merkeziyet ve çoğulculuk iddialarına karşı Amerikan demokrasisinin ve karar mekanizmalarının "İş dünyası - Siyaset -Ordu" arasındaki uyuma dayalı olduğunu ileri sürmüştü çalışmasında.
Vietnam yenilgisi, Irak kargaşası, Afganistan çaresizliği yanında ekonomik kriz ve finans kuruluşlarının iflasları Amerikan demokrasisini yeniden yapılanmaya itti.
Siyah derili Başkan Obama bu değişimin bir sonucu değil mi?
Acaba Türkiye'nin yakın geçmişindeki çeşitli krizler ve çözümsüzlükler de, bizdeki bir değişimi zorlamıyor mu?
Her kurduğu parti kapatılan Erbakan'ın öğrencileri neden ikinci dönemdir "Meşru iktidar"ın sahipleri.
Siyaset üzerindeki fiili otoritesi darbelerle kanıtlanan Ordu'nun Güneydoğu'daki terörle mücadele ederken kendini yeniden yapılandırmakta gecikmesi de siyasetin yapısını değiştirmiyor mu?
Veya 28 Şubat modeli toplum mühendisliği, toplumsal gelişmeyi durdurabildi mi?
Hatıra defteri modeli köşe yazılarında "Ben referandumda hayır diyeceğim" diye yazanların, "Evet" diyeceklerin savlarına da kulak kabartmaları gerekiyor.
Düne özlem duyulabilir ama dün yeniden yaşanılmaz.
En uzun zaman süreci hiç bitmeyecek olan "Bugün" değil midir?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA