Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Sanki tek cemaat Fethullah Gülen'inki mi?

Siyasi sözlüğümüzdeki bazı kavramlar bizleri kuşaklar boyu süren tartışmalar içinde yaşatır.
Bu kavramlardan bir tanesi "Dokunulmazlık" tır.
Muhalefette hangi parti varsa onun sözcüleri iktidar milletvekillerinin milletvekili dokunulmazlığına ve TBMM'deki çoğunluklarına dayanarak yargıdan kaçtıklarını ileri sürerler.
Çok eskiye, Demokrat Parti-CHP gerginliğinin yaşandığı 1950'lere dönmeyelim.
1981 Anayasası ertesinde 1983'ten başlayarak yedi tane genel seçim yapıldı.
Her seçimde her partinin milletvekillerinin ortalama üçte ikisi değişti. Bu arada büyük sayılan ve bazı dönemlerde iktidar olan partiler parlamento dışında kaldı.
Yani dokunulmazlık sahibi sayısız milletvekili "Dokunulur" oldular.

Tek cemaat mi?

Eğer muhalefet sözcülerinin iddiaları gerçek olsaydı, dokunulmazlıkları buharlaşan eski milletvekillerinden bir bölümünün cezaevlerinde, bir bölümünün de adliyelerde ömürlerini geçirmeleri gerekmez miydi?
Bir başka sakız edilen kavram da "Cemaat" değil mi?
Özellikle son dönemde Fethullah Gülen'in cemaati, belirli çevrelerin hedefinde.
Birinci gerçek şu olabilir.
Türkiye'deki tek cemaat "Fethullah Gülen Cemaati" değil.
Kastedilen anlamı ile Türkiye'de "Aydınlık Cemaati", "TÜSİAD Cemaati", "Cumhuriyet Muhafızları Cemaati" veya "Ergenekon Cemaati" benzeri sayısız cemaat var.
Eğer "Sivil Toplum Örgütü"nün ayırıcı niteliği tabana inmiş demokratik yapı ise mesela "TÜSİAD" buna örnek gösterilebilir mi?

Ne kadar siviller?

Ya da devletten bağımsız olmak sivil toplum örgütünün ana vasfını gösteriyorsa, Derin Devlet güdümündeki örgütlenmelerin kendilerini "Sivil" olarak nitelemeleri nasıl kabul edilebilir?
"Sivil Toplum Örgütü", "Cemaat", "Baskı Grubu", "Çıkar Grubu" gibi örgütlenmeler çoğulcu toplumların gerçekleridir.
Bugün demokrasi, basın özgürlüğü, hukukun üstünlüğü, yargının bağımsızlığı ve çok seslilik konularında hassasiyetlerini seslendirenlerin çok yakın dönemde "Medya Karteli"nin varlığını görmezden geldikleri, Anayasa Mahkemesi'nin asıl görevinin partileri kapatmak değil yaşatmak olduğunu hatırlamamaları unutulabilir mi?
Tartışılması gereken diğer kavramlar da "Siyasi Protesto" ve "Sivil İtaatsizlik" tir.
Örneğin bir forumda mesela bir üniversitede konuşma yapmak için bir foruma davet ediliyorsunuz.

Protesto biçimleri

Ve orada bazı gruplar "Protesto eylemi koyuyoruz" diyerek size yumurta atıyorlar, sizi konuşturmamak için her türlü eylemi koyuyorlar.
Şimdi bu yöntemi demokratik düzenin doğal yansıması olarak kabul etmeniz mümkün müdür?
Aynı mantığı eğer konuşmacıyı dinlemek isteyenler de benimserse ve onlar da daha büyük kalabalıklarla yumurta atanlara saldırırlarsa, bu farklı düşüncelerin çatışmasından gerçeğin kıvılcımının çıkmasını mı sağlar?
Veya devletin polisi kullanarak insanları susturması ile kalabalıkların kaba kuvvet kullanarak kişileri susturması arasında ne fark vardır?
Aynı şekilde bir ucunda bölücü silahlı terör örgütü bulunan siyasi bir hareketin "Sivil İtaatsizlik" çağrısı ne kadar sivil olabilir ki?
Kısacası siyasal ve ideolojik saplantınız yahut ideolojik kilitlenmişliğiniz yoksa, yukarıda sözünü ettiğim kavramları dinlerken bunların kullanılış biçimlerine dikkat edin.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA