Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Yeni Türkiye de siyaset de eskisinden çok farklı

Yaşanılan zamanın farkında olmak kolay değil.
Kendi zamanınızı ve yaşınızı dondurup, uzayda bir yerden dünyadaki değişimi izlemeniz mümkün olmuyor.
The New York Times yazarı Roger Kohen, yeni zamanların eskileriyle farkını anlatırken, Lenin'in şu cümlesini aktarmıştı:
-Bazen onlarca yıl geçer ve hiçbir şey olmaz; bazen de haftalar geçer ve onlarca yıl geçmiş olur.
Ortadoğu'ya, Uzakdoğu'ya, hatta Amerika'ya ve Avrupa'ya baktığınızda değişimin içine girdiği sürat yarışını görebiliyorsunuz.
Ama içinde yaşadığınız ülkenin yeni yapısını bütünüyle kavramanız da, ona tam uyum göstermeniz de kolay olmuyor.
Irak'ta Amerikan işgali ile başlayan ve bugün Ortadoğu'nun despotik rejimlerinin sallanmasına dayanan süreç, neticede bu coğrafyada yer almakta.
Türkiye de bu bölgenin bir ülkesi değil mi?

Değişimin somut sonuçları

Türkiye'de de Soğuk Savaş'ın sona ermesi ertesinde yer alan değişimin sosyopolitik sonuçlarını bugün daha açık biçimde görüyoruz.
Artık kentlilerin ağır bastığı bir toplumsal yapımız var.
Ayrıca alt kimliklerin gerek coğrafi, gerek etnik, gerekse inanç farklılıkları açısından üste çıktığı bir siyasal tablo var ortada.
Bunun yanında "Askeri demokrasi" veya "Vesayetçi demokrasi" olgusu da, teorik tartışmalardan seçmenin kararına taşındı.
"Çoğulculuk" ya da "Çok seslilik" artık pratikte de var.
Sermayeyi artık sadece TÜSİAD temsil etmiyor.
"Kürt realitesi" varlığını hatırlatmak için kitle partilerinden birine sığınmak gereğini artık hissetmiyor.
"Laiklik"
ilkesi eskiden olduğu gibi şeriat tehlikesinin freni değil inanç özgürlüklerinin güvencesi olarak algılanıyor çoğunluk tarafından.

Çevre merkez oluyor
Göç alan büyük kentlerin varoşları, kent merkezleriyle bütünleşiyor.
Ümraniye'deki alış-veriş merkezlerindeki yaşam ve tüketim alışkanlıkları ile Nişantaşı'ndakiler arasında pek fark yok.
İstanbul'da yapay Boğazlı siteler nasıl inşa ediliyorsa, aynıları Gaziantep'te de yapılıyor.
Bu yeni döneme bir günde gelmedik.
1980'lerden başlayan ve Özal Reformları'nın ateşlediği sosyal, siyasal ve ekonomik değişimi, Sovyetler Birliği'nin çökmesi ve Soğuk Savaş'ın sona ermesi de hızlandırdı.
Artık içine kapalı, kendine yeterli olaya çalışan, korumacılık duvarları arkasında dünyanın en kalitesiz ürününü yerli tüketiciye dünyanın en pahalı fiyatları ile sunan sanayileşme modeli de geçmişte kaldı.

Yeni bir dönem
İthalat yapmadan ihracat yapılamayacağını, turist göndermeden turist beklemenin mümkün olmayacağını hepimiz öğrendik.
Bu sırada gelişmiş sanayi ülkeleri de "Çin gerçeği"nin farkına vardılar.
Serbest Pazar'ın ve demokrasinin patronlarının, batan banka ve şirketlerini devlet desteği ile kurtarmalarına ve müttefikleri olan despotik rejimleri hoşgörü ile korumalarına da tanık olduk, oluyoruz.
Önümüzdeki 12 Haziran seçimlerine katılacak partilerin aday listelerini de bu açıdan değerlendirmeliyiz.
Değişimin farkında olan ve buna uyum gösteren kadroların karşısında, değişimden ürken endişeli statüko temsilcilerini bu listelerde görebiliriz.
Yani olay partilerin tepesindeki iktidar kavgasından öteye, toplumun derinlerinden gelen dinamiğin siyasete yansımasıdır.
Zamanı ve değişimi durdurmanın mümkün olmadığını bu seçim bir kez daha kanıtlayacaktır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA