Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Sendromlarımız ışığında sorunlarımız ve krizlerimiz

CHP Genel Başkanı Kılıçdaroğlu'nun AK Parti'ye oy veren kitlelerin durumları için yaptığı "Stockholm Sendromu" benzetmesi, geçtiğimiz günlerde sayısız yoruma neden oldu.
Bankada soyguncular tarafından rehine olarak tutulanların, soyguncularla gönül bağı kurmalarından gidilerek "Zulme uğrayanların zalimlere bağlanması" şeklinde özetlenebilecek olan "Stockholm Sendromu", sayıları tam olarak bilinmeyen "Sendrom"lardan biridir.
Sendrom bir kişide belirli bir hastalığı işaret eden belirtilerin görülmesi halinde, bu hastalığın var olabileceği ihtimaline ağırlık kazandıran tıbbi bir yaklaşımdır.
Bu belirtilerin varlığı söz konusu hastalığın da mutlaka var olduğunu kanıtlamaz. Daha derin tetkikler ve ayrıntılı belirtilerle kesin teşhis oluşturulabilir.
Örneğin yakın zamanlara kadar bir kişide bağışıklık sistemi (immune system) problemleri varsa ve o kişi eşcinselse, bu tabloya hemen "AIDS Sendromu" denilirdi. Oysa yapılan araştırmalarla AIDS'in eşcinsel olmayanlarda da görülebileceği anlaşıldı.

Oblomov sendromu

Sendromların isimlendirilmesine gelince.
Bazen bunları ilk kez gözlemleyen doktorların, bazen belirli durumları kişililiklerinde sergileyen roman veya efsane kahramanlarının isimleri verilir sendromlara.
Sayın Kılıçdaroğlu kitlelerin AK Parti'ye oy vermesini "Stockholm Sendromu"na bağlamak yerine, Türkiye'de devletin ve siyasetin çeşitli sorunlar karşısında sergilediği davranışları izah edebilecek sendromlar bulmaya çalışsaydı, kamuoyu onun entelektüel birikimi üzerinde daha olumlu izlenimler edinirdi.
Örneğin CHP için herhalde "Oblomov Sendromu"ndan söz edilmesi pek yanlış olmaz.
Oblomov, Rus yazar İvan Gonçarov'un (1812-91) roman kahramanıdır.
Bir toprak ağasının oğlu olan Oblomov, hem bedensel hem de zihinsel tembelliği yüzünden kendisine kalan mirasın da ve hatta âşık olduğu kadının da elinden gitmesini sadece seyreden ve gerekli atılımları yapamayan bir kişiliktir.

Uyuyan güzel sendromu

Türkiye'de devletin ve siyasetin, "Kürt Sorunu", "Kıbrıs Sorunu", "AB'ye Üyelik Sorunu" gibi kriz konularına yaklaşımı da "Kleine Levine Sendromu" ile anlatılabilir.
"Uyuyan Güzel Sendromu" da denilen bu sendrom Willi Kleine ve Max Levin tarafından 1925-36 arasında tıp literatürüne sokulmuş.
Bu sendromun en belirgin belirtisi, kişinin en olmayacak anlarda bir anda günlerce ve hatta aylarca süren derin bir uykuya dalmasıdır.
Hasta uykular arasındaki uyanık zamanlarında ise bazen kararlı ve bilinçli biçimde, bazen de çocukça ve sorumsuzca davranmaktadır.

Yorgun cumhuriyet çocukları

Mesela 1987'de tıp sözlüklerine giren "Kronik Yorgunluk Sendromu" da bu coğrafyanın sosyo-politik ruh hallerini anlatmak için kullanılabilir.
Genç olduğu varsayılan Cumhuriyet'in bürokratik kadrolarının Osmanlı'dan kalma alışkanlıklar ve davranışlarla hem kendilerini hem de toplumu yormaları olayı herhalde bu sendromun kapsamına girmektedir.
Böylece Cumhuriyet çocukları hem "Osmanlı'da oyun bitmez" çaresizliğini, hem "Osmanlı da biter" fobisini aynı anda yaşayarak sürekli yorulmaktadırlar.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA