Türkiye'nin en iyi haber sitesi
BAŞYAZI MEHMET BARLAS

Demirel, Özal, Erdoğan ve siyasi üslup farkları...

Gerek derin devletin hukuk dışı bağlantılarına gerekse sivil-asker ilişkilerine bakışları açısından, son dönemlerdeki siyasi liderler arasındaki üslup farkları çarpıcı biçimde ortaya çıkıyor.
1960'ın 27 Mayıs askeri darbesini Devlet Su İşleri Müdürü olarak İspanya'da bir gezideyken öğrenen Süleyman Demirel, yurda dönüp askerlik görevini yaptı, bir müteahhitlik şirketi kurdu ve 1964'ten sonra da siyasete girdi.
AP'nin Genel Başkanı ve Başbakan olarak önce 12 Mart 1971, sonra da 12 Eylül 1980 askeri darbeleri ile devrildi.
Demirel'in bu konudaki üslubu "Uyum" oldu.
1990 ertesinde yeniden Başbakan ve Özal'ın ölümü üzerine Cumhurbaşkanı olunca, derin devletin hukuksuz ilişkilerini "Devletin de rutin dışı işleri olur" diyerek karşıladı.

Devrilmemek için
1997'deki 28 Şubat post-modern askeri darbesinde de, herhalde bir kez daha devrilmemek için Cumhurbaşkanı olarak uyumlu ve katılımcı davrandı.
Turgut Özal reformcu ve değişimci bir siyasetçiydi.
Kendisini öldürmeyi hedefleyen suikast girişimi arkasındaki aktörleri teşhis etti. Suikastçının Cenevre'de kaldığı otelin hesaplarının kimin tarafından ödendiğini bile öğrendi.
Ama bunları açıklayacak yerde dosyanın kapatılmasını istedi.
"Eğer bu suikasta takılsaydım, başka hiçbir konu ile ilgilenemez ve yeniden yapılanma reformlarını yapamazdım" demişti bana.
Sivil-asker ilişkilerinde parça parça çıkışlar yaptı Özal. Bir Genelkurmay Başkanı'nı koltuğa oturmasına fırsat vermeden emekli etti.

Öldü mü öldürüldü mü?
Ama sonuçta "Sivilleşme" alanında gerekli yeniden yapılanmayı gerçekleştiremedi. Sonuçta ölümünden bunca yıl geçtikten sonra hâlâ "Özal öldü mü öldürüldü mü" konusu tartışılmakta değil mi?
Tayyip Erdoğan ise, hem ekonomide hem siyasette, hem de idarede radikal reformlar yapıyor.
Erdoğan'ı engellemek için her yola başvuruldu. O kadar ki seçim zaferi ertesinde AK Parti kapatılmak bile istenildi. E-muhtıralarla, darbe uyarıları bile yapıldı.
Başbakan Erdoğan geçmişten alınan derslerle, rejimi sivilleştirmeden demokrasinin sadece bir balon olarak kalacağını gördü.
AK Parti iktidarında derin devletin hukuksuzluklarını kimse "Mahallenin ayıbı" biçiminde örtemiyor artık.

Tabular yıkıldı
Bugünkü Türkiye'de "Cuntacılık teşebbüsü", doğal karşılanan bir gelişme değil.
Düne kadar konuşulmaları, yazılmaları tabu olan konular, bugünün gündeminin tartışma maddeleri. Dokunulmazlara dokunulabiliyor.
Eğer PKK terörünü sona erdirip, Kürt realitesini de demokratik bir anayasa ile yeni bir zemine oturtabilirse, Erdoğan'ın üslubu bundan sonraki siyasete de damgasını vuracaktır.
Uluslararası konjonktür de bu alanda Erdoğan'ı güçlendiren gelişmeler gösteriyor.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA