Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Osmanlı geçmişimiz ne kutsanmalı ne de aşağılanmalıdır...

Tabii ki çocukların babalarına güvenerek birbirleri ile yaptıkları atışmalardakine benzer durumlara düşmek doğru değildir.
"Benim babam polis, onun tabancası var; senin babanı yener" demek ne kadar gülünçse, "Benim tarihim çok yüce, senin tarihini yener" demek de aynı ölçüde gülünçtür.
Ama bunun tersi yaklaşımlar da pek doğru olmamalı...
Örneğin "Senin tarihin çok yüce ve kültürün çok zengin; bu durum beni eziyor" da denilmemelidir herhalde.
Her yazısında farklı bakış açılarını yansıtabilen ve kurucusu olduğu Taraf gazetesi ile Türk yazılı basınında yeni ve cesur bir dönemi başlatan Ahmet Altan, hafta sonunda "Osmanlı"yı konu alan ve bana göre insaf ölçüsü kaçırılmış bir yazı yazmıştı.
Şöyle diyordu satır başları ile: "- Shakespeare'in İngilizlikle övünmeye ihtiyacı yok ama İngilizler Shakespeare'le övünürler. Victor Hugo'nun, Tolstoy'un, Faulkner'ın, övünmek için bir ülkeye, bir millete, bir ırka, bir dine ihtiyacı bulunmuyor.

Yaratıcı bolluğu
- Ben toplumların değerinin çıkardıkları "yaratıcılarla" ölçülebildiğine inanırım. Birçok insana da toplumlarının çıkardığı "cengâverler" yaratıcılardan daha fazla onur verici gözükür. Son zamanlarda bizim siyasetçiler arasında Osmanlı ile övünmek epey revaçta. Onların Osmanlı hayranlığının hangi ölçülere dayandığını pek bilemiyorum.
- Osmanlı, yaratıcısı çok bol bir toplum değildi. Resim yoktu, tiyatro yoktu, roman yoktu, heykel yoktu, çoksesli müzik yoktu, bilimsel yaratıcılık yoktu. Şiir vardı. Kuvvetli bir şiir damarına sahipti Osmanlı ama o da Arap ve Fars edebiyatından çok etkilenmiş hatta onların dilini ödünç almış bir şiirdi."
"- İngiliz, Rus, Fransız, Avusturya-Macaristan İmparatorluklarından geriye "yaratıcı" mirasçılar kaldı, neden Osmanlı İmparatorluğu arkasında özgürlüğü bulunmayan, yaratıcısı çok az olan, o çok az yaratıcının da cezalandırıldığı kavruk bir cumhuriyet bıraktı?"
Ahmet Altan ve Taraf gazetesi yazarları "Resmi Tarih"i de "Resmi İdeoloji"yi de en derinine sorgulayan "Yeni Türkiye"nin en etkili düşünce odakları.
Ayşe Hür'ün tarihimize neşter atan yazıları, yeni kuşakların örmek alması gereken araştırıcı-gazeteciliğine örnektir.
Halil Berktay'ın "Kemalizm"in tarihimiz ve bugünümüz üzerinde yaptığı etkileri irdeleyen makaleleri, Murat Belge'nin diyalektik düşünce tarzını günümüz sorunlarına uyarlaması, düşünce hayatımıza yeni soluklar getiriyor.

Resmi tarih gibi
Ve bütün bunların sonunda Ahmet Altan'ın "Resmi Tarih" söyleminde sık sık tekrarlanan bir savı yazısına konu etmesi ve "Osmanlı bir hiçti"ye benzer bir yaklaşımı seslendirmesi, beni şaşırttı.
Sade tarihin değil siyasi coğrafyaların da değiştiği, tarih çağlarının yenilendiği bir zaman sürecinde 600 yıl bir imparatorluğun varlığını koruması, "Devlet" kurumlarının oluşması, bugün Cumhuriyet kuşaklarının sahip olmakla mutluluk duyduğumuz İstanbul gibi kentleri bize bırakması, herhalde sanatsız ve kültürsüz mümkün olamazdı.
Ayrıca Osmanlı'nın 2'nci Meşrutiyet demokrasisi, bugün özlediğimiz ileri demokrasiye ışık tutacak zenginlikteydi.
Resmi tarih ve resmi ideoloji, bu gerçekleri yok saymaya çalıştı.
Ankara, Hititler'den Cumhuriyet'e atlayan ve aradaki zamanı yok sayan bir tarih ve kültür anlayışının merkezi olmaya çalıştı.

Yok sayılamaz ki...
Ama olamadı.
Batı'nın çok sesli müziğine özenen ama tek sesli siyaseti esas alan bir ideolojik yapı, demokrasi ile sona erdi.
Bu arada Bach, Mozart, Beethoven gibi çok sesli müziğin yaratıcılarını üreten toplumun, Hitler'i de üretebildiği görüldü.
Yani mesele kendi tarihinden utanmak veya onu aşağılamak olmamalı.
Mesele "Kökü mazide olan bir ati"yi görebilmek meselesidir.
İngiliz tarihinde İrlandalıların kasabı Cromwell de yok mu sanki?
Ezra Pound, Mussolini'ye sığınmamış mıydı?
Ya da Itri'yle, Hafız Post'la, Dede Efendi'yle Osmanlı'yı yok sayarak nasıl övünebiliriz?
Mimar Sinan'ın bir yapıtı, Levni'nin bir minyatürü, Nedim'in bir gazeli, yaratıcılık dışı olgular mıdır?
Osmanlı kültürü tabii ki bir sentezdir...
Faulkner, Amerikan yerlilerinden mi esinlenmiştir yani?
Veya Shakespeare Rönesans'ın bir ürünü değil midir?
Tolstoy'un kültüründen bir Stalin ve bir Beria da çıkmamış mıdır?

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA