Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Laiklik laikleşirken dindarlık da laikleşiyor mu?

Sabah'ta yazmasından mutluluk duyduğum Prof. Şükrü Hanioğlu çok karmaşık bir sosyo-politik süreci "Laikliğin laikleşmesi" şeklinde özetleyivermişti geçen hafta.
Laikliğin laikleşmesini seçmen çoğunluğunun da onayladığını ve bu sürece destek verdiğini biliyoruz.
Son yıllardaki ve aylardaki oylamalar dolayısıyla Türkiye'deki çoğunluğun siyasi iradesinin yönünü öğrenmiş olmamız gerekiyor.
Bu çoğunluğun rakamla ifadesinin yüzde 58 olduğunu da son referandum vesilesiyle öğrendik.
Burada bilinmeyen şey, yüzde 42'yi oluşturan kitlenin tam olarak neyi istediğidir.
Bir Anayasa referandumunda "Hayır" oyunun kullanılması, bütün seçmenlerin bir tepkinin sözcüsü olmalarını gerektirmez.
"AK Parti'ye karşıyım" veya "Tayyip Erdoğan'ı beğenmiyorum" şeklindeki söylemler, siyasi irade beyanı oluşturmaya yetmez.

Azınlığı da anlamak

Ayrıca yüzde 42'nin içinde, yolları birbirlerine karşı olan siyasi eğilimlerin mensupları da var. CHP'li ve MHP'li seçmenlerin durumları bunun kanıtı değil midir?
"Kürt Realitesi"ni oluşturan kesimlerin hayırları ile CHP'lilerin veya MHP'lilerin hayırları da herhalde aynı zeminde ele alınamaz.
Başörtüsünün (veya türbanın) bir Diyarbakırlı hayırcı ile bir İzmirli hayırcının gözünde aynı biçimde görünmediğini de kolayca söyleyebiliriz.
Bu açılardan bakıldığında "Hayır" diyenlerden medya aracılığı ile en fazla sesleri duyulanlar, laikliğin laikleşmesinin hayat tarzlarını, başı açıkların özgürlüğünü, modern yaşamı tehdit ettiğini düşünenlerdir.
Bunlar sanki yüzde 48'in tümünün sözcüleriymiş gibi de davranıyorlar ve konuşuyorlar. Bunlara "Beyaz Türkler" diyenler de var.

Demokrasi neyin çözümü

Madem ki rejime çoğulcu demokrasi diyoruz ve madem ki demokrasi farklılıkların barış içinde birlikte yaşamalarının da formülüdür, bu durumda Beyaz Türkler'in kuşkularına ve korkularına da eğilmek kaçınılmazdır.
Bu noktada "Laikliğin laikleşmesi" yanında "Dindarlığın laikleşmesi" sürecinin var olup olmadığı da mutlaka irdelenmelidir.
Başı örtülülerin üniversiteye giriş hakları, tabii ki bir özgürlük meselesidir.
Ancak başı örtülü aileler ile başı açık ailelerin kaynaşamamaları, başı örtülü ailelerle başı açık ailelerin, Hindistan'ın kastlarındaki gibi birbirlerinden gelin ve damat almamaları da, toplumsal kaynaşıklığın bir engelidir.
Zaten Sünni-Alevi ayırımına "Laikliğin laikleşmesi" bir ilaç olamamışken, bir de başı açıklar-örtülüler ayırımı yaşamımızın tabanına kadar etkili olursa, ne yüzde 42'nin bir bölümünün düşüncelerini anlayabiliriz, ne de bunları "Din demokratik uzlaşmaları kolaylaştırır" savının doğruluğuna inandırabiliriz.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA